Kızıl Kürdistan neden yaşamadı?

Azerbaycan halk komiserleri kurulu başkanı Narimanov, Lenin’e çektiği telgrafında açlık çeken Volga ve Kürdistan halkına 40 milyon ruble gönderileceğini yazdı. Bunun üzerine Lenin de yanıtında Volga ve Kürdistan’da açlık çekenlere bu yardımı proleter enternasyonalizmi adına övdü.

Candan Badem

 

Ekim Devrimi’nin devraldığı çarlık mirası içinde çözülmesi en zor ulusal sorunlardan biri Güney Kafkasya’daki Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasındaki sorunlardı. Çarlık rejimi bu iki halk arasındaki milliyetçi veya dinsel kavgaları işine göre kullanmış, hatta teşvik etmiş ve hiçbir halka vermediği gibi bu halklara da ulusal haklar vermemişti. SSCB sorunun çözümü için epey karmaşık formüller ve sınırlar geliştirmek zorunda kaldı. SSCB döneminde her iki halk arasında ciddi bir sorun yoktu, halklar arası çok sayıda evlilikler kurulmuştu. Ancak SSCB yıkıldıktan sonra milliyetçilik canavarı yeniden can almaya başladı. Bu yazının konusu bu geniş ve karmaşık konunun içinde ve iki halkın coğrafi olarak tam da ortasında 1923-1930 yılları arasında özel bir yer tutan ve genelde “Kızıl Kürdistan” olarak bilinen idari birim. Türkçede bildiğim kadarıyla bu konuda kapsamlı bir yayın yok. Ben de bu kısa gazete yazısında sadece bazı temel noktalara değineceğim ve Kürt milliyetçilerinin bazı savlarını ele alacağım.

