İnsan olmak zorken, ‘insan'dı Zeki Alasya (*)

Usta sanatçı Zeki Alasya'nın ölümünün 4. yılı anısına Temel Demirer yazdı: "İnsanı, insan malzemesinin saflığını, temizliğini ve geleceğe dair umudu taşıyan tiplemeleri sahneleyen; insan(lık)ı düşüncelere sevk eden gerçek bir sanatçıydı O..."

İnsan olmak zorken, ‘insan'dı Zeki Alasya (*)
TEMEL DEMİRER

“Hayatımız yaptığımız tercihlerin toplamıdır.”[1]

Søren Kierkegaard’ın, “Can sıkıntısı, kendi olmayı reddetmenin çaresizliğidir,” uyarısına atfen; can sıkıntılarının karşısına gülümseyerek dikilip; Emmanuel Kant’ın, “Hayatın çeşitli güçlüklerine karşı… gülmek,” sözlerini benimseyenlerdendi.

* * * * *

Tiyatrocu, sinemacı, televizyoncu, balık restorancısıydı; Metin Akpınar’ın deyişiyle “Parayı kullanmayı bilmeyen”di…

Zeki-Metin ikilisinin naif, saf insanıydı; rollerinde garibandı, halktan biriydi…

Zeki ile Metin’in, “Yılmaz Erdoğan’ı komik bulmuyorum,” diyen Zeki’siydi; Şahan Gökbakar’ın ‘Recep İvedik’ini reddettiğini söylemişti.

Komedi ile karışık gariban rollerinin oyuncusuydu; Zeki-Metin filmlerinde ezik olandı; Hacivat ve Karagöz’ün Karagöz’üydü.

Kendisiyle özdeşleşmiş mimiklerinin çoğunda, Fransız komedyen Louis de Funès’le paralellik kurulması mümkündü.

Yeşilçam Sineması’ndaki komik tiple(mele)ri yanında, 80’li yıllarda Devekuşu Kabare ile tiyatroda çok önemli işlere imza attılar Zeki ile Metin.

‘Köyden İndim Şehire’, ‘Mavi Boncuk’, ‘Salak Milyoner’, ‘Hasip ile Nasip’, ‘Nereye Bakıyor Bu Adamlar’, ‘Petrol Kralları’, ‘Aslan Bacanak’ filmlerinde müthişti.

Haldun Taner ile tiyatronun bir dönemine damga vuran Devekuşu Kabare’yle çıkardığı oyunlar unutulmazdı; ‘Beyoğlu Beyoğlu’, ‘Yasaklar’, ‘Deliler’ gibi…

Devekuşu Kabare’nin distopik komedisi ‘Yasaklar’ bölümünde canlandırdığı gaddar ve yasakçı kamp yöneticisi rolü unutulmazdı; çok öncelerden sanki bugünleri anlatıyordu…

Onunla hayat buldu “hayal perdesi”nde ‘Torik’, ‘Hüsnü’, ‘Himmet Abey’, ‘Şeker Kamil’, ‘İspirto Nuri’, ‘Selim’, ‘Hasip’, ‘Zeki’, ‘Bekçi Zeynel’, ‘Cafer’, ‘Donanma Kamil’, ‘İlyas’, ‘Selami’, ‘Sami’, ‘Şakir’, ‘Rıza Dede’, ‘Ökkeş Usta’, ‘Nuri Baba’, ‘Peder Alfonzo’…

İnsanı, insan malzemesinin saflığını, temizliğini ve geleceğe dair umudu taşıyan tiplemeleri sahneleyen; insan(lık)ı düşüncelere sevk eden gerçek bir sanatçıydı O… (Sanatçı kimliği yanı sıra insan(lar)a yaklaşımı, yardımseverliğiyle de hayran bırakırdı.)

* * * * *

8 Mayıs 2015’de, 72 yaşında kaybettik Onu; güzel insanlar bir, bir gidiyor; bir dönem kapanıyor.

Evet, “Zeki Alasya yaşlanmadan, ihtiyar olmadan, hiç kurumamış gür bir çınar olarak bu dünyadan ayrıldı.

