'TOGG' açın halinden anlamaz!

İktidar sahipleri, yapılan jest sayesinde açlık sınırını teğet geçen asgari ücret rakamını açıkladıktan hemen sonra İtalya’dan sırlarıyla gelen “yerli” otomobil TOGG’u  hamdolsun halkımızla buluşturdu…

Otomotiv sektörünün küresel  markaları, yeni modellerini normalde dünyanın çeşitli  ülkelerinde pazarlama iletişimi birimlerinin düzenlediği lansman toplantılarıyla kamuoyuna tanıtır. Biz ise görkemli bir törenle “yerli” markamızın lansmanını kendi ülkemizdeki “yerlilere” yaptık. Üstelik TOGG adı verilen araç, üretici şirketin tepe yöneticilerince değil  bizatihi ülkenin “başkan”ı, son başbakanı ve diğer devlet  erkanı tarafından tanıtıldı.  TOGG’un lansman toplantısı adeta seçim mitingine dönüştü; son kampanyalarda elde kalan çay paketleri de sıcacık demli mesajlar eşliğinde yukarıdan aşağıya doğru necip halkımızın üzerine servis edildi. Yerli otomobili görmeye gelenlerden en “tutucu” olanları, eğer miting alanında doğru yerde konuşlandılarsa çay paketini tutup yakalamanın haklı gururunu yaşadılar (!). Yurttaşı, tebaa olarak gören yönetim anlayışını yansıtan böylesi bir ilkel ikram yöntemi, insanlık onuru adına  utanç vericidir.

Ortaklarının iktidara yakın isimlerden oluştuğu bilinen üretici firma “Türkiye’nin Otomobil Girişim Grubu San.ve Tic.A.Ş.”’nin unvanından türetilen “TOGG”’un yerli ya da yabancı herhangi bir kavramı çağrıştırdığı söylenemez. Özellikle 80’li yıllara değin Türkiye’de montaj sanayi yöntemiyle üretilen araçlara Anadol, Serçe, Şahin vb. isimler veriliyordu. Bu tür yerli isimlerin verilmesi, devletin izlediği ithal ikameci planlı ekonomik model açısından uygundu. Salt iç piyasaya yönelik üretimi öngören ithal ikameci yaklaşım nedeniyle yabancı araçların iç piyasada üretici ya da distribütörler eliyle satışına izin verilmiyordu. Daha sonra neoliberal anlayışın yerleşmeye başladığı 80’li yıllarla birlikte dışa açık ekonomik model benimsenerek ithalat ve ihracat serbest hale geldi. Bugünlere dek uzanan süreçte çok sayıda yabancı markalı araç da ülkemizin yollarını neredeyse istila etti.

Yerli marka mı, küresel marka mı daha değerli?

Kapitalist küreselleşmenin doğası gereği rekabet üstünlüğünü elinde tutmak zorunda olan dev markaların arkasında yıllar yılı bilim ve teknolojiye yatırımı önceleyen emperyal ülkeler var. 1800’lü yıllarda ABD’de icat edilen  elektrikli araçlar,1900’lü yılların başına kadar yaygın olarak kullanıldı. Daha sonra Heny Ford’un seri üretimine geçtiği benzinli Model T, elektrikli araçlara göre çok daha ucuz olduğu için tercih edilmeye başlandı. Çevre duyarlılığının arttığı 1990’lı yılların başına değin araçlarda hep sıvı yakıtlar kullanıldı. Elektrikli araçların üreticilerin gündemine yeniden gelmesi de aynı yıllara rastlar. 1997’den itibaren Toyota, Honda, General Motors, Ford, Nissan gibi markalar hibrit otomobiller üretti. 2006 yılında ise Tesla, menzile bağlı şarj sorununu önemli ölçüde çözen modelleriyle elektrikli araç üretiminde çığır açtı. 2010 yılından beri üretimi yapılan “Nissan Leaf’ de hibrit modelleriyle tüketiciler tarafından tercih ediliyor[1]. Ne ki adı geçen tüm bu markaların temel savı, yerli değil küresel olmak. Günümüzde hiçbir küresel marka ülkesinin ulusal bayrağı altında  kendini konumlandırmıyor. Bir başka deyişle küresel markalar, kendilerini dünyaya “yerli” adı altında pazarlamıyor. Tersine farklı ülkelerdeki satışlarını arttırmak için markalarını yerel kültürün değerleriyle kaynaştırmayı yeğliyor.

