Peyami adında biri Tatara titiri!

Gerçi, Peyami Safa,  Louis-Ferdinand Céline, Ezra Pound, Knut Hamsun “düzeyinde” bir yazar değildi. Onların buluştukları ortak nokta faşizmdi. Peyami Safa’nın farkı bir takım intihallere, üç kuruş için “Cingöz Receai”liklere tevessül etmekti.

Cengiz Kılçer

Franz Kafka, Herman Hesse, Thomas Mann vb. yazarlar üzerinde önemli bir etkisi olan Nobel ödüllü Knut Hamsun, modern edebiyatın beybabalarından biri olarak kabul edilir.

1940 Nisan’ında Adolf Hitler büyük bir stratejik kumar oynadı. Kendisi ve stratejistleri, Norveç kara sularının, İsveç demir cevherlerini Narvik üzerinden Alman yüksek fırınlarına taşınmasının hayati önemde olduğunu biliyordu ve böylece Norveç’i işgal ettiler.

Knut Hamsun Kuzey Avrupa halkını nihayet “akrabalık ve kanda” birleştirecek olan Üçüncü Reich’ı coşkuyla selamladı. Alman işgaline karşı direnenlere seslenen bir makalesinde: “NORVEÇ! Tüfeklerinizi atın ve tekrar eve gidin” diye yazdı. “Almanlar hepimiz için savaşıyor, bizim ve tüm tarafsızlıkların üzerindeki İngiliz zulmünü ezecektir.” (1)

26 Haziran 1943’te, Knut Hamsun, Bavyera’daki Berghof’da Adolf Hitler’le bir araya geldi. Hamsun, aynı yıl 18 Mayıs’ta Berlin’deki özel bir sarayda Josef Goebbels ile tanıştı. Toplantıdan sonraki gün, Goebbels günlüğüne şu notları düştü: “Hamsun, beni ilk gördüğünde gözleri yaşardı ve etkilendiğini gizlemek için geri dönüp uzaklaştı. Karşımda muhteşem bir kafaya sahip 84 yaşında bir dev görüyorum.” (2)

Knut Hamsun’un Hitler’in ölümü üzerine yazdığı nekroloji[i]  şöyleydi: “Adolf Hitler’in arkasından, onu yâd etmeye layık değilim. Hayatı ve yaptıkları böylesi bir duygusallığa davetiye çıkarmıyor. O bir savaşçıydı, bir insanlık savaşçısı ve bütün uluslar için adalet incilinin bir vaiziydi. En yüksek dereceden bir reformcuydu ve tarihteki yazgısını yerine getirdiği eşi benzeri görülmemiş vahşi çağ nihayetinde onu başarısızlığa uğrattı. İşte bu yüzdendir ki Batı Avrupalı yüzünü Adolf Hitler’e dönmelidir. Ve bizler, onun yakın takipçileri, ölümü karşısında saygıyla eğiliyoruz.”

Hamsun’un Nazizm’e bağlılığı basit bir hata değil bilinçli bir seçimdi.

***

İtalyan şair Ezra Pound’un ise İtalyan Faşizmine verdiği destek, uzun zamandır modern edebiyatta tartışmalı bir konu olmuştur. Roma Radyosu için faşist propaganda içeren yüzlerce radyo yayını yaptı, Mussolini’ye övgüde bulundu, ABD’yi eleştirdi ve savaşın bir Yahudi komplosunun sonucu olduğunu iddia etti. 1943’te İtalya, Müttefikler tarafından istila edildi ve Pound 1945’te ABD kuvvetlerine teslim edildi. Ancak deli olduğu ilan edildi ve St. Elizabeths Hastanesine yatırıldı. 18 Nisan 1958’de Pound’un yargılanmaya uygun olmadığı açıklandı ve aleyhindeki tüm suçlamalar düştü (!).

Ezra Pound’un büyük kahramanı Benito Mussolini ile tek buluşması 30 Ocak 1933 Pazartesi akşamı saat 5: 30’da gerçekleşti. Mussolini ile tanıştığı sadece yarım saat süren görüşmesini böbürlenerek ve gururla anlattı. Pound’un Mussolini hayranlığının temelde “Büyük Buhran ve otuzların ekonomik kargaşası”na insancıl tepkisinden kaynaklandığına, faşizme bağlılığının da saflığına verildiğine inanan “eleştirmenler” az değildir.

