Komünist aday Aysel Tekerek Yön Radyo'daydı: Onlarınki rant kavgası, biz düzeni değiştirmeyi vaadediyoruz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Komünist Başkan Aysel Tekerek, Yön Radyo'da konuk olduğu programda yerel seçim çalışmalarından kadar 'tanzim satış'lara kadar ülke gündemine ilişkin soruları yanıtladı. Tekerek, "Seçmenler herşeyden önce iki sağ ittifaktan birini değil sosyalistleri tercih etmeli. Yağmaya karşı duranlar sosyalistleri desteklemeli." dedi.

Komünist aday Aysel Tekerek Yön Radyo'daydı: Onlarınki rant kavgası, biz düzeni değiştirmeyi vaadediyoruz

Türkiye Komünist Hareketi’nin desteklediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Komünist Başkan Aysel Tekerek bu sabah Yön Radyo’ya konuk oldu.

Ulaş Can’ın sunduğu Bizim Radyo programında bulunan Tekerek 31 Mart seçimlerine, gündeme ve sosyalist belediyecilikle ilgili merak edilen konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Karşınızda önemli düzen partileri var ve bunların imkanları çok fazla. Sizin hedefiniz ne bu seçimlerde?

Konu seçim olunca hedef tabi ki kazanmak olur. Bizler seçim sürecinde kazanmayı sandık sonuçlarına hapsetmiyoruz. Bizim kazanmamız gereken bir ülke var. Biz bu seçim sürecinde nasıl bir Türkiye’de yaşadığımızı, emekçilerin yaşadığı sıkıntıların nedenlerini; gericiliğin, emperyalizmin, bu sömürü sisteminin nedenlerini anlatmaya çalışıyoruz. En önemli “seçim yatırımımız”, ülkemizin güzel günlerine, o geleceğe olan yatırım.

Seçim çalışmaları nasıl gidiyor?

Diğer adaylardan çok önemli bir farkımız var. Diğer adaylar çarşı pazarlarda çok sık dolaşıyor. Seçimden sonra da makam odalarına çekiliyorlar. Oysa biz hep halkın içindeyiz. Öğrenciler, kadınlar, işçiler… Nerede bir grev, hak arayışı, işçi direnişi varsa onların gündelik ve tarihsel olan bütün kavgalarında komünistler her zaman yerlerini alırlar. Dolayısıyla halkın içine çıkmak değil halkın içinde onların çıkarlarını savunan, doğruları anlatan bir çalışma yapıyoruz.

EVLERDE KRİZ KONUŞULUYOR, SEÇİM SONRASI ŞARTLAR DAHA DA AĞIRLAŞACAK

Türkiye aslında bir yerel seçime gidiyor. Ama Türkiye ilk defa bir yerel seçime bu kadar ekonomik kriz endeksli gidiyor diyebiliriz. İşsizlik aldı başına gidiyor. Bu koşulları aslında bir komünist hareketi güçlendirici koşullar olarak düşünüyorum. Siz alanda görüyor musunuz bunun etkisini?

Elbette. İnsanlar daha fazla politikleşiyorlar, oy tercihlerini birbirleriyle daha çok konuşuyorlar. Her ne kadar AKP insanları gerçek sorunlarından uzaklaştırmaya çalışıp ‘sadece bir lidere bakarak oy tercihinde bulunun’ diyorsa da aslında insanlar evlerinde bu işsizliği, ekonomik sıkıntıları konuşuyor. Bizler de seçim çalışmasında bu sorularla muhattap oluyoruz. Şunu söylememiz gerekiyor: Bu bir sonuç. Emekçiler Türkiye’de hiç bir zaman rahat yaşamadı. Her zaman bir yoksulluk ve işsizlik problemi vardı. Kapitalist sistemde işsizlik zaten kuraldır. Ancak sizin de söylediğiniz gibi 17 yıllık AKP iktidarında işsizlik artık kural olmaktan çıktı, Erdoğan’ın deyimiyle ‘Her üniversiteli iş bulmak zorunda mı?’ şeklinde normalleşen bir duruma geldi. Sayısal verilere baktığımızda, -bu devletin raporlarında geçiyor- bir eve 6 bin lira girmiyorsa o ev yoksulluk sınırında. 2 bin lira 3 bin lira girmiyorsa açlık sınırında. Bugün hangi haneye 6 bin lira giriyor? Demek ki biz aslında kaynakları çok zengin olan bir ülkenin çok yoksul ve açlık sınırında olan insanlarıyız. Dolayısıyla ekonomi işte böyle yönetiliyor, damadın (Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak) söylediği gibi işler çok güzel gitmiyor. Tam tersine zenginler ekonomik kriz bahanesiyle işçileri işten çıkarıyor, ancak aynı üretimi daha az işçiyle yapmaya devam edip kârlarına kâr katıyor. Ekonomik krizin faturası emekçilere ödetiliyor. Biz bu seçimlerde de emekçilere bu krizi kapitalizmin yarattığını söylüyor, bunun faturasını da seçimler vasıtasıyla ve ondan sonraki mücadelemizde patronlar ödemeli diyoruz. Bir de şunu söyleyeyim: Ekonomik kriz kapitalizm koşullarında çözülecek bir sorun değil. Bunlarla yaşamaya alıştırıyorlar. 31 Mart’tan sonra kriz nedeniyle görülecek daha büyük sonuçları AKP’nin ertelemeye çalıştığını görüyoruz. Şu an bir cehennemi yaşıyoruz, ancak bundan daha ağırını seçimden sonra yaşayacağız gibi görünüyor. O yüzden emekçiler oy tercihlerini bu sorunlara bakarak yapmalı diyoruz.

