Memlekete sol gerek!

"Bugün 31 Mart Yerel seçimleri vesilesiyle ‘’AKP’yi geriletmek’’ adına bir kez daha emekçi halkımızın karşısına kurtuluş reçetesi olarak dayatılan sağcılığa karşı meydanı boş bırakmayan, sınıfa karşı sınıf diyen, inatla ve kararlılıkla ezberleri bozmak için mücadele eden komünistler var.""

Memlekete sol gerek!
HAKAN YERLİKAYA

Türkiye’de düzen siyasetinin, siyasal yelpazenin en sağına demir attığı bir dönemin içinden geçiyoruz. Bugün bırakın Sol’unu, bu yelpaze de ortada duran bile yoktur. Yani sağ şerit alabildiğine yoğun…

AKP’nin bir misyon partisi olarak iktidara geldiği günden bugüne kadar, üstlendiği gerici-piyasacı-işbirlikçi dönüşüm ikinci cumhuriyet rejimiyle, siyaset alanı ise bu rejime uyum ve entegrasyon süreciyle ”yeniden” şekillenmiştir.

Bu uyum ve entegrasyon sürecinde, AKP’nin sermaye düzeni açısından taşıdığı anlamın bir boyutu da siyasetin çerçevesini ve alanını belirleyerek diğer düzen partilerini de buraya toplayabilen bir özne olmasıdır. Bu durum Türkiye kapitalizminin on yedi yıldır sürdüğü gerici rejim değişikliğinden bağımsız düşünülemez.

Bugün karşımızda liberal demokratından, sosyal demokratına kadar tüm düzen partilerinin sağcı bir eksende ve iç içe geçip, bloklaşmış olduğu bir siyasal tablo bulunuyor.

Düzen siyasetindeki bu topluca sağa kayışın ve iç içe geçişin örneklerini ve en yalın halini görebileceğimiz dönemler ise seçim dönemleri oluyor. Yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri ise bu meselenin anlaşılması açısından güçlü bir ışık tutmaktadır.

Bugün Türkiye’de rejim değişikliğine direnen ve mücadele eden emekçiler, aydınlanmadan, laiklikten ve bağımsızlıktan yana olan milyonların sahip çıktığı değerlere ve taleplere zıt bir siyasal fotoğraf orta yerde durmaktadır.

Örneğin, Türkiye sağının adeta partiler arası sörf yapan ve sekiz farklı parti rozeti takma şerefine erişen kadim bürokratlarından Yaşar Okuyan, komünizme karşı savaştığını iddia ederek övünen mafya bozuntusu bucak aşireti ağası, sosyalistlerin değerlerine söven ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterilen faşist CHP’de buluşuyor.

Bu sağcılaşma tablosunun dışında tutulamayacak olan HDP’nin ise aday göstermediği Büyükşehir ve çeşitli İlçe belediyelerinde, başta CHP olmak üzere Millet ittifakının unsurlarına açık desteği biliniyor. Adıyaman’da Saadet adayını, Antep’te DSP adayı Celal Doğan’ı destekleme kararı resmi ağızlardan ifade edildi. Samsun’da ise faşist İyi Parti adayının kazanmasının iyi olacağı yönündeki görüşler yine parti yetkililerince açıklanıyor.

AKP-MHP ittifakının karşısında olduğunu iddia eden diğer düzen partilerinin bu iç içe geçmiş hali, işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarının tam boy karşısında olan başka bir sağ seçenek anlamı taşırken, her geçen gün daha az insanın bu sağcılaşmadan rahatsız olduğu görülüyor.

Ülkede açık bir sağcılık yarışının olduğu ve bunun toplumsal alana ise kanıksama olarak sirayet ettiğini söyleyebiliriz.

Yukarıda bahsettiğimiz kanıksama halini yaratan en önemli etkenlerden biriyse son yılların ”hele bir AKP gitsin de” ya da ‘’AKP gitti gidiyor karşı olan herkes birleşmeli’’ ilkesizliği ve apolitikliği olduğu görülmelidir. Bu yaklaşımın toplumsal algıda yer edinmesinde, burjuva partilerinin dışında maalesef sosyalistlerin bir bölümünün de payı ve vebali olduğunu not ederek devam edelim ve şunu bir kez daha hatırlatalım.