Louis Ferdinand Céline, Fransa’nın Marcel Proust’tan sonra en çok okunan yazarı. 1930’larda öne çıktı, ancak Nazi Almanya’sının yükselişi sırasında şiddetle antisemitik, Yahudi aleyhtarı ve ırkçı broşürler kaleme aldı. Sıradan bir faşistin zekâsına malikti, Elie Faure’a yazdığı Temmuz 1935 tarihli bir mektupta “Eşitlikçi kahraman proletarya diye bir şey yok. Bu boş bir düş, bir masal. (…) Proleter dediğin, başarılı olamamış bir burjuvadır o kadar. (…) İnsanlar ne bok yerlerse yesinler, onların sözlerinin hiçbir anlamı yok. İnsan kendini asla kimseye adamamalıdır, ne halka ne de Crédit lyonnais bankasına, sadece işinin özüne.” (3) diyordu.

Savaştan sonra Céline, belli belirsiz “rehabilite” edildi. Danimarka’ya kaçtı ve Fransız mahkemesi tarafından Nazilerle yaptığı işbirliğinden dolayı mahkûm edildi. Bu arada, geçen yıl (2018) ünlü Fransız yayınevi Gallimard, Louis-Ferdinand Céline’nin 1937-1941 yılları arasında yazdığı antisemitik metinleri yeniden basmaya niyetlense de gelen tepkilerin ardından bu projesini iptal etti.

Muhtemelen, 20. yüzyılın en etkili Avrupalı ​​filozofu Martin Heidegger,  1933’ten 1945’e kadar Nazi Partisi NSDAP (üye kartı numarası 312589) üyesiydi. Heidegger, NSDAP’a üye olmadan önce de Nazizm’e sempati duyuyordu.  Nazilere verdiği destek dolayısıyla asla özür dilemedi.  Ne ki, savaştan sonra Nasyonal Sosyalizm ile ilişkili olmasını hayatındaki en büyük “hata” olarak nitelendirse de suç işlediği için değil, yakalandığı için üzüntü duymuştur. Kardeşi Fritz’e yazdığı bir mektubunda şöyle der:

“[18 Aralık 1931] Sevgili Fritz, sevgili Liesl, sevgili çocuklar.

Öyle görünüyor ki, Almanya nihayet uyanıyor, kaderini anlıyor ve onu ele geçiriyor. Umarım Hitler’in kitabını okursun; ilk birkaç otobiyografik bölümü zayıf. Bu adamın dikkat çekici ve kesinlikle siyasi bir içgüdüsü var ve hatta hepimiz hala şüphe içerisindeyken bile vardı, bunu inkâr etmek mümkün değil. Nasyonal Sosyalist hareket yakında tamamen farklı bir güç kazanacak. Bu sadece parti politikalarıyla ilgili değil; Avrupa’nın ve Batı medeniyetinin kefareti ya da çöküşüyle ​​ilgili. Bunu anlamayan herkes kaosla ezilmeyi hak ediyor. Bunları düşünmek, Noel ruhuna engel değil, ancak bu güzel kutlamanın kökenine, yani Almanların karakterine ve görevine dönüşümüzü işaret eder.” (4)

Gerçi, Peyami Safa,  Louis-Ferdinand Céline, Ezra Pound, Knut Hamsun “düzeyinde” bir yazar değildi. Onların buluştukları ortak nokta faşizmdi. Peyami Safa’nın farkı bir takım intihallere, üç kuruş için “Cingöz Receai”liklere tevessül etmekti.

Peyami Safa’nın İtalyan yazar Luigi Pirandello’dan yaptığı aşırma meşhurdur.  Kendisi de bir hikâyeci olan Salim Şengil tarafından 1947-1957 yılları arasında yayınlanan ‘Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’, ‘Vitrinimiz’[ii] başlığına ayırdığı sayfaları ikiye böler. Bir bölüme İtalyan yazar Pirandello’nun ‘Öteki Evin Işığı’ adı ile çevrilen hikâyesini, diğer bölüme de Server Bedi (Peyami Safa)’nın ‘Karşıki Evin Işığı’ adlı hikâyesini koyar.