ONLARIN ANLATTIKLARI ‘KOPYALA-YAPIŞTIR PROJELERİ’

Siz de TKH’nin bağımsız adayı olarak ‘metrobüs yapacağım’, ‘megabüs yapacağım’, ‘metro yapacağım’ falan demiyorsunuzdur. Anlatabiliyor musunuz bu yoksulluğu nasıl sona erdirebileceğinizi?

İnsanlarımız “proje”lere o kadar alıştırılmış ki. Bizim bir “proje”miz yok. Biz İstanbul’un sorunlarını sıralamaya dizsek dizemeyiz, hepsi birinci sırada. Dolayısıyla projeyle değil, sosyalist bir kalkınma programıyla bu sorunları çözebileceğimize inanıyoruz. Yani hap ya da şurup vermek yerine gerçekten masaya yatırıp kanserli bölgeleri ameliyat etmemiz gerekir. Metrobüs, megabüs vs… Biz bunlara kopyala-yapıştır projeleri diyoruz. Biri metrobüs diyor biri megabüs diyor, biz bir kere ‘büs’lere karşıyız. Biz toplu ulaşımın metro ağıyla olması ve yer altına çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yer üstünde insanlığa yakışmayan, istif halindeki ulaşımın insanlara layık olmadığını düşünüyoruz. Metroyla herkesin rahatlıkla bir koltuk bulabileceği, kitabını okuyup müziğini dinleyebileceği, kimsenin birbiriyle yer kavgası etmeyeceği ve evine en yakın yere ücretsiz ulaşabileceği bir ulaşım planımız var bizim.

‘YETERSİZ BAKİYE’ SORUNUNU GERİCİ VAKIFLARA AKAN KAYNAĞI KESEREK ÇÖZECEĞİZ

Bizi dinleyen öğrenci arkadaşlarımız var. Ulaşımı çok pahalı buluyorlar. Sizin sloganlarınız “Eşit ve özgür bir yaşam, bağımsız bir ülke için yaşanabilir kentler için yağma yok sosyalizm var”. Peki ulaşımda bunu nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz? Ya da nasıl bedava yapacaksınız?

Ben de toplu ulaşımı kullanıyorum. Şu ‘yetersiz bakiye’ sözünü duyduğum an sinirlerim çok bozuluyor. Emekçiler bu bakiyelerle bir yerden bir yere ulaşmaya çalışıyor. Üstelik ulaşamayanlar da var. Biz buna son vereceğiz çünkü bizim ulaşım manifestomuz da yazdığımız gibi bir hak. Zaten düzen partilerinden en önemli farkımız var. Onlar ve adayları hakları satılığa çıkarır. ‘Sen bir vatandaş değilsin, müşterisin. Bu hizmetler de satılıktır.’ Komünistlerin en önemli farkı insanlar haklarıyla birlikte vardır ve bu hakları ücretsiz olmalıdır. Barınma, eğitim, ulaşım, sağlık… Bunlar olmadan insan nasıl hayat sürebilir? Bunlara para ödüyorsa ölmemek için yaşıyor demektir. Tüm ulaşımı yeraltına çekene kadar yer üstünü ücretsiz yapabilmek de çok mümkün. İBB’nin gayet yeterli bir bakiyesinin de olduğunu biliyoruz. Yandaş vakıflara, derneklere, okullara 842 milyon 592 bin lira para harcadığını biliyoruz. Bunlar bizim vergilerimizden TÜRGEV, TÜGVA gibi gerici vakıflara verilmiş. Demek ki ‘yeterli bir bakiye’ var bazılarında. Biz bu parayı halk için kullansak ücretsiz ulaşım için yeter zaten.