Sosyalistlerin devrimcilerin emekçilere sahte umut olarak pazarlanan sağcı bir başka bloğa ne gerekçeyle olursa olsun eklemlenmesi, sermaye düzeninin siyasi ya da ekonomik krizlerinin aşılmasına ve bekasına sunulacak katkıdan öte anlam taşımayacaktır.

Hem de son haftalarda ittifak liderlerinin önüne devlet, millet ve vatan gibi ekler getirerek yürüttükleri ”beka” atışmaları seçim meydanlarında yankılanırken…

Sömürü düzeninin emekçilere reva gördüğü eşitsizliğin, adaletsizliğin, yoksullaşmanın ve gericiliğin üzerini örten bir örtü işlevi gören beka tartışmalarının özü ise başta AKP olmak üzere düzen partilerinin tümü için sermaye egemenliğinin sürekliliğine ve geleceğine halel getirmeme çağrısından başka bir şey değildir.

Tarihsel olarak temsilcisi oldukları sınıfın çıkarlarını gözeten farklı renklerdeki tüm düzen güçleri açısından;

Devletin ”bekası” demek, içinden geçtiğimiz ekonomik krizin yüklerinin emekçilerin omuzlarına daha fazla yıkılması ve hayat pahalılığı altında ezilmesi demektir.

Milletin ”bekası” demek, kentlerimizin geleceğini, yurttaşların yaşamını, siyasi hesaplara ve yerel yönetimlerdeki ranta kurban etmek, kaçak ve denetimsiz yapılaşmaları ”imar barışı” adıyla ‘’yasal’’ kılıfa sokarak arkalarından rahmet okumak demektir.

Vatanın ”bekası” demek, yerli ve milli edebiyatı yapılmasına karşın tank-palet fabrikasını yandaş patron-Katar ortaklığından oluşan sermayeye peşkeş çekmek demektir.

Devletin ”bekası” demek, 3. Havalimanı şantiyesinde insanca ve güvenli çalışma hakkını talep eden işçileri tutuklamak, grev yasaklamak, Flormar işçilerinin 273 gündür, Cargill işçilerinin 299 gündür kararlılıkla süren haklı direnişlerini patronlar adına baskıya ve soğuğa mahkum edip sonlandırmaya çalışmaktır.

Durum buysa; üreten, üretirken sömürülen ve hayatları çalınan milyonlarca işçinin, gericiliğe karşı laiklik diyenlerin, arsız bir sağcılaşmaya karşı memlekete sol gerek diyen milyonların seçeneksiz olmadığını belirtmek gerekiyor.

Bugün 31 Mart Yerel seçimleri vesilesiyle ‘’AKP’yi geriletmek’’ adına bir kez daha emekçi halkımızın karşısına kurtuluş reçetesi olarak dayatılan sağcılığa karşı meydanı boş bırakmayan, sınıfa karşı sınıf diyen, inatla ve kararlılıkla ezberleri bozmak için mücadele eden komünistler var.

Türkiye işçi sınıfının, milyonlarca emekçinin sesi ve seçeneği olacak bağımsız komünist adaylar var.

Bugün olduğu gibi 31 Mart seçimlerinde ve sonrasında da Sosyalist hareketin bağımsız hattını örgütleyeceklerin aydınlık yarınlar için çağrısı var.

Sağcılardan sağcı, yağmacılardan yağmacı, rantçılardan rantçı beğen diyenlere inat bağımsız komünist adayların ‘’ haramilerin saltanatını yıkacağız!’’ çağrısı var.

Bu çağrıya kulak verilir, omuz verilir, emek verilir…

Çünkü bağımsız komünist adaylar en ihtiyaç duyulanı, sadece halkçı sosyalist bir yerel yönetimi değil, yeni bir ülkeyi Sosyalist bir Cumhuriyeti birlikte kurmayı vadediyorlar.