Pirandello’nun ‘Öteki Evin Işığı’ adlı hikâyesi şöyle başlar: “Tullio Buti, o odayı, aşağı yukarı iki aydan, beri kiralamış bulunuyordu. Eski zaman tiplerinden bir ihtiyar kadıncağız olan ev sahibi Sinyora Nini ve evlenmemiş geçkin kızı, onu hiç görmüyorlardı. Sabahları erkenden evden çıkıyor ve gece geç vakit dönüyordu. Onun bir bakanlıkta çalıştığını, hatta avukat olduğunu biliyorlardı, işte o kadar.”

Peyami Safa’nın Server Bedi imzalı ‘Karşıki Evin Işığı’ adlı hikâyesi ise şöyle: Ferit Şakir bu odayı iki ay evvel kiralamıştı. Ev sahipleri Madam Mari iyi kalpli, fakat hesabını bilen bir kadın ve kızı, on dokuz yaşlarında Evantiya, kiracılarının yüzünü hiç görmüyorlardı. Ferit, her sabah güneş doğmadan evden çıkmayı ve geceleyin gelmeyi adet edinmişti. Ev sahipleri onun adliyede olduğunu biliyorlardı ki, Ferit avukattır. Fakat, bütün bildikleri bundan ibaret.”

Tarık Buğra bir yazısında bu olaya dair şunları yazar: “İkisini de okuyunca Server Bedi (Peyami Safa)’nın kötüleştirmeleri hariç ‘Öteki Evin Işığı’  ile ‘Karşıki Evin Işığı’nın aynı olduğunu görüyorum. Kısacası bir terimle yumuşatmak gerekirse, ortada intihalin dik alası var. Bir takıma isim kullanıvermekle intihal işinin zimmet yönünü ortadan kaldırmak mümkün müdür değil midir söylemeyeceğim; zira bunu bebeklerin hile idrak edeceğine inanıyorum.” (5)

Peyami Safa’nın diğer “Cingöz Recai”liğinin sebebi ise eski yazılarını yeni yazmış gibi gösterip haksız para kazanmaktı, Üstelik Necip Fazıl Kısakürek’ten… Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek’in yayınladığı ‘Büyük Doğu’ dergisine, miktarını, kendisi tayin etmeksizin o zamanın parasıyla 75 Lira karşılığında yazı yazmaya başlar. Ek olarak ‘Türk Düşüncesi’ isimli mecmuanın kâğıt parasını karşılamak için de 1000 Lira avans almıştır. Bu olay sonradan Necip Fazıl Kısakürek ile Peyami Safa arasında tartışmaya yol açar. Peyami Safa “Ben Necip Fazılın mecmuasına (Büyük Doğu) üç beş tane makale verdim. Sonrakileri vakti ile (on on beş sene evvel) çıkmış yazılarımdır. Onları Koleksiyonlardan kesti, aldı” derken Necip Fazıl da şunları söyler: “Ben her yazışma 75 lira ödedim. Hatta 1000 lira da avans verdim. Eski yazılarını da, kendisi tashih ederek, gene kendi verdi.” (6)

“Peyami Safa külliyatı tamamlanıyor. Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı Zıpçıktılar ilk defa (…) Latin harfleriyle okur karşısında.” haberi üzerine bunlar aklımıza geldi…

Kaynakça

  1. Flood, Alison. [Çevrimiçi] https://www.theguardian.com/books/2009/feb/03/knut-hamsun-norwegian-coin.
  2. [Çevrimiçi] https://www.frihetskamp.net/hitlers-verk-er-et-mirakel-av-vilje-og-germansk-kraft/.
  3. Céline, Louis-Ferdinand. Taksitle Ölüm Çev. Simlâ Ongan. İstanbul : Yapı Kredi Yayınları, 2017.
  4. Zielinski, Luisa. https://www.theparisreview.org/blog/2016/10/18/in-his-own-words/. [Çevrimiçi]
  5. Buğra, Tarık. Vitrine Konan Bir Yazar ve “Seçilmiş Hikâyeler”. Milliyet. 16 Ağustos 1952, s. 3.
  6. Nadi, Doğan. “Bir Münakaşa Etrafında”. Cumhuriyet. 23 Ağustos 1959, s. 5.

[i] Ölen ünlü bir kişinin hemen ölümünden sonraki günlerde genellikle gazete ve dergilerde yakın çevresinde yer alan kişiler tarafından onun üstün niteliklerinin, erdemlerinin, çalışmalarının ve diğer özelliklerinin anı üslûbuyla anlatıldığı yazılara nekroloji denir.

[ii] Sayı 6; Cilt 6 (tarihsiz)