Küresel markaların logoları, gerçekte kapitalist küreselleşmenin lider ülkelerinin gizli ulusal bayraklarıdır. Mercedes ya da BMW, Alman markası olduğu için övünç duymaz; tersine böyle küresel markalara sahip olmak Almanlar için övünç kaynağıdır. Küresel pazarda rekabet eden otomobil markalarının ulusal kimlikleri değil, teknolojik üstünlükleri vurgulanır. Pazara yeni girecek bir markanın mevcut teknolojik üstünlüklerin yanı sıra diğerlerinde olmayan çarpıcı inovatif özelliklere de sahip olması ve bunları sürekli geliştirmesi gerekir. Aksi halde yerleşik markalarla gerek küresel, gerekse yerel düzlemde rekabet edebilmek ve üretimde sürdürebilir olmak mümkün değildir.

Otomobil firmaları üretim stratejileri uyarınca  araçlarının tasarımını, mekanik ya da elektronik donanımını veya  montajını dünyanın farklı ülkelerinde yapıyor diye marka değerleri bundan olumsuz etkilenmez. Küresel markalar üretim sürecini  yerli ve milli olma hamasetiyle değil, düşük maliyet, kalite ve verimlilik hesaplarına göre biçimlendirir. Örneğin bir Alman markası olan Volkswagen’in Manisa’da fabrika kurma girişiminin nedeni, ülkemizde işçiliğin görece daha ucuz olmasıdır. Dolayısıyla yerli otomobil söylemi, günümüzün kapitalist ekonomik modeli açısından 21. yüzyılı değil, ancak bir önceki yüzyılı ilgilendirebilir.

Peki TOGG, verimli tarım arazisini tarumar ederek kuracağı fabrikasında planlandığı gibi bir yıl sonra seri üretime geçebilirse küresel pazarda var olabilir mi? Yıllık toplam üretiminin %10’ununa denk düşen yaklaşık 17 bin 500 aracı ihracat hedefi olarak açıklayan TOGG’un bunu başarması halinde bile dünya otomobil pazarı içerisindeki payı ancak 10 binde 2 düzeyinde kalıyor. İç pazar açısından da benzeri bir durum söz konusu. Renault ve Fiat görece düşük piyasa fiyatları nedeniyle ülkemizde en çok satılan araç markaları olma özelliğini taşıyor. TOGG ise lüks segment elektrikli SUV bir araçla pazara girmeyi hedefliyor. Ne ki piyasada kendini kanıtlamış Mercedes, BMW, Audi gibi lüks araçların bile satış adetlerine göre ilk 10’a giremediği düşünülürse TOGG’un hedeflediği yıllık 157 bin satışa bugünkü ekonomik koşullarda ulaşılması çok zor görünüyor[2].

Caddelerimizde Batılı ve Doğulu ülkelerden her marka araç vızır vızır dolaşırken TOGG’un iç pazarda rekabet üstünlüğünü sağlaması kolay değil. Öte yandan yaklaşık yirmi yıldır tüketime dayalı bir modelle ekonomisini büyütmeye çalışan bir iktidarın yerli üretime otomobille başlaması da trajikomik bir durum… Marketlerdeki gündelik tüketim ürünlerinin bile büyük oranda yerli olmadığı bir süreçte toprağımızı, su kaynaklarımızı, atalık tohumlarımızı, hayvancılığımızı koruyup geliştirmek ülkenin geleceği için otomobil fabrikası kurmaktan çok daha yaşamsal öncelik taşıyor.

Kamuya ait neredeyse tüm işletmeleri özelleştirme yoluyla yabancılaştıran bir anlayışın yerli araba sevdasının arkasındaki en önemli neden ise “yol yaptılar” diye oy veren seçmenleri “araba yaptılar” diye yeniden ikna etme çabası. Ancak genç işsizliğin resmi rakamlara göre %27,4’e ulaştığı, alım gücünün hızla düştüğü, geleceğe dönük kaygı ve belirsizliklerin arttığı bir ülkede seçmenleri yerli arabanın “sükse”siyle konsolide edebilmek ham bir hayaldir.

TOGG’un açın halinden anlamadığı biri yer biri bakar ülkesinde, lüks segment bir otomobilin  seçmenlerin mevcut iktidara yönelik yerli ve milli duygularını ne kadar kabartıp sandığa yönlendireceği bilinmez !?

Bitmeyen iktidar iştahıyla milletin yaşama iştahını kaçıranların araba sevdası yerli mi yersiz midir? Onun kararını da siz verin…

 

[1] https://ev.hedeffilo.com/elektrikli-arac-tarihcesi

[2] https://www.birgun.net/haber/yerli-otomobilde-bircok-soru-cevapsiz-kaldi-hezeyanin-ardindan-gerceklerle-bas-basa-281961).