GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış I

Manifesto, Türkiye Barolar Birliği önceki dönem Başkan Yrd. Av. Dr. Başar Yaltı, Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) önceki Başkanı ve Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Av. Bilgütay H. Durna, önceki dönem TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Barosu Delegesi Av. Yurdagül Gündoğan ve Av. Cem Alptekin'in görüşlerini derledi.

GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış I

Yargı reform paketi, Külliye’de adli yıl açılış töreni ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı sıfatıyla siyasi bir figür olarak Metin Feyzioğlu’nun kamuoyuna sıklıkla görüş bildirmesi Barolar ile TBB’nin tartışmalarını derinleştirdi.

Baroların ‘Olağanüstü Genel Kurul’ çağrısı da reddedilince ortaya çıkan yeni düzleme; tartışmanın öncesi ve sonrasına ve elbette kamuoyuna yansımayan başlıklara mercek tuttuk.

Manifesto, Türkiye Barolar Birliği önceki dönem Başkan Yrd. Av. Dr. Başar Yaltı, Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) önceki Başkanı ve Yargıçlar Sendikası Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Av. Bilgütay H. Durna, önceki dönem TBB Yönetim Kurulu Üyesi, Adana Barosu Delegesi Av. Yurdagül Gündoğan ve Av. Cem Alptekin‘in görüşlerini derledi.

‘KÜLLİYE İLE TEMASI ŞU ANKİ YERİNİ KORUMA TELAŞI’

TBB önceki dönem Başkan Yardımcısı Av. Dr. Başar Yaltı‘nın Manifesto’ya yaptığı değerlendirmeler şöyle:

Manifesto: Külliyedeki adli yıl açılış törenleri ile iyice ayyuka çıkan Barolar ile Türkiye Barolar Birliği Yönetimi, özellikle de Başkanı arasındaki gerilimin asıl başlıkları sizce nelerdir?

Av. Dr. Başar Yaltı: Metin Feyzioğlu’ nun Türkiye Barolar Birliği başkanlığının ilk döneminde Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunda dört yıl birlikte çalıştık. İlk dönem başkanlığa seçilişinde çok katkı vermiş birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, M. Feyzioğlu, kendisini kamuoyuna dönemin özelliklerine göre tanıtan birisidir. Gezi olaylarının yaşandığı dönemde, 2013 yılında, ilk kez Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına seçildiğinde, kendisini, en azından hukuk devletini gerçekleştirme mücadelesinde önemli bir rol üstleneceğini düşünerek ve sosyal demokrat bir siyasal kimliğe sahip olduğunu varsayarak desteklemiştim. O dönemde kamuoyundaki imajı öyleydi. Gezi olaylarında taktir toplayan tutum ve tavırları vardı. Hatta Cumhuriyetçi kesimin umut bağladığı bir – iki isimden birisiydi.

2013 yılındaki seçimden sonra Türkiye Barolar Birliği Başkanı olarak yaptığı uygulamalara tanık olduğumda ve kişiliğini yakından tanıma fırsatı bulduğumda, yanıldığımı anladım. Bu süreçte, Feyzioğlu’nun sosyal demokrat bir anlayışla, cumhuriyetin devrimci karakteriyle hiçbir ilgisi olmadığını gördüm. Anlaşılan Feyzioğlu, avukatların ve baroların çok büyük oranda sol, sosyal demokrat, Atatürkçü çizgide olduğunu bildiği ve CHP nin başına geçme hayalleri kurduğu için o dönem için böyle bir görüntü vermeyi uygun görmüştü! Ancak süreç içerisinde böyle bir anlayışa sahip olmadığı, özünde milliyetçi – muhafazakar,  hatta otoriter bir düşünce ve kişilik yapısına sahip olduğu ortaya çıktı. Gerçek kişiliği gizlenemez şekilde ortaya çıkınca da doğal olarak, günümüzdeki, milliyetçi savrulmaya destek veren, “beka” söylemine sarılan bir çizgiye hızla kaydı.

Hukuku teferruat olarak gören bir Türkiye Barolar Birliği Başkanı başka nasıl değerlendirilebilir ki? “Külliye” ile temasını da şu andaki yerini koruma telaşı olarak görüyorum. O artık avukatlar arasında “kıymet-i harbiyesi” olmayan, hayallerini büyüttükçe iktidara sarılmayı tercih eden bir siyaset erbabıdır. Hukukçu değil!

Feyzioğlu’nun son dönemde takındığı siyasetçi kimliğini ve buna bağlı olarak sergilediği tutumunu da Türkiye’de var olan kasaba siyasal kültürüyle uyumlu bir kimlik olarak görmek gerekiyor.

TÜRKİYE HUKUKSUZLUK İÇİNDE YÜZERKEN…

M.: Metin Feyzioğlu TBB Başkanı sıfatıyla ‘sınır ötesi operasyona’ destek olunduğu için Barolarla gerildiklerini söylüyor. Bu yaklaşıma dair düşünceniz nedir? Yargı reformundan, yargı bağımsızlığına; yeşil pasaport tartışmalarından avukatların temel haklarının savunulmasına; siyasi iktidara sürekli destek verilmesinden, savunmanın geldiği noktaya … Barolar esasen hangi saiklerle Feyzioğlu’na itiraz ediyorlar?

B. Yaltı: Ne yazık ki hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmede Türkiye’nin sorunu sadece Feyzioğlu ve benzer kimlikte hukukçular değildir. Bu konuda baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin yasayla kurulan yapısı en önemli sorundur. Türkiye’nin eleştirdiğimiz ve demokratiklik açısından kabul edilemez bulduğumuz bugünkü siyasal sistemi, ne yazık ki, uzun yıllardan beri barolar bakımından uygulanan bir sistemdir. Baro başkanları, benzer şekilde seçilmekte ve temsil yetkilerini benzer şekilde kullanmaktadırlar. Hem seçim sistemi bakımından hem kültür olarak tek adam yönetimine çok aşinadırlar. Bu nedenle de tek adam yönetimine ciddi olarak karşı çıkamazlar. Sorun derinlerde ve kısa açıklamalarla geçiştirilemez nitelikte…

M.: Baroların yasanın aradığı çoğunluğa ulaşarak yaptıkları ‘Olağanüstü Genel Kurul’ çağrısı “sadece başkanlık makamının boşalması durumunda…” yanıtıyla reddedildi. Sizce Baroların Genel Kurul çağrısı, esasen “seçilme yeterliliğinin kaybedilmesi” sebebini doğurmadı mı?

‘TBB DELEGELERİNE ÇAĞRI YAPILMALI’

B. Yaltı: Bugün avukatların çok büyük kısmını temsil eden barolar Türkiye Barolar Birliği Başkanının tutum ve açıklamalarına karşı çıkıyorlarsa hukuksuzluk artık görmezlikten gelinemeyecek bir yaygınlığa ulaştığı içindir. Bağımsız ve tarafsız olması gereken Yargı tamamen iktidarın denetimindedir. Türkiye hukuksuzluk içerisinde yüzerken ne yazık ki mevcut 80 barodan ancak 12 baro hukuksuzluğa karşı durmak için bir araya gelebildi. Bu dahi hukuksuzluğun hem toplumda hem barolar tarafından kanıksandığını gösteren acı bir tablodur. Bu tablo içinde Türkiye Barolar Birliği Başkanının gündemi hukuk değildir. İktidar çizgisidir. Türkiye Barolar Birliği, “Yargı Reformu Strateji Belgesi” adını taşıyan ama gerçekte bir itirafname olan ve otoriterleşmeye meşruluk kazandırmaya çalışan bu belgenin/sürecin peşinden gitmektedir. İktidar bir illüzyon yaratmanın peşindedir. Ancak baroların sayı olarak çoğunluğu ve Türkiye Barolar Birliği bu illüzyonun körleşmesine kapılmış gözüküyor.

Yaratılan illüzyona kapılmayan ve Türkiye Barolar Birliğini olağanüstü kongreye çağıran 12 baro, Türkiye Barolar Birliği başkan ve yönetimini seçen delegelerin çoğunluğuna sahipler. Ancak çağrı yaparken akıl almaz acemilikler, becerisizlikler yaparak Türkiye Barolar Birliği Başkanının eline önemli kozlar verdiler.

M.: Suriye topraklarına yapılan askeri operasyona sınırdan destek veren, “devlet sivilleri korumak zorunda değildir” açıklaması yapan, son olarak da bir dini nikahta da boy gösteren TBB Başkanı’nın bu eylem ve söylemlerinin gölgesinde Barolar – Türkiye Barolar Birliği ilişkilerini nasıl bir süreç bekliyor? Baroların bundan sonraki adımı ne olacak/olmalı?

B. Yaltı: Seçimli kongre talebi yanlıştı. Bu aşamada 12 baro tarafından başlatılan girişimin yapması gereken şey, Türkiye Barolar Birliği yönetiminin inatla sürdürdüğü hukuksuz tutuma karşı daha fazla oyalanmadan, Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve Yönetimini seçen iradeye başvurmak üzere, Türkiye Barolar Birliği delegelerine çağrı yaparak Ankara’da alternatif bir genel kurul toplamak ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve Yönetim Kurulu için güven oylaması yapmaktır.

“‘MİLLİ MUTABAKAT’ ATMOSFERİNDEN TBB DE NASİBİNİ ALDI”

Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Av. Selin Aksoy Duru‘nun Manifesto’ya verdiği yanıtlar ise şöyle:

“Son dönemde Metin Feyzioğlu, Külliye’deki açıklamaları, yeni Yargı Reformu’na vermiş olduğu destek ve yine sınır ötesi operasyonlarda iktidar ile aynı dili konuşması ile yalnızca hukuk dünyası içinde değil tüm kamuoyunda ciddi bir “ilgi” gördü. Oysa bundan 5 sene önce Danıştay’ın bir etkinliğinde, dönemin başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Feyzioğlu’nun söylediklerine ‘yalan’ diye itiraz ediyor ve dönemin Cumhurbaşkanını da yanına alarak salonu terk ediyordu. Kürsüde sakinlik çağrıları yapan Türkiye Barolar Birliği Başkanı ise artık ülke gündemine siyasi iktidara en büyük restlerden birini çeken bir kişilik olarak oturmuş, bir anda salt avukatların değil ülkedeki muhalefetin önemli figürlerinden biri haline gelmişti. Sürecin devamında, Recep Tayyip Erdoğan seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olurken baroların yapısına yönelik eleştirilerini yüksek sesle dillendirmeye, Barolar Birliği de bu açıklamalara karşı hukuk eksenli ve bu mücadelede baroların rolünü açıklayan yanıtlar vermeye devam etti. Ancak yakın zaman önce, ülkede süren en büyük hukuksuzlukların mimarlarından olan bir cemaat (FETÖ), iktidarı ele geçirmek amacıyla bir savaşa girişti. 12 Eylül 2010 referandumu, Ergenekon, Oda-Tv, Balyoz Davaları ile ÇYDD’ye dönük operasyonlar, KCK soruşturmaları ile siyasi rejimde yapısal değişikler yapmak için cemaat ile ortak hareket eden iktidar, 15 Temmuz darbe girişimi ile ülkenin tamamında kendini merkezde konumlandırarak bir ‘birlik havası’ yarattı. Bu iktidarın yarattığı “milli mutabakat” atmosferinden Türkiye Barolar Birliği de nasibini aldı. Bu nokta önemli çünkü devlet ve ülkenin bekası amacıyla tüm devlet kurumları, neredeyse tüm siyasi aktörler bu “mutabakat sürecinin” birer paydaşı oldular.

Bu açıdan 16 Ağustos 2016 tarihinde, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilen Feyzioğlu kendisine yönelik eleştirilere de tıpkı iktidar mensuplarının yaptığı gibi, vatan-millet-devlet, terör, beka, birlik ve beraberlik kavramları, onlar da yetmezse terör destekçiliği, devlet karşıtlığı gibi yaftalarla yanıt vermeye devam etti. Aslında Feyzioğlu’nun değiştiği, farklı bir noktaya geldiği tezi pek doğruyu yansıtmıyordu. Aslında olan şey Metin Feyzioğlu’nun yeni bir noktaya gelmesi değil, olduğu noktanın öne çıkmasıdır.”

‘BİRLİKTE MÜCADELE ETMELİ, DEĞİŞTİRMELİYİZ’

“Nihayetinde yıllardır dile getirilen “Yargı Reformu”nun kamuoyu ile paylaşılması ile Türkiye’nin en büyük hukuk kurumu olan TBB’nin Başkanı olarak Metin Feyzioğlu  yeniden gündeme geldi ve iktidarı bu konuda da desteklemeyi ihmal etmedi. Oysa TBB’nin görevi, siyasi iktidarların bir parçası ya da tamamlayıcısı olmak değil, yargı bağımsızlığının ve yargının sacayaklarından savunmanın güvencesi olmak, hukukun piyasalaşmasının karşısında durmak, önlem almaktır. Yargının dönüşümüne karşı mücadele ettiğimiz bu süreçte bu sadece avukatlara karşı değil topluma karşı görevidir.

Feyzioğlu’nun hukuku teferruat olarak görerek, kendi görüşleri çerçevesinde ve ancak TBB’yi temsilen sarfettiği sözlerin kabul edilemez olması nedeniyle baroların yasanın aradığı çoğunluğa ulaşarak yaptıkları  ‘Olağanüstü Genel Kurul’ çağrısının red gerekçesi ise Feyzioğlu’nun kendi gerçeğini ortaya koymaktadır;

“… Türkiye Barolar Birliği ve Barolarımız, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleridir. Siyasi parti siyaseti yapamazlar. Meslek siyaseti yapabilirler. Hukuk devletinin ve insan haklarının korunması ve geliştirilmesi de bu meslek siyaseti tanımı içerisinde Barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne verilmiş bir görevdir. Türkiye Barolar Birliği yönetimi herhangi siyasi bir ideolojinin veya siyasi bir partinin temsilcisi olmamıştır, olmamalıdır.”

Baroların sahip oldukları üye sayısının büyüklüğünü kullanmaları,  Avukatları birlikte mücadele ettirebilmeleri gerekmektedir. Avukatlar Sendikası olarak bizler, hem avukatların çalışma hayatlarına ilişkin hakları için mücadele ederken aynı zamanda hukuk devletinin gereği olarak, yargıç, savcı ve avukatlar ile bu üç mesleğin adaylarının ve de tüm çalışanların, temel hak ve özgürlükler bağlamında, idari ve mali vesayet de olmadan örgütlenmelerini, örgütlenmeleriyle ilgili her türlü kısıtlama ve sınırlandırmaların da kaldırılmasını, bunun tüm çalışanlar yönünden de gerçekleştirilmesi için mücadele etmekteyiz. Dolayısıyla bugün yargıç ve savcılar ile avukatların örgütlü olarak birlikte mücadele etmesi, bu mücadelenin ise temsili olmayı aşarak kitleselleşmesi ve değiştirici bir güç olması gerekmektedir.”

Yarın: GÖRÜŞ | TBB tartışmasına bakış II