Aday olduğunuzdan bugüne kadar İstanbul’un bir fotoğrafını çekmişsinizdir. Sizce nedir İstanbul’un sorunları?

İstanbul’un her yeri sorun. Ülke nasıl yönetiliyorsa İstanbul da öyle yönetiliyor. Ama İstanbul’u karakterize edersek bir yanda patron sınıfının yalılarda, köşklerde, plazalarda ve rezidanslarda yaşadığı bir toplam var. Bir de yoksul emekçi mahalleleri var. Kaldırımı olmayan, suyu akmayan, çatısı olmayan yerler var. Ev diyemeyiz, sığınmış insanlar. Büyük bir barınma problemi var. Bizce emekçilerin en büyük problemi, emekçilerin patronların kâr mekanizmasına sıkışmış bir şekilde hayat sürmeleri. Biz de buradan başlayacağız.

SAĞLIKLI, İNSANCA VE ÜCRETSİZ BARINMA SİSTEMİNE NİYE KARŞI ÇIKALIM?

İstanbul’da kentsel dönüşüm sorunuyla karşı karşıya olan çok fazla yer var. Genelde kentsel dönüşümle ilgili karşı tarafta ‘solcular, komünist buraların gelişmesini istemiyor, hep gecekondu kalsın istiyor’ gibi argüman yaratılıyor. Solcular böyle mi yaşamak istiyor?

Solcular halkın insanca, eşit ve özgür yaşamasını isterler. Bu konuda kimse bizim düşüncelerimizi, geçmişimizi ve bugün yaptıklarımızı sorgulamasın. Biz halkımızın gecekonduda yaşamasını istemiyoruz ama kentsel dönüşüm adı altında arazilerinin alınıp, haklarını gaspedilip yeni evler yapılacağı söylenerek başkalarının zengin edilmesini de istemiyoruz. Kentsel dönüşümde daha 2 gün önce Cumhurbaşkanının söylediği birşey var. Adaylardan biri ‘dua edelim deprem olmasın’ diyor, diğerinin Cumhurbaşkanı ise ‘125 bin lira verin buralar güzel evler yapalım sizler de gecekondulardan çıkın’ diyor. Niye alıyorsunuz 125 bin lirayı? Demin de söylediğim gibi, insanlar müşteri yerine konuluyor. Zaten zor durumdalar. ‘125 bin lirayı ver seni kiraya çıkarayım, kiranı ben ödeyeyim. Sen de bana borçlu ol.’ İstanbul’da 300 bin tane boşta ev var. “Herşeye muktedir” olan iktidar 300 bin eve el koysun bakalım. Emekçileri deprem tehlikesi altında yaşadıkları evlerden çıkaralım buralarda yaşasınlar? Dolayısıyla kentsel dönüşümün rantsal dönüşüme dönmemesi için bu kentte yaşayan insanların onurlu, sağlıklı, insanca ve ücret ödemeyeceği bir barınma sisteminin ve planlamasının yapılması lazım. Bunu ise AKP yapamaz, yapmak istemez. Oysa komünistler bunu programlayabilirler.

BELEDİYELER EN FAZLA ÖRGÜTLÜLÜĞE KATKI YAPAR, DÜZENİN DEĞİŞMESİ İÇİN İSE ÖN AÇAR

Bu düzenin belirlediği bir çerçeve var. Yani yapabilecekleriniz sınırlı. Nasıl komünist bir belediyecilik yapacaksınız?

Biz manifestomuza bir temel vurguyla başladık. Biz komünistler şu an yaşadığımız paranın egemenliğine dayalı, gericiliğin ve eşitsizliğin palazlandığı sistemin kapitalist sistem olduğunu düşünür ve adını böyle koyarız. Dolayısıyla kapitalist sistem yerine sosyalist bir sistem getirmek için mücadele ederiz. Bütün çabalarımız bu ülkenin sosyalist bir cumhuriyet, sosyalist bir Türkiye olması için. Dolayısıyla yerelde komünist belediyelerin olması, sosyalist cumhuriyet doğru giderken o yola çok büyük katkılar sunar, çok anlamlı ve çok değerlidir. Komünist belediyelerde yaşayan emekçiler bir kere bir önceki döneme göre rahat yüzü görürler. Ancak bu gerçekten bir yere kadardır. Bunların korunması ve arttırılması için komünistlerin belediyede veya belediyeyi kazanmadan önce yapmaları gereken şey halkın örgütsüzleştirilmesine karşı vermesi gereken mücadeledir. En önemli görevimiz bizim bugün emekçilerin sosyalist bir perspektifle örgütlenmesini sağlamaktır. Komünist belediyeler -eğer ülkede sistem değişmemişse- kendi belediyelerinde en fazla bu örgütlülüğe katkıda bulunacaklardır. Sonuçta belediyecilikle ilgili kanunlar sermaye sınıfının ihtiyacını karşılamak üzere düzenlenmiş kanunlar. Kanunun ilk maddesinde belediyeciliğin kamu hizmeti olduğu söyleniyor ama diğer maddelerde rantın, yağmanın, ihalenin önünü açan, sanki ihalesiz belediye yönetilemezmiş gibi darlaştıran maddeler var. Ancak anayasal sınırların bir yerden sonra önemi bulunmuyor. Var olanlar sınırlar içerisine kaynakları halkın çıkarları için kullandığınızda düzen belediyelerinden farklı olarak çok büyük adım atmış olursunuz.

Aynı zamanda şunun da bilinmesi gerekir: Bu düzen değişmeden yerelde de asla bir kurtuluş olmayacak. Komünist bir belediye de olsa belediye ordaki ekonomik sistemi, işyerlerindeki sömürü sistemini bitirebilecek güçte olamaz. Komünist belediyeler bu düzenin değişmesi için ön açacaklar, gerçek bir kurtuluşun ise sosyalist devrimle olacağını bilecekler.

Dinleyicilerimizden biri yazmış, ’31 Mart’ta başkan olursanız ilk icraatınız ne olacak’ demiş…

İlk icraatım, AKP’nin İBB seçimlerini iptaline karşı halkın örgütlü gücünü kullanmaya çağırmak olur. Komünistlerin yani halkın İstanbul’u alması demek AKP için tehlike çanlarının çalması demektir. İstanbul halkın oylarının arkasında örgütlü şekilde durursa -ki bizim için önemli olan odur zaten-  bizim ilk icraatımız da bu olacaktır.

EMEKÇİLER SOSYALİST DENEYİMLERE BAKARAK KARARINI DAHA NET VERECEKTİR

Türkiye’de geçmiş yıllarda bir Fatsa’da Terzi Fikri deneyimi var. Ovacık’ta Mehmet Fatih Maçoğlu deneyimi var. Bunları gözlemleyip tahliller yapmışsınızdır. Siz de bunları örnek mi alıyorsunuz?

Ovacık dışında da az sayıda da olsa sosyalist belediyeler var. Yani 1980 sonrasında emekçiler oy tercihinde bulunurken, sağın veya başka bir düzen partisinin tuzağına düşmediği, adlı adında gidip komünist belediyelere oy verdiği örnekleri söylüyorsunuz siz. Bu bir kere bizim ülkemizin köklü ve çok güçlü bir aydınlanma birikiminin olduğunu gösteriyor.  Bizim seçimlerde söylediğimiz en önemli şey şu: İki tane sağ ittifak kuruldu, ortak noktası bu sol birikime set kurmak. Bu set emekçilere karşı kuruldu. Bunu yapamadıkları noktalar iste Fatsa’dır Ovacık’tır. Biz bu deneyimlere baktığımızda zaten kendimizi görüyoruz. Bugün düzen partilerinin rant kavgası var bizim memleket davamız var. Bugün düzen partilerinin adaylarına bakın… Gidiyor bir yerden aday adayı oluyor, kabul edilmiyor rakip partiye geçiyor. Bu koltuk kavgası da değil artık rantın bölüşüm kavgası. Oysa komünistlerin olduğu belediyelere bakın: Rant yok, ihale yok, yağma yok! Halkın gelirleri tek kuruşuna kadar halkın çıkarları için kullanılıyor. Ulaşım ücretsiz, insanların kendi aralarında çok önemli bir dayanışma ağı var. Örgütlüler. Emekçilerin bu deneyimlere baktığında kararlarını daha net vereceğini düşünüyorum. İki sağ ittifaka mecbur ve seçeneksiz olmadığımızı söylüyoruz. Komünistleri çekip çıkarın bu seçimlerden halkımız neyle baş başla kalacak? ‘Deprem olunca dua edelim’ söylemiyle mi? Yoksa ‘deprem olmadan önce devlete 125 bin lira borçlanalım’ söylemiyle mi? İkisi de sağ, ikisi de yanlış. Bizimse sosyalist birikimimiz var, bunun uç verdiği yerler var. Bugünün görevi, AKP’nin de yenilmesini istiyorsak bu örnekleri çoğaltmak ve yaygınlaştırmaktır.

