Emekçiden alıp Haşimi’ye vermek

Haşimi’nin Türkiye’ye duyduğu “sevgi"nin altında yatan gerçek nedenler son çıkan haberler ile bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu...

Emekçiden alıp Haşimi’ye vermek

ALEV DOĞAN

19 Aralık 2011 tarihinde Bağdat Havalimanı’nda yaşanan gerginliğe şahit olan yolcular yaşananların münferit bir adli vaka olmadığını kısa bir süre sonra ajanslara düşen son dakika gelişmeleri ile öğreneceklerdi. Kamuoyunda yer alan haberlerde Erbil’e seyahat etmek için havalimanına gelen Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi gözaltına alınmaya çalışılmış, gözaltı girişiminin nedeni ise Haşimi’nin korumalarına “bazı hükümet yetkililerini öldürmeleri için para verdiği” suçlamasına dayandırılmıştı. Kısa sürede siyasi bir krize dönen bu olayın ardından herkes Haşimi’yi ararken kendisi önce Erbil’de daha sonra ise Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin konuğu olarak Süleymaniye’de ortaya çıkacaktı. Gelişmeleri özetleyecek olursak, Haşimi Talabani’nin devreye girmesiyle, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) sığınmış, Haşimi’nin yanında bulunan üç koruma ise gözaltına alınmıştı. Kısa bir süre sonra da Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkartılacaktı. Bağdat’taki mahkemenin bağımsız olmadığını vurgulayan Haşimi, bu gerekçeyle hâkim önüne çıkmayı reddetti ve gıyabında yargılanmaya başladı. Nisan 2012 başlarında önce Katar’a, oradan Suudi Arabistan’a gitti. 9 Eylül 2012’de sonuçlanan mahkemede hakkında idam kararı verilen Haşimi’nin bu kararı öğrendiği yer ise sığındığı “son liman” Türkiye olacaktı.

HAŞİMİ’YE AKP’DEN DESTEK

Mayıs 2012’de Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol), Haşimi’nin yakalanması için kırmızı bülten yayımlarken, dönemin Başbakanı Erdoğan Haşimi’ye destek vererek, Haşimi’nin tedavi amacıyla Türkiye’de bulunduğunu belirtecek, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da, Ankara’nın, hükümetin “destek verdiği birini iade etmeyeceğini” söyleyecekti. Çünkü Haşimi komşu bir ülkede yaşanan basit bir siyasi krizin basit aktörlerinden biri değildi, AKP iktidarının Haşimi’ye yüklediği anlam yine AKP iktidarının Suriye konusundaki planlarını da temsil edecekti.

Nasıl mı?

Haşimi’nin İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) Irak kolu olarak bilinen 1960’ta kurulan ve 1970’lerden itibaren faaliyetlerine Britanya’da devam eden Irak İslam Partisi’de siyaset yürüttüğü bilgisini not olarak düşelim ve devam edelim;

Aynı dönemde Interpol’ün kırmızı bülten yayımlamasından birkaç gün öncesine gidelim. Yandaş “gazete” Yeni Şafak’ın şefi İbrahim Karagül’ün “Türkiye Haşimi’yi teslim edecek mi” başlığı ile 9 Mayıs 2012’de yayımlanan yazısına bir bakalım;

“Haşimi meselesi bir iktidar meselesidir. Tahran-Bağdat-Şam ekseninin infaz kararıyla ilgilidir. Türkiye ile İran arasındaki nüfuz mücadelesinin bir parçasıdır. Irak’ın üçe bölünmesi, Suriye’de kimin iktidar olacağı meselesidir.

Ancak bir şeyi burada not etmekte fayda var: Bağdat’tan kaçışıyla Türkiye’ye gelişi arasındaki süreç Ankara tarafından yönetilmemişse, Kuzey Irak ve Katar’ın başarılı bir şekilde Haşimi’den kurtulduğunu ve onu Türkiye’ye ihale ettiğini söyleyebiliriz.

Türkiye, Interpol’ün kararına nasıl tepki verecek beraber göreceğiz. Ancak Haşimi meselesinin bütün bölgede etkisi gösteren mezhep eksenli ayrışmanın ürünü olduğunu bilelim. İran’ın, Bağdat yönetiminin, Şam yönetiminin tavrı ortada… Türkiye’nin, Iraklı Sünnilerin ve Suriye muhalefetinin de. Bu bir güç çatışması ve herkes birilerinin kellesini almaya çalışıyor. Bu yüzden, Haşimi meseli Interpol meselesi değildir.”