Karabağ ile Ermenistan arasındaki Zangezur bölgesinde Kürtlerin yoğun varlıkları epey eskiye, MS 10- 12. yüzyıllardaki Kürt Şeddadi hanedanı dönemine dek uzanıyor. Çarlık Rusyası’nda bu Kürtlere ilişkin bulabildiğim en eski nüfus kaydı ise 1855 yılı Kafkas Salnamesi’nde (Kavkazskiy Kalendar) geçiyor. Burada Şemahı eyaletinin 14.634 nüfuslu Zangezur kazasının 134 köyü içindeki 77 köyde 12.248 Şii Kürt yaşadığı kayıtlı. Çarlık istatistikçileri ayrıntılara meraklı oldukları için bu Kürtlerin ne kadarının kendi aralarında Kürtçe konuştuklarını da kaydetmişler. İşte burada ilginç bir durum ortaya çıkıyor: Çarlık kaydına göre (ki bu konuda bir çarpıtma yapması için bir sebep yoktur) bu Kürtlerin sadece 4.931’i Kürtçe konuşuyor, geri kalan 7.317’si ise “Tatarca” yani Azerbaycan Türkçesi konuşuyordu. Öte yandan aynı yöredeki bütün Ermeniler kendi aralarında Ermenice ve bütün Azerbaycan Türkleri de Türkçe konuşuyorlardı. (Bkz. Daniel Müller, “The Kurds of Soviet Azerbaijan 1920-91”, Central Asian Survey19-1, 2000. Müller makalesinde antikomünist ve antisovyetik bir akademisyen olduğunu net bir biçimde belli ediyor.). Görüldüğü üzere daha 1855’te bile yöredeki Kürtlerin % 60’ı asimile olmuştu ve Türkçe konuşuyordu. Bu ilginçtir çünkü aynı tarihlerde Osmanlı devletinde yaşayan Kürtler arasında böyle bir asimilasyon yaşanmıyordu. Çarlık devletinin Kürdü Türk yapmak gibi bir derdi veya Kürtlere yönelik bir asimilasyon programı olmadığı malum. Nitekim yine çarlık içindeki Sünni ve Ezidi Kürtlerde böyle bir asimilasyon yaşanmıyordu. (Sünni ve Ezidi Kürtlerin aşiret yapısını ve göçebeliği Şii Kürtlere göre daha çok koruduğu da gözlemleniyordu). Zangezur Şii Kürtleri, Azerbaycan Şii Türkleriyle kaynaşmış ve kendi dillerini unutmuşlardı. Nitekim Şii Türkler ile Şii Kürtler arasındaki evlilikler yaygındı. Bunun sebepleri konusunda benim bir bilgim yok ve bildiğim bir çalışma da yok ancak bu yazının amacı açısından önemli değil. Burada dikkat edilecek olgu, Ekim Devrimi’nden çok önceleri bu Kürtlerin büyük ölçüde asimile olmuş ve Kürtçeyi unutmuş olduklarıdır. Kürt milliyetçilerinin sözünü etmeyi sevmedikleri hususlardan biri de budur. Peki 1923’e gelinceye dek acaba bu Kürtler arasında Kürtçe konuşma oranında bir değişim olmuş mudur? Bu konuda tam ayrıntılı bilgiler yok ama bazı istatistikler var. Nüfus sayımını yapanların kimi Kürt olarak saydığına göre Kürtlerin sayısı değişmiş. Kendine Kürt diyen herkesi Kürt kabul edince daha yüksek bir sayı çıkıyor, anadili Kürtçe olan veya evde Kürtçe konuşanları Kürt kabul edince çok daha düşük bir sayı çıkıyor. Ancak her halükarda 1886 tarihli bir nüfus sayımı da 1897 nüfusa sayımı da yöredeki Kürtlerin çoğunluğunun hala Türkçe konuştuğunu ve hatta Türkçe konuşanların oranının arttığını gösteriyor. Öyle ki çarlık istatistikçileri bu Kürtler arasında hızlı bir “Tatarlaşma” (tatarizatsiya) yani Türkleşme olduğunu tespit ediyorlar. Müller’in hesaplarına göre 1917’de yöredeki Kürtlerin sayısı en çok 60 bindi ve bunun en çok onda biri Kürtçe konuşuyordu. Dolayısıyla bu Kürtlerin asimilasyonu 1920’de kurulan Sovyet Azerbaycan’dan çok önce başlamış olduğu gibi 1918-20 arası milliyetçi Müsavat rejiminden de önce olup bitmiş olduğunu saptamamız gerekiyor. Kuşkusuz Müsavat rejimi Kürtleri asimile etmeye çalıştı ancak Ermenistan ve Karabağ Ermenileriyle kavgasında Kürtleri yanına çekmeye de çalıştı. 1921’de Nahcıvan hariç Sovyet Azerbaycan’da yapılan nüfus sayımına göre bütün Azerbaycan’daki Kürtlerin sayısı 29.741 idi. Kuşkusuz 1917-1920 arası savaşlardan herkes gibi Kürtler de acı bir pay almıştı. Zangezur’un parçası olan Kubatlı ilçesi nüfusunun % 35’i Kürttü ve en yüksek oranda Kürtler burada yaşıyordu. Mayıs 1921 tarihli Azerbaycan Sovyetler Merkez Komitesi toplantısında yöreden “Kürdistan” olarak bahsediliyor ve Kürdistan’da açlık ve kıtlık olduğu belirtiliyordu. Azerbaycan Ordu ve Donanma Halk Komiseri Karayev bir konuşmasında “Kızıl Kürdistan’da bu yıl açlık var. Kızıl Kürdistan’ı kurtarın!” diyordu. Azerbaycan halk komiserleri kurulu başkanı Narimanov, Lenin’e çektiği telgrafında açlık çeken Volga ve Kürdistan halkına 40 milyon ruble gönderileceğini yazdı. Bunun üzerine Lenin de yanıtında Volga ve Kürdistan’da açlık çekenlere bu yardımı proleter enternasyonalizmi adına övdü.

