GÖRÜŞ | 'Eğitimde dönüşümün amacı: Yeni rejime uygun insan yetiştirmek'

Eğitim-Sen İstanbul 2 No'lu Şube Başkanı Kazım Yılancı, geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklanan liselerde eğitim modeliyle ilgili Manifesto'nun sorularını yanıtladı. "Eğitim alanı bilerek, isteyerek 'Yeni Türkiye Rejimi’ne uygun insan modelini yetiştirmek amacıyla dönüştürülüyor" diyen Yılancı, yapılanların "sistemi değiştirmek" olarak değil mevcut gerici ve piyasacı sistemde yapılan düzenlemeler olarak görülmesi gerektiğini belirtti.

GÖRÜŞ | 'Eğitimde dönüşümün amacı: Yeni rejime uygun insan yetiştirmek'

AKP’nin Türkiye’nin adım adım gerici ve piyasacı esaslara göre dönüşümü doğrultusunda en büyük saldırılarını gerçekleştirdiği alanların belki de başında eğitim geliyor. 17 yılda eğitim sistemini sermayenin ve gericiliğin ihtiyaçları doğrultusunda hallaç pamuğu gibi atan iktidar, 2019-2020 eğitim öğretim yılı öncesinde yine bir “yeni” modeli uygulamaya sokacağını açıkladı.

Yapılacağı duyurulan değişiklerle ilgili sorularımızı yanıtlayan Eğitim-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Kazım Yılancı, yanıt vermeden önce bir “düzeltme”de bulundu. Eğitim sisteminde bir değişiklik olmadığına dikkat çeken Yılancı, aksine mevcut düzenin devamına yönelik düzenlemeler yapıldığına dikkat çekti. “AKP bugüne kadar yürüttüğü eğitim politikalarıyla; okullaşma, öğretmen yetiştirme, öğretmen alımı ve istihdamı, eğitim yönetimi, mevzuat, içerik (müfredat, ders kitapları, seçmeli ve zorunlu dersler), işbirlikleri (vakıf, dernek, cemaat ve sermaye kuruluşları) başlıklarını eğitimde dönüşüm alanları olarak belirlemiş ve bu alanlara yönelik uygulamaları 2003’den bu yana adım adım uygulamıştır. Eğitim alanında yürüttüğü dönüşüm; planlı, koordineli, sonuç odaklıdır” diyen Yılancı, “Yani şu anda eğitim sistemi falan değişmiyor. Uzun yıllardır uygulanan dinci gerici ve piyasacı eğitim sisteminde düzenleme yapılıyor.” ifadelerini kullandı.

Yılancı, bütün bunlara rağmen eğitim alanında başarısız olduğunu kabul eden bir iktidarın varlığının da görülmesi gerektiğine işaret etti.

Kazım Yılancı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, birçok ülkede lisede 5-6 ders bulunurken Türkiye’de bu sayının 16-17 olduğunu vurgulamıştı. Selçuk, bu konuyla ilgili, “Bu çok adil bir durum değil. Çocuklarımız çok yüzeysel kalıyor” dedi. Yüzeysel bir eğitimin sebebi salt ders sayısına bağlanabilir mi yoksa bilimden uzak bir eğitim sistemi midir? MEB’in gerici dinci eğitim müfredatı ile yüzeysellikten kurtulmak mümkün müdür?

Öncelikle 2003’ten bu yana Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Türkiye’de eğitim üzerinde en etkili kişidir. Bugün okullarda onun hazırladığı müfredatlar ve onun önerdiği yöntemler uygulanıyor.

“Bir çocuğun 15-16 dersi anlaması ve bunu içselleştirmesi mümkün olmuyor” derken eğitim sisteminin yıllardır planlı ve bilinçli bir şekilde dönüşüme tabi tutulduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerek. Salt ders sayısıyla açıklanabilecek bir durum yaşamıyoruz. Bu argümanlar her ortaya atıldığında çözüm olarak bilimsel ve kamusal eğitim değil özelleştirmenin, dolayısıyla piyasalaştırmanın veya imam hatipler eliyle, vakıf, dernek cemaatler eliyle bilimsellikten uzaklaşmış, dinselleştirilmiş, piyasalaştırılmış bir eğitim alanının sonuçlarını yaşıyoruz aslında. 80 darbesinin ürünü olan, 4+4+4’den sonra seçmeli adı altında yer alan din dersleri her sınıfta zorunlu hale getiriliyor. Eğitim alanı bilerek, isteyerek ‘Yeni Türkiye Rejimi’ne uygun insan modelini yetiştirmek amacıyla dönüştürülüyor. Yani bu bir tercih.

Yapılan açıklamaya göre; 9’uncu sınıfta ortak ders sayısı 13’ten 6’ya, 10’uncu sınıfta 12’den 3’e, 11’nci sınıfta 8’den 3’e, 12’nci sınıfta ise 7’den 3’e indirildi. Bütün sınıflarda ortak olan ders sayısı 2 olurken, bu dersler Türk Dili ve Edebiyatı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olarak belirlendi. 10. Sınıf itibariyle ortak derslere Bilgi Kuramı ekleniyor. