Ülkemizin maden gerçeği ve yağmanın resmi

30 yılı aşkın süredir Türkiye’de bulunan emperyalist şirketler Türkiye madencilik sektörüne zorlayarak değil, devlet desteği, sağlanan teşvikler, devşirdikleri yurt ve halk malı bilmez mühendis kadroları ile Türkiye topraklarında madencilik yapmaktadırlar.

Ülkemizin maden gerçeği ve yağmanın resmi

Türkiye’de madencilik tarihi antik çağlara kadar gitmektedir. Ancak bir dönemlendirme yapılacak olursa Cumhuriyet öncesi, 1935 (MTA’nın kuruluşu)-1985 (3213 sayılı Maden Kanunu) ile 1985- günümüz gibi periyotlara ayrılabilir.

Anadolu tarihi dönemler içerisinde, üzerinde yaşayan toplulukların doğal kaynaklarını fark ettiği ve onları kullandığı ev sahibi bir coğrafyadır. Antik çağlardan itibaren altın (Sart antik kenti/Salihli/Mania), demir ( Divriği-Kangal/Sivas), bakır-kurşun-çinko (Türkiye’nin geniş bir bölümünde (Orta-Doğu Karadeniz, Batı Anadolu (Ege bölgesi) özellikle) sayılabilir. Hatta antik dönemde yapılan çalışmalar onların kalıntıları (galeriler, çıkarılan pasalar, cüruflar) maden aramacılığı faaliyetlerinde birer veri olarak dahi kullanılmaktadır. Antik dönemden Osmanlı Devleti’nin son dönemine kadar madencilik Anadolu topraklarında çeşitli şekillerde sürmüştür. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son döneminde kapitülasyonlar neticesinde Ege bölgesi başta olmak üzere, Karadeniz bölgesinde yabancı şirketler Anadolu coğrafyasında maden aramış ve var olanları çıkarıp işlemişlerdir. Artvin/Murgul’da (bakır madeni) halen Fransızlardan kalma işletme kalıntıları mevcuttur ve görülebilmektedir.

Cumhuriyet’in kurulması ile devletleştirme gerçekleştirilmiştir. Yabancılar tarafından işletilen madenler kamuya geçirilmiştir. Bir süre durağanlıktan sonra 1929 dünya ekonomik bunalımının da etkisi ile yetişmiş uzman ihtiyacı ile yurt dışına gençler eğitime gönderilmiş ve geri döndüklerinde ülkede madencilik ve jeoloji bilimlerinin kurucuları olmuşlardır. Aynı dönemde Mustafa Kemal Atatürk tabii kaynakların bulunması ve araştırılması amacıyla 1935 yılında 2804 saylı kanun ile MTA (Maden Tetkik Arama) Ensititüsü’nü kurdurmuştur. 1930’lu yılların sonuna doğru savaştan kaçan Avrupalı bilim insanları, jeolog ve maden mühendisleri ile ivme kazanmış, yurt çapında arama-araştırma faaliyetlerine başlamıştır. İdealist Cumhuriyet çocukları ve Avrupa’dan sağlanan teknik destek ile geniş çaplı jeolojik haritalamalar, maden zuhurlarının bulunması, haritalanması ve incelenmesi, eski dönemlerden kalan madenlerin geliştirilerek madencilik sektörüne kazandırılması için yoğun çaba gösterilmiştir. Aynı dönemlerde Türk özel sermayesi de madencilik sektörüne girmiştir. Daha önce Ermeniler’den, Rumlar’dan kalan maden ocakları el değiştirmiş ve işlenmeye başlanmıştır. Ya da antik dönemlerden kalan eski galeriler de ümit görülerek işlenmiştir. Kayseri’de Pınarbaşı krom yatakları (Dedeman), Niğde’de antimuan ocakları (Rasih İhsan kardeşler), Aladağlar’da krom ve kurşun-çinko ocakları, Karadeniz’de bakır-çinko-kurşun ocakları işletilmiştir. Daha sonraki dönemlerde (1950’li yıllar sonu) Koç topluluğunun demir-kömür madenciliğine girmesi ile Türkiye sermayesi bu alanda ilk dönemde haylice bir sermaye birikimi sağlamışlardır. Ancak ilk dönemki madencilik faaliyetleri oldukça ilkel ve gelişkin olmayan yollar ile gerçekleştirilmiştir.

MTA’nın bulduklarını çıkarmak amacı ile yine Atatürk tarafından Etibank kurulmuştur. Etibank işletmeci kamu şirketi olarak Türkiye’nin büyük madenlerini işletmeye geçirmiştir (Ergani/Elazığ Bakır İşletmesi ve Guleman/Elazığ Krom İşletmesi, Üçköprü/Muğla Krom İşletmesi ve Antalya Elekrometalurji İşletmesi, Emet/Kütahya Kolemanit İşletmesi, Küre/Kastamonu Bakır İşletmesi, Halıköy/İzmir Civa İşletmesi vb.). Bu işletmelerden daha fazlası kurularak ekonomiye kazandırılmıştır.

Ancak 1935’ten 1985 yılına kadar devlet eliyle sürdürülen madencilik sektörü bu tarihten itibaren büyük değişimlere uğramıştır. Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının alınması ve akabinde darbenin gerçekleşmesi ile bu kararların uygulanması için ortam uygun hale gelmiştir. Liberal ekonomik kararların amacı olarak kamunun alanının daraltılarak sermaye sınıfının payının artırılması ve karlarda maksimizasyon, diğer yandan ithal ikameci ekonominin yerine emperyalist ekonomiye eklemlenilen yeni bir ekonomik modelin oluşturulmasıdır. Bu amaçla 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunu çıkarılarak sadece maden işletilmesinin değil aynı zamanda maden aramacılığının da özel sektör eliyle yürütülmesi sağlanmıştır. Daha önce özel sektörün istisnai olduğu durum, bu sefer kamu sektörü için gerçekleşmiştir, aramacılık ve işletmecilikte kamu payı azaltılmıştır. Bu kanuna mukabil özellikle uluslararası maden aramacılık şirketleri Tetis Metalojenik Kuşağı (Orta-Doğu Avrupa’dan Çin’e kadar) içerisinde yer alan Türkiye’ye arama yapmak amacıyla gelmeye başlamışlardır. Bu dönemde Cominco (Kanada), Rio Tinto (Avusturalya), Tüprag (Eldarodo Gold iştiraki (Kanada)), Inco, Anglo American (İngiltere-Güney Afrika), Euro Gold gibi büyük uluslararası şirketler Türkiye’ye aramacılık amacıyla giriş yapmışlardır. İnsan kaynağını ise İngilizce eğitim yapan jeoloji ve maden mühendisliği bulunan üniversitelerden sağlamışlardır (ODTÜ). Bu ilk dönemde altın –bakır amaçlı aramacılık faaliyetine yönelen bu şirketler dünyanın geri kalanından elde ettikleri deneyim ile bölgesel aramacılık yapmışlar ve Doğu Karadeniz, Ege bölgelerinde faaliyet sürdürmüşlerdir. 2000’li yıllara kadar şirketler herhangi bir işletme faaliyetleri gerçekleştirmeden sadece aramacılık-keşif faaliyetleri sürmüştür. Bu açıdan Karadeniz’de (Cerattepe, Taç-Çorak, Hod Maden, Salınbaş-Ardala maden ve projeleri), Ege bölgesinde (Uşak/Eşme/Kışladağ altın madeni, İzmir Efemçukuru altın madeni, Bergama/Ovacık altın madeni, Çanakkale/Kirazlı altın madeni projesi, Çanakkale/Halilağa altın madeni projesi) İç Anadolu (Kayseri/Öksüt altın madeni çalışmaları), Doğu Anadolu’da (Erzincan/İliç/Çöğler altın madeni) bulunan maden zuhurları ve bunlara dönük yürütülen projeler yada işletmeye geçen madenler çok tesadüf değillerdir.  Zamanında MTA’nın bulduğu zuhurlar incelenmeye devam edilmiş ve geliştirilmiş, şirketler kendi çabaları ile odaklandıkları bölgelerdeki zuhurları kendileri geliştirmiş yada kamu sektöründen geçen kimi kişilerin şirketlere taşıdığı bilgiler sayesinde bu zuhurlara ulaşarak, buralarda proje yürütüyor duruma gelmiş yada maden açmış/açma noktasına gelinmiştir.

