Kutsal annelik

"Bugün bir yandan çok doğurun direktifleri havada uçuşurken öte yandan zamanın gereklerini yerine getirmesi beklenen kadınlara 'süper annelik' öneriliyor."

Nuray Yenil

Anneler günü yaklaşıyor. Vitrinlerin camları ”Anneler gününe özel indirim” etiketli hediyelerle  süsleniyor. Televizyon ekranlarında ”özel ve kutsal” olan annelerimize en değerli hediyeler pazarlanıyor.

Anneler günü çok eski bir gelenek olarak biliniyor. İlk anneler günü kutlamalarına anasoylu toplumlarda rastlıyoruz. Antik Yunan’da tanrıların anası Rhea, Anadolu’da Kybele onuruna doğanın uyandığı bahar kutlamalarının yapıldığı görülüyor.

Anneler günü 1600’lü yıllarda İngiltere’de ”Anneler Pazarı” olarak kutlanıyor. Yatılı çalışan, zengin ailelerin yanında hizmetçilik yapan yoksul işçiler o günü tatil olarak geçirir ve evlerine, annelerinin yanına giderlerdi.

Günümüzde ise bir dizi hamasi söylemin ötesine geçmeyen kimi dilek ve temenniler sıralanıp tüketim özendiriliyor. Her şeyin pazarlandığı ve meta olarak görüldüğü serbest piyasacılıktan ”annelik de” nasibini alıyor her yıl.

Bir de ”cennet annelerin ayakları altındadır” edebiyatı yapanlar var elbette.

Geçtiğimiz günlerde Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde “Aileye Değer Türkiye’ye Değer” ana temasıyla düzenlenen 7. Aile Şurası’nda konuşan Recep Tayyip Erdoğan da annelere gösterdiği hürmeti bu sözlerle dile getirdi. Ancak bu süslü ifadeler gericiliğin üstünü örtmeye yetmiyor. Aynı konuşmasında doğum kontrolü ve aile planlamasını eleştiren Erdoğan lafı döndürüp dolaştırıp ”doğurabildiğiniz kadar doğurun Allah rızkını verir” mottosuna bağladı. Gelin bu ifadelere ilişkin kısa bir analiz yapalım. Doğum kontrolü ve aile planlamasından sadece az çocuk sahibi olmayı anlayan Erdoğan sağlıklı üreme, anne ve çocuk sağlığı kavramlarından bihaber görünüyor. ”Allah rızkını verir” diyerek devletin sorumluluklarını başka yerlere havale edip, çocuk bakımı, gelişimi, çocuklarımızın sağlıklı bir çevrede ve toplumda yetişmesinin önemi gibi bir dizi başlığı da bir kalemde siliveriyor. Türkiye’de çocuk istismarı haberlerinden geçilmezken, milyonlarca aile yoksullukla terbiye edilirken, milyonlarca çocuk işçi gerçeği varken, çocuklarımız en temel sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorlanırken iktidar mensuplarının işi Allah’a havale etmeleri büyük bir garabet olarak önümüzde duruyor. Öte yandan kadınların pek çok hakkı gibi annelik hakkına dahi müdahale etmekte beis görmeyen bu anlayış en hafif tabirle iki yüzlüdür. Anneliği kutsadığını iddia ederken kadını ise sadece bir üreme aracı olarak önemsizleştiriyor.

AKP’nin yeni rejimi aile kavramını öne çıkararak yeni bir toplumsal model inşa etmeye çalışıyor. Tanımlanan ve kutsanan aile kavramı aynı zamanda kadının toplumsal yaşamdaki yerini de aile ve ev içine sığdırmaya çalışıyor. Kamu hizmetlerinin rafa kaldırılması ile birlikte pek çok hizmet kadının tabii rolü olarak tanımlanıyor, annelik kutsaması kadının görünmeyen emeğinin örtüsü haline geliyor. ”Anne şefkati” ev içi rollerin hepsinin üstesinden gelmek için önemli bir motivasyon yaratıyor. Kulağa hoş geliyor değil mi? Kendinizi annenizin şefkatli kollarına bırakın.

Toplumların evrimi, değişen üretim ilişkileri ve sosyal yaşam gibi annelik kavramı da tarihte ve günümüzde farklı toplumlarda farklı özellikler ile tanımlanmaktadır. Dolayısıyla anneliğin kutsal bir duygu olarak kendinden menkul anlamlar taşıdığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Toplumsal üretim ilişkileri içerisinde kadınlara biçilen roller ve misyonlar annelik tanımını da belirlemektedir.

Kapitalist üretim ilişkileri içerisinde kadınların bir yandan üretici güç olarak nüfusun artması politikalarına uyum sağlaması beklenirken, ucuz iş gücü olarak sermayenin ihtiyaç duyduğu dönemlerde de üretim sürecine dahil olması beklenmektedir. Nüfusun azaldığı savaş dönemlerinde ya da üretimde daha az kadına ihtiyaç duyulan kriz dönemlerinde ”kutsal annelik” pompalanırken, başka dönemlerde ”bakabileceğin kadar çocuk doğur” vurgusu ön plana çıkıyor. Bugün bir yandan çok doğurun direktifleri havada uçuşurken öte yandan zamanın gereklerini yerine getirmesi beklenen kadınlara ”süper annelik” öneriliyor. Çocuğun organik besinlerle beslenmesi, organik kıyafetlerle sarınması, sağlıklı oyuncaklarla gelişimini desteklemesi, en iyi okullarda eğitim görmesi ve eğitiminin evde mutlaka anne tarafından desteklenmesi, pedagojik açıdan takibi ve elbette bütün bunlarla birlikte kadının hem çocuk hem kariyer yapması beklenmektedir.

Annelerin çocukları için en iyisini yapmakla görevli ve sorumlu oldukları süper annelik propagandası kutsal anneliği tamamlıyor. Annelik sıfatıyla kadının üzerindeki yük artıyor, kamusal çözümlerin ve başka toplumsal örgütlenmelerin olabileceğinin üstü örtülerek bireysel çözümler dayatılıyor.