1922 ve 1923’te idari ve ulusal yapılaşmaya dair birçok tartışmalardan sonra 7 Temmuz 1923’te Azerbaycan SSC içindeki uyezdlerinden biri olarak Kürdistan uyezdi kuruldu. Bu birime Kızıl Kürdistan dendiği de oluyordu ancak resmi adında ne kızıl sıfatı ne de özerk sıfatı geçiyordu. Belli ki buradaki Kürtlere özerklik verilmesi ve sınırlarının ne olacağı konusunda net bir karara varılamamıştı. Kürtlerin Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasında tampon olması düşünülmüş olmalı ancak yöredeki Kürtlerin varlığının mutlak sayı, yoğunluk ve coğrafi genişlik ve sınırlar açısından özerk bir bölge veya cumhuriyet kurmaya yeterli olmadığı da düşünülmüştür. Esasen karışık evliliklerin yaygın olduğu bir coğrafyada ulusal bir birim kurmanın zorlukları açıktır. Şii Kürtlerin ulusal gelişiminin yavaş olduğu da söylenebilir. 1926 nüfus sayımına göre Kürdistan uyezdinde nüfusun % 72’sini oluşturan 37,182 Kürt yaşıyordu. Ancak bunların sadece 3.123’ü anadilini Kürtçe olarak belirtmişti. Bütün Azerbaycan’da yaşayan Kürt sayısı da 41.193 idi. 1929’da bütün uyezdler iptal edip yerine okrug’lar kuruldu. 1930’da Kürdistan okrugu da uyezde göre sınırları genişletilerek kuruldu. Temmuz 1930’da ise bütün okrug’lar da iptal edilip rayon’lar kuruldu. Ne var ki bu kez Kürdistan adını taşıyan bir rayon yoktu. 1931-32 öğrenim yılında Kürtçe eğitim yapan ilk Kürt okulları da açıldı. Kürtçe bilen öğretmenler yetiştirmek, Kürtçe ders kitapları ve Kürtçe ağızları için ortak bir resmi Kürtçe terminoloji ve alfabe yaratmak vakit alan işlerdi. Kürtçe yayın konusunda Sovyet Ermenistanı Sovyet Azerbaycan’dan önde geliyordu. Açıktır ki Azerbaycan milliyetçiliği alttan alta Kürtleri asimile etmek istiyor ve Kürtçe eğitimi geliştirmeye istekli görünmüyordu. Çeşitli bilim insanlarının da saptadığı üzere Kürtçe daha ziyade yoksullar arasında konuşuluyordu varlıklı Kürtlerin evinde Türkçe konuşuluyordu. Sovyet otoritelerinin 1931’den başlayarak asimile olmuş Kürtleri artık Kürt saymama eğilimine girdiği görülüyor. Nitekim sonraki nüfus sayımlarında Kürtlerin sayısında düşüş görülüyor. 1930’larda bütün SSCB’de olduğu gibi Azerbaycan’da da tarımda kolektifleştirme hamlesi vardı. 1937’de tüm SSCB’deki sürgünlerden Kürtler de payını aldı. Kuşkusuz bu konularda tam bir bilgiye sahip değiliz, Sovyet arşivlerinde ciddi bir araştırmaya ihtiyaç var. (Yurt dışına çıkış yasağım olmasaydı şahsen ben bu konuda da araştırma yapacaktım). Ancak bazı Kürt milliyetçilerinin ellerinde hiçbir veri olmadığı halde sanki Kürtlere yönelik özel bir sürgün varmış gibi veya Sovyet yönetiminin Kürtlere yönelik bir kastı varmış gibi konuşmalarının bir temeli yoktur. Sürgün edilen Kürtler Kürt oldukları için değil toprak ağası veya spekülatör veya Sovyet düşmanı oldukları için veya İkinci Dünya Savaşı sırasında Ahıska civarındaki Kürtlerde olduğu gibi her an saldıracakmış gibi duran Türkiye sınırına yakın oldukları için sürgün edildiler. Kuşkusuz aralarında haksızlığa uğrayanlar da oldu. Ancak bu konuda ciddi bir araştırma olmadan kesin yargılar bildirmek doğru değildir. Ayrıca Müller gibi antisovyetik akademisyenlerin bile kabul ettiği gibi “onbinlerce” Kürdün sürgüne gönderildiği de doğru değildir. Nüfus sayıları söz konusu olduğunda bütün milliyetçiler abartır. Kürt milliyetçileri istisna değildir. Nitekim bütün SSCB’de Kürtlerin sayısı 70 bini geçmezken “yarım milyon” Kürtten bahseden Kürtler vardır. Kızıl Kürdistan neden yaşamadı sorusuna yanıt ararken Türk, Ermeni, Rus, Gürcü ve Azerbaycan milliyetçiliklerinin savlarına olduğu gibi Kürt milliyetçiliğinin savlarına da eleştirel yaklaşmak gereklidir.