Günümüzde Alamos Gold şirketinin Kirazlı/Çanakkale yöresinde maden durumuna getirmeye çalıştığı altın cevherleşmesi uzun bir dönemde keşfi ve arama-geliştirmesi gerçekleşmiştir. Bu bakımdan bugün karşı karşıya gelinen durum geniş çaplı kamusal alan için yenidir, ancak geçmişi eskidir. Bunun yanında 2019 Türkiye’sinde emperyalist şirketler memleketin şu yörelerinde projelere sahiptir;

Balıkesir/Sındırgı/Kızıltepe altın madeni, Tavşan altın-gümüş projesi (Zenit Madencilik; Ariana Resources (İngiltere; Londra borsasına kayıtlı şirket)),

Ariana Resources Artvin Salınbaş-Ardala altın projesi,

Eldorado Gold’un (Kanada) iştiraki olan Tüprag metal madenciliğe ait İzmir Efemçukuru ve Uşak Kışladağ altın madenleri,

Alamos Gold (Kanada) Çanakkale Kirazlı-Ağı Dağı altın projesi,

Kayseri/Develi Öksüt altın madeni projesi (Öksüt madencilik (Centarra Gold Inc. Şirketinin iştiraki),

Erzincan/İliç Çöpler altın madeni (Anagold madencilik (%80Alacer Gold (Avusturalya)-%20 Lidya Madencilik (Çalık Holding (Hükümete yakın ve ekonomi bakanı Berat Albayrak’ın daha önce CEO’su olduğu şirket)),

Aynı şirketlerin ortaklığa sahip ancak Çalık Holding’in çoğunluk hissesine sahip olduğu projeler şu şekildedir:

Balıkesir/İvrindi altın projesi, Balıkesir/Gediktepe altın projesi, Yelekkaya altın projesi, Sarıcayayla altın projesi, Folken-Güvemli-Kazıkbeli-Akoluk altın projeleri,

Lidya madenciliğin diğer bir emperyalist altın şirketi ile kurduğu ortaklık ile olan proje Hod altın madeni projesi (%70 Lidya madencilik (Çalık holding)-% 30 Sandstorm (Kanada)).

Kanada’lı Teck madencilik ve Pilot Gold’un geliştirdiği ve son günlerde kamuoyuna duyurulan Cengiz Holding’e 55 milyon USD’ye satılan Çanakkale/Halilağa yöresinde bulunan Halilağa bakır-altın projesi,

Toroslarda bulunan Kurmel grubuna ait Akmetal ile Pasinex (Kanada) (%50-%50) ortaklığında bulunan Hozrum madencilik, Adana’da Horzum yöresinde Pınargözü ve Akyaka çinko ocaklarına sahip ve yüksek tenörlü çinko tenörü çıkarılmaktadır.

Çanakkale/Lapseki’de bulunan bugün Nurol Holding iştiraki olan TÜMAD Madencilik tarafından altın işletmesi yapılan madende Chesser Resources tarafından bulunmuş ve geliştirilmiştir.

Yukarıda sayılan proje ve madenlere bakıldığında emperyalist şirketlerin Türkiye’nin jeolojisi, maden yatakları türleri ve cevherleşmelerine vakıf olduklarını görebiliriz. 30 yılı aşkın süredir Türkiye’de bulunan emperyalist şirketler Türkiye madencilik sektörüne zorlayarak değil, devlet desteği, sağlanan teşvikler, devşirdikleri yurt ve halk malı bilmez mühendis, bürokrat, siyasetçi kadroları ile girmiştir. Bu bahsedilen kesimler ise ülkesine yabancılaşmış bir şekilde, şirketlerden aldıkları ve alacakları paraya göre hareket etmekte; madenine, toprağına, suyuna ve ve vatanına sahip çıkan emekçi halka ise yabancı odaklardan para alan, kışkırtılan insanlar olarak bakmaktadırlar. Sosyal medya mecralarında da bunu işleyen yayınlar yapmakta; sermaye sınıfının, emperyalistlerin ve gerici AKP iktidarının borazanlığına soyunmaktadırlar. Maden ve altın üreticisi dernekleri ise para ile sektör dergi ve yayıncılarına yaptırdıkları haber ve propaganda ile önlerini açarken, bu sektördeki “günümüz Ali Kemalleri” aracılığı ile Türkiye topraklarında “madencilik” yaptıklarını iddia etmektedirler.

Çözüm ise kısa ve nettir. Bunca yıllık deneyime sahip kamunun, kamucu-planlı ekonomi ile MTA’nın arayıp bulduğu, ETİBANK’ın çıkarıp işlettiği bir kamucu düzenin kuruluşu ile mümkündür.

Bu hedefler doğrultusunda tüm madenler millileştirilmelidir.