Normalleşme mi, normalleşme arayışı mı?

Uzunca bir süredir sıkışma yaşayan solun önemli bir bölmesi tek bildiği çareye sarılmaktadır. CHP’cilik ve/veya HDP’cilik, esasen de “ikisi bir arada olsa ne güzel olurculuk”, solda bir kez daha öne çıkmaktadır. Ne yazık ki, ortadaki boşluk nedeniyle de “sol siyaset” adına bu toplamın sesi fazlaca çıkabilmektedir.

(Yerel) seçimlere doğru giden Türkiye’de tabloyu anlamaya çalışmak kolay mı?

Bir yanı ile evet.

Ancak kimin kimi neden desteklediğinin belli olmadığı bu tablonun ayrıntılarına girmeye kalkarsanız, işiniz pek kolay değil. Bundan öte, oradan çıkmak da mümkün gözükmüyor. Bu durumda yapacağınız 31 Mart akşamı YSK’nin yayın yasağını bir an önce kaldırmasını beklemek olacaktır!

Yanlış anlaşılmasın. Ne önümüzdeki seçimlerin ne de seçimlerin sonuçlarının önemsiz olduğunu söylüyorum. Kürt illerinde birçok belediyeye kayyım atanmış durumda. Kayyım tehdidi seçimler sonrası içinde devam ediyor. Unutulmuş olabilir, şu anda İstanbul ve Ankara ile bir dizi AKP’li belediyede de “seçilmiş” başkanlar istifa ettirildikleri için görev yapmıyor. Kısacası, önümüzdeki seçimin niteliğinin (ve sonuçlarının) yerel olamayacağı, ülke siyasetinde önemli bir yere oturacağı açık. Bu anlamı ile de esasen siyaset dışı olan, “altı üstü yol yapacak başkanları seçeceğiz” yaklaşımı.

Bununla birlikte, seçimlere nasıl dahil olunacağı önemli.

Türkiye’de düzenin yapılandırılması mücadelesinin seçimler sonrası dönemde de devam edeceği gözüküyor. Bu nedenle de seçim sonuçları sonraki döneme ilişkin önemli veriler aktaracaktır. Ancak sanırım iki noktayı hatırla(t)mak gerekiyor.

1- Bahsi geçen düzen, sermaye sınıfının düzenidir: Evet, AKP İkinci Cumhuriyet’in temel kurucu unsurudur. Ancak, AKP iktidarının çeşitli bileşenler ile hareket ettiği de unutulmamalıdır. Bir dönem, başta cemaat ve liberaller olmak üzere, çok fazla yapı ve kişi destek olmaktan öte, bu iktidarın bir bileşeni idiler. Şimdilerde de yeni destekçiler, bileşenler ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, konumlandıkları yerlerden bağımsız olarak, düzenin tüm aktörleri açısından “normal” olan artık İkinci Cumhuriyet’tir. Bu anlamı ile de İkinci Cumhuriyet’in esas sahibi sermaye sınıfıdır.

2-İkinci Cumhuriyeti yapılandırma mücadelesi düzen güçleri arasında sürmektedir: Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesinin sonuçlandığını, İkinci Cumhuriyetin yerleştiğini söylemekle beraber, eklemek gerekiyor ki, bu yeni döneme dair çok fazla boşluk bulunmaktadır. Bu boşluklara ilişkin düzenin tüm aktörlerinin yekpare hareket etmediği de açıktır. CHP’nin ve İYİ Parti’nin yanında, Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül üzerinden projelendirilen oluşumların tezlerinin ne olacağı bu anlamı ile önemlidir, takip edilmelidir.

Peki sol?

Uzunca bir süredir sıkışma yaşayan solun önemli bir bölmesi tek bildiği çareye sarılmaktadır. CHP’cilik ve/veya HDP’cilik, esasen de “ikisi bir arada olsa ne güzel olurculuk”, solda bir kez daha öne çıkmaktadır. Ne yazık ki, ortadaki boşluk nedeniyle de “sol siyaset” adına bu toplamın sesi fazlaca çıkabilmektedir.

Yeni dönemin solunun bugünün siyasetleri üzerinden şekilleneceğini söyleyebiliriz. Bu nedenledir ki, eğer sağlıklı bir müdahale yapılamazsa sol içinden yeni “yetmez ama evet”çiler çıkması da şaşırtıcı olmayacaktır.

Daha önce defalarca yazdık. Bu “normalleşme” arayışıdır. Tercümesi ise, farkında olarak ya da olmayarak İkinci Cumhuriyet’in bir parçası haline dönüşmektir. Herkesin kendine göre bir “gerekçesi” bulunmaktadır. Buna rağmen, burjuva siyasetinin aktörleri açısından yaşanan “normalleşme”nin sol açısından olağanlaşmasına razı olunmamalı, izin verilmemelidir. Aksi bir durum, sermayenin – hadi bu itici geliyorsa, AKP’nin- düzenine razı olmaktır.

Bu nedenledir ki tartışmalar düzen içi seçeneklerden çıkarılmalı, sermaye iktidarının doğrudan karşıya alındığı bir mücadele hattı örülmelidir. AKP ile mücadele de bu eksen içerisine oturtulmalıdır. Sol, çıkışını ancak ve ancak ülkenin geleceğine dair söyleyeceği sözde ve bu doğrultuda yapacağı örgütlenmede bulacaktır. Solun kendi programı olmalı, bu ülkenin geleceğine dair (de) ortaklaşması, bunun mücadelesini bugünden örmeye başlaması gerekmektedir. Sol, yeni bir Cumhuriyet talebini güçlü bir şekilde örgütlemelidir. Sol siyasetin temsilinin reformist sola bırakılamayacağı açıktır.

Önümüzdeki dönemin devrimci siyasetini belirleyecek olan budur.

Formülümüz de bellidir: Örgütlü halkı hiçbir kuvvet yenemez!