Karagül’ün bu satırları yazdığı tarih 2012’nin Mayıs ayı. Yani emperyalizmin Suriye’ye yönelik müdahalesinin birinci yılını doldurduğu,  AKP iktidarının bu işgale ortak olduğu, medyada savaş tamtamlarının son hızıyla çalındığı ve Suriye’deki çatışmaların en yoğun olduğu dönemler.  O dönem medyada yaratılmaya çalışılan Suriye algısının içeriğini hatırlayın, ne diyordu dinci-liberal koro; Suriye’de bir Alevi diktatörlük var ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni halka zulmediyor.

Suriye’de çoğunluğu Sünnilerin oluşturduğu doğru ama bir doğru da halkın iradesinin Suriye’nin meşru hükümetinden yana olduğu idi. Velhasıl Suriye halkı bu 8 senede AKP ve medyası tarafından atılan bütün yalanları boşa düşürerek yüzünü adım adım zafere dönmeyi başardı.

Haşimi ise Karagül’ün yazdıkları ile paralel bir biçimde Irak’a iade edilmedi ve Türkiye’deki konforlu yaşantısına devam etti.

HAŞIMİ’DEN IŞİD’E AÇIK DESTEK

Haşimi, ülkesi Irak’ta mezhep çatışmalarını körüklemesi ile ünlü bir isim. Şiilere yönelik gerçekleştirilen katliamlara örtülü bir biçimde destek vermesi ile tanınan adlı adınca mezhepçi bir figür. Kaldı ki Irak’ta idam cezası ile sonuçlanan yargılanmasına konu olan suçlar kurdurduğu ölüm tugaylarıyla siyasi muhalifleri ve Irak güvenlik güçlerine yönelik saldırıları organize etmektir. 2014 yılında şapkadan çıkan tavşan misali önce Irak’ı ardından Suriye’yi kana bulayan IŞİD’in bölgede palazlanmasına yol verenlerin Haşimi gibi isimler olduğunu söylersek hiç de abartmış sayılmayız. Zira Şii camilerini bombalayanlara sahip çıktığını ilan etmek konusunda Haşimi oldukça “cömert” davranan bir isimdir. Haşimi’nin 2014 yılında Shafaq News sitesine yaptığı açıklamada “Bir insan bir süre sabredebilir ama bu sabır bir gün biter. Ezilen, haksızlığa uğrayan ve marjinalleştirilen insanların devrimini kutluyorum.” ifadeleri ile IŞİD’e destek verdiğini belirtmesi de kendisinin bu konuda ne kadar olduğunun bir örneği olarak hafızalarda yerini korumaktadır.

HAŞİMİ’NİN TÜRKİYE “SEVGİSİ”

Konunun bizi ilgilendiren kısmına geri dönecek olursak, bu krizin ardından yaklaşık 8 yıl geçti, Haşimi “sığındığı” Türkiye’den hiç ayrılmadı. 2018’in Ağustos ayında verdiği röportajda ise Türkiye’ye ilişkin düşüncelerini şu cümlelerle ifade edecekti;

“Türkiye bana kapılarını açtı ve Başkan Erdoğan beni her zaman destekledi. Kendimi asla gurbette hissetmedim. Burası ikinci ülkem.”

Haşimi’nin Türkiye’ye duyduğu “sevginin” altında yatan gerçek nedenler ise son çıkan haberler ile bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu.  CHP’li İBB Meclis Üyesi Nadir Ataman, 2012 yılında hakkında idam kararı çıkarıldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlayan eski Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’ye İBB personelinin makam şoförü olarak tahsis edildiğini belirtirken, 5 yıl boyunca Haşimi’nin özel şoförlüğünü yapan H.A.’nın mazbata krizi sırasında İBB tarafından geri çağrıldığını açıkladı. Yalnızca bu bilgi bile medya tarafından kamuoyuna bir “sığınmacı” olarak lanse edilen Haşimi’nin aslında emekçi halkın cebinden çıkan paralar ile nasıl da bir eli yağda bir eli balda yaşadığının somut bir göstergesi olarak okunabilir. İşin bir başka boyutu da, ülkesinde 150’den fazla katliam ile ilintili olduğu bilinen ve bu nedenle yargılanan, IŞİD’e verdiği desteği açıklamaktan çekinmeyen, mezhep çatışmasını körükleyen bir ismin İBB üzerinden finanse edilmesi belediyelerin içinde bulunduğu durumu özetlemesi açısından ibretliktir. Rant kavgası ile memleket davası arasındaki kalınca ayrım da en somut haliyle budur.