SOLCULAR KUYRUKLARA BAKIP ‘MEMLEKET NE HALDE BEN NE YAPIYORUM?’ DEMELİ

Tanzim satışlar tartışılıyor. Sosyal medyada yelpazenin “sol”undan bir çok insanın, oradan alışveriş yapanlarla dalga geçtiğini görüyorum. Aslında tanzim satış solcuların sahip çıkması gereken birşey değil mi?

Başta da söylediğim gibi AKP ekonomik krizn sonuçlarını 31 Mart sonrasına yıkıyor ve tanzim satışı seçim rüşveti olarak kullanıyor. Söylediğiniz gibi kooperatifler, dayanışma ağları, üreticiden tüketiciye kâr alanları yaratmadan bu gıdaların ulaştırılması sosyalist belediyeciliğin içinde yer alan, bizim de manifestomuzda bulunan maddelerden birisi. Ama burada bunları söyleyerek işin içinden çıkamayız. İki nokta var hemen söylenmesi gereken. Birincisi ülkede tarımın nasıl bitirildiğinin bir sonucudur insanları tanzim satışa muhtaç hale getirmek. Tarım bitmemiş olsaydı pazarlarda tanzimdeki fiyatlardan daha düşüğüne patates soğan alabilirdik. AKP’nin yıkım politikalarından biri tarıma ilişkindir. İkinci gıda güvenliği. Bu şekilde giderse gıda güvenliğimiz, yani emperyalist politikalarla tarımın bitirilmesine dur denilmezse 10 liraya bile patates bulamayabiliriz. Dolayısıyla kuyruklardaki insanlarla dalga geçmek yerine, kendimize görev biçmeliyiz. Bir insan, kışın ortasında 1-2 liraya soğan alabilmek için tanzim kuyruklarına mahkum edilmiş insanlara bakıp dalga geçemez. Buraya bakıp ‘Memleket ne halde ben ne yapıyorum?’ diye düşünmeli. Özellikle okumuş insanlarsa bunu söyleyen, Bizim yapmamız gereken suçu halka atarak sorumluluktan kurtulmak değil. Emekçilere karşı sorumluluklar vardır ve onlar yerine getirilmelidir.

Seçime giren başka sosyalist partiler ve adaylar da var. Siz onlardan farkınızı nasıl belirtiyorsunuz?

Seçmenler herşeyden önce iki sağ ittifaktan birini değil sosyalistleri tercih etsin. Yağmaya karşı duruyorlarsa oyların sosyalistlere verilmesi lazım. Özelde bana verilmesinin nedeni şu olabilir: Ben sadece şahıs olarak Aysel Tekerek değilim, bu ülkede sosyalist cumhuriyet isteyen TKH’nin örgütlü bir üyesiyim. TKH bu ülkede artık yağmanın değil sosyalizmin olması, bunun için işçilerin örgütlü olması ve işçi sınıfının çıkarlarının başa yazılması gerektiğini savunuyor. Bizim belki diğer adaylardan farkımız bu olabilir. Biz düzeni değiştirmeyi vaadediyoruz. Seçmenler 31 Mart sonrasında hangi siyasetin güçlenmesini istiyorsa ona oy vermeli. Biz sosyalist siyasetin güçlenmesini istiyor ve bu yüzden oy istiyoruz.

OYLARINIZ NASIL BOŞA GİTMEZ?

İstanbul’un komünist adayı Aysel Tekerek’in programdaki son sözleri ise şöyle oldu:

“Dinleyicilere şöyle bir çağrıda bulunabilirim. Görüyorlar, izliyorlar… Bir rant kavgası sürüyor. Ranta, yağmaya iki sağ ittifaktan da temelden bir karşı çıkış yok. Bölüşümüne karşı çıkışları var. Rantın, talanın, yağmanın olmadığı bir İstanbul için oyları Bağımsız Komünist Aday’a, Aysel Tekerek’e versinler. 31 Mart’tan sonra işçiler, emekçiler, kadınlar sosyalist bir Türkiye için daha güçlü olsun. İşte o zaman oylarımız boşa gitmez…”