O ve Metin Akpınar, tiyatrodan sinemaya Cumhuriyet tarihimizin şimdiye kadarki kesitinde en büyük iz bırakmış ‘komik-ikili’ydi.

Komik ikili olmak kolay değil. Bir denge, bir kıvam, bir kimya tutturmak ve bunu uzun bir zamana yaymak büyük maharet ister.

Ama tabii bir komik ikiliye hayat verme ve onu kalıcı kılma yolunda en önemli nokta, zıtlıkların buluşmasını sağlayabilmektir. Bu coğrafyada folk ve popüler kültürümüzün en eski örneklerinden Karagöz-Hacivat’a, Kavuklu ile Pişekâr’a, dünyada ‘Lorel-Hardi’den ‘Yavru ile Katip’e kadar böyle olduğunu görüyoruz: Bir yanda avam, dobra dobra ve içtenlikli Karagöz, öbür yanda elit, hesaplı, içten pazarlıklı Hacivat; sıska Lorel, şişko Hardi; safsalak Yavru, kurnaz Kâtip…

Ve işte daha çocuksu, şapşal ama şirin tiplemelerle Zeki; daha uyanık, hin, anasının gözü tiplemelerle Metin”di.[2]

Ve Onunki de, “Her ölüm erken ölümdür,” dedirtendi… Kemal Sunal, Adile Naşit, Ali Şen, Gazanfer Özcan, Hulusi Kentmen, Öztürk Serengil, Sadri Alışık, vd’leri gibi… (İyi atlara bindiler tek tek gidiyorlar artık hem de hızla.)

Bir tebessüm, bir gülüş daha eksildi hayatımızdan; bir kere daha eksildik biz…

Onu kaybedince Ayşen Gruda, “Bugün her evden bir cenaze çıktı,” demişti… Sonra o da gidecekti…

* * * * *

8 Mayıs 2015 sabahı 10.32’de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Zeki Alasya; tiyatro, sinema oyuncusu ve yönetmendi.

18 Nisan 1943’de İstanbul, Şehzadebaşı’da dünyaya geldi. Sanat hayatına 1959’da MTTB (Millî Türk Talebe Birliği) tiyatrosunda amatör olarak başladı.

Bir süre dekoratörlük ve rehberlik yaptı. 1964’da, Arena Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa başladı. ‘Mister Nato’, ‘Kargalar Okulu’, ‘Şampanya ve Viski’ gibi oyunlarda rol aldı.

1965’te Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra 1967’de Haldun Taner, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan ile birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucuları arasında yer aldı. Bu topluluğun tüm oyunlarında oyuncu, yazar, yönetmen olarak çalıştı.

Toplumsal ve politik taşlamaya oyunlarında başarıyla yer veren ekip, kendisine özgü üslubuyla kabare türünün Türkiye’deki önemli temsilcilerinden oldu. İlk dönemde daha çok Haldun Taner’in yazdığı oyunları oynayan topluluk, zamanla çeşitli yerli yazarların oyunlarını sahneledi.

Devekuşu Kabare’nin, ‘Aşk Olsun’, ‘Beyoğlu Beyoğlu’, ‘Deliler’, ‘Dün Bugün’, ‘Reklamlar ve Yasaklar’ başlıklı oyunları önce ses kaydı, daha sonra video kaydı olarak yayınlanmıştı. Ancak o dönemde görüntü ve ses kaydı yapılan ‘Geceler’ oyunu, Sansür Kurulu tarafından fazla müstehcen bulunduğu için, tüm kayıtları imha edildi. Tiyatro da 1992’de kapandı. Sinemaya uzun süre ara verdikten sonra son filmi olan “Güle Güle”de oynadı.

Film çevirmeye 1973’ten sonra başlayan Alasya, yıllarca aynı sahneyi paylaştığı Metin Akpınar ile birlikte Türkiye sinemasında yeni bir ikili oluşturdular. Zeki-Metin ikilisi; ‘Her Gönülde Bir Aslan Yatar’, ‘Mirasyediler’, ‘Dönme Dolap’, ‘Güler misin Ağlar mısın’, ‘Nereye Bakıyor Bu Adamlar’, ‘Hasip ile Nasip’ gibi filmlerin ana karakterleri oldular.[3]

Televizyon dizilerinde de roller alan Alasya ‘Cennet Mahallesi’ dizisinde komiseri, ‘Yabancı Damat’ta Ökkeş Usta’yı, ‘Akasya Durağı’nda Nuri Baba’yı, en son ‘Küçük Ağa’ dizilerinde de Mehmet Ağa’yı canlandırmıştı. Sanatçı hastaneye yatmadan önce ‘zengin işadamı Himmet’ karakteriyle ‘Sugar/Balım’ müzikalinde rol alıyordu.

* * * * *

1960’da ‘Mum Söndü’ oyununda tanışan Zeki Alasya ile Metin Akpınar, tiyatro ve sinema tarihinin en unutulmaz ikililerinden biri oldular.

Bir elmanın iki yarısı gibiydi Zeki Alasya ile Metin Akpınar. İki iyi oyuncu, iki komedi ustası, iki ortak, iki dost… Sahnede, perdede hep beraber. İsimleri ayrı anılmazdı hiç, kendilerinin ‘Zeki Alaskapınar’ diye espri üretecekleri kadar bütünleşmiş durumdaydılar.Akpınar’a göre adeta olağanüstü bir güç tarafından kaderleri bir yazılmıştı. Zeki Alasya Şehzadebaşılı, Metin Akpınar Aksaraylı, aile yapıları benzer, beslendikleri kaynaklar aynı… İkisinin babası da İbrahim Etem Ulagay Kimya Evi’nde çalışmış…[4]

Onları iç içe geçiren 1967’de Haldun Taner öncülüğünde kurulan ‘Devekuşu Kabare’ oldu ve tiyatronun unutulmazları arasına giren kabare ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’, ‘Aşk Olsun’, ‘Dev Aynası’ gibi pek çok oyun sahneledi.

“Sürekli, toplumun nabzının kabare tiyatrosunda attığını söyleyen Haldun Taner’in 1965’te yazdığı ‘Vatan Kurtaran Şaban’ı; 1967’de Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda (kurucuları olan Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan’la birlikte) sergilenmeye başlandı…

‘Kabare, öyle bir tiyatrodur ki, sigara içebilirsiniz, içki içebilirsiniz, ayak ayak üstüne atabilirsiniz, masada oturacaksınız. Sanki şakacı bir komşunuza gitmiş gibi, bize geleceksiniz, biz size günün olaylarının eleştirisini güldürü cilası içinde sunacağız. (…) Dinamiktik. Halkı sıcak sudan soğuk suya geçiriyorduk. Devekuşu’nun tutunmasında, benim tecrübem ve bilgim kadar Zeki ile Metin’in de rolü büyüktü,’ diyen Taner, ‘ışıklı insanların, yani gülmesini bilen insanların tiyatrosu’ olarak tanımladığı Devekuşu Kabare Tiyatrosu’yla; toplumun tepkisizliğine, umursamazlığına, giderek artan aymazlığına, siyasal eleştirel yoğun göndermeler yapıyordu arkadaşlarıyla…

1970’te Haldun Taner ve Zeki Alasya’nın ortaklaşa yazdıkları Astronot Niyazi, aya giden ilk Türk astronotu dolmuş şoförü Niyazi’nin uzaydaki serüvenleri üzerineydi. O da çok ses getirdi… Ha Bu Diyar, Haneler, Yasaklar, Dev Aynası, Yar Bana Bir Eğlence gibi oyunlar birbirini izledi…

Oyunlar, filmler, diziler vd. yanı sıra ne bıraktı bize Zeki Alasya, giderken? Belki de özeti şudur öğrencilerine dediği gibi: ‘İyi oyuncu olabilirsiniz, iyi insan olmak daha önemli!’ Ne demek ‘iyi insan olmak?’ Siz biliyorsunuz gerçi, açıklamalara ne gerek var ama yine de şu alıntıyı yapayım kimi çağrışımlara neden olur diye, ha o günlerden ha bugünlere:

‘Devekuşu devekuşu/ Kanadın var yerdesin/ Hörgücün yok devesin/ Kumdan çıkmaz hiç başın/ Sen ne biçim nesnesin/ Uyan oldu sabahlar/ Yeryüzünde neler var/ Bak, gör, düşün, işit, anla/ Ne yalanlar dolanlar/ Yutturanlar yutanlar/ Devekuşu devekuşu/ Kanadın var yerdesin/ Hörgücün yok devesin/ Saklanmakla iş bitmez/ Çık dışarı nerdesin…”[5]

Evet, evet Doğan Hızlan’ın, “Devekuşu Kabare’nin kayıtlarını bugün de seyrettiğinizde, şu sonuca varırsınız. Üç ustanın, eskimeyen başarısı… Ne Haldun Taner’in metni eskidi, ne de Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın oyunları,”[6] notunu düştüğü O yıllardan Zeki’nin sonsuzluğuna kadar uzandı dostlukları; Akpınar, kadim dostu Zeki’sinden şöyle söz ederken; “Köşeli yumurta yapmayı düşünen ilk Zeki’dir. Esasında yumurtaya da karpuzdan geldik. Köşeli karpuzlar olsaydı ya! Yuvarlak olunca karpuz da yumurta gibi rahat durmuyor. Mesela üzümlere kızardı küçük diye Zeki. Üzümlerin karpuz gibi büyük olmasını da düşünürdü. Bir ara renkli pilav düşlemişti, mavi pilav!”[7]

“Zeki Alasya benim yarımdı. Yarım gitti, canım gitti. Herkes için büyük kayıp. Her ölüm gençtir ama Zeki çok genç öldü,” deyip ardından ekler: “Canım gitti, yarım gitti… Hiç ayrılmamıştık şimdi ayrıldık…”[8]

* * * * *

Atilla Dorsay’ın, “Onun efendiliğine, adamlığına tanıklık etmek muhteşem bir şanstı”;[9] Müjdat Gezen’in, “Tiyatro için önemliydi ama insan olarak çok değerliydi,”[10] diye betimledikleri Onun hakkında –kısa bir süre önce yitirdiğimiz- Ayşen Gruda, “Zeki uzaya meraklıydı, galaksilere, yıldızlara çok meraklıydı. Umarım oralara gitmiştir. İnsan olarak da, arkadaş olarak da oyuncu olarak da hiçbir zaman yeri doldurulamayacak. Her şey olunur ama insan olmak zordur, o ‘insan’dı,”[11] diye ekler her şeyi özetlercesine…

30 Ocak 2019 14:57:47, İstanbul

N O T L A R

[*] İnsancıl, Yıl:29, No:345, Nisan 2019.

[1] W. Dwyer.

[2] Tayfun Atay, “Ayakta Ölen Ağaç: Zeki Alasya”, Cumhuriyet, 11 Mayıs 2015, s.27.

[3] “Usta Oyuncu Zeki Alasya Hayatını Kaybetti”, Evrensel, 9 Mayıs 2015, s.12.

[4] Asu Maro, “Bir Devir, Şimdi Gerçekten Kapandı”, Milliyet, 9 Mayıs 2015, s.6.

[5] Zafer Diper, “Zeki Alasya Giderken”, Birgün, 10 Mayıs 2015, s.3.

[6] Doğan Hızlan, “Bir Seyirci Olarak…”, Hürriyet, 10 Mayıs 2015, s.20.

[7] Selin Ongun, “Metin Akpınar: Hakkını Helal Et Demedik Ama Koca Kafa Bilir Zaten!”, Cumhuriyet, 7 Haziran 2015, s.8.

[8] “Çocukluğumuzun Gülen Gözlerini Yitirdik”, Birgün, 9 Mayıs 2015, s.14.

[9] “Zeki Alasya’nın Rol Arkadaşları: Çok Üzgünüz”, Evrensel, 9 Mayıs 2015, s.12.

[10] “Müjdat Gezen: ‘Kardeşimi Kaybettim’…”, Hürriyet, 8 Mayıs 2015… http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/28949798.asp

[11] Selin Ongun, “Metin Akpınar’ın Gözyaşları: Canım Gitti, Yarım Gitti”, Cumhuriyet, 9 Mayıs 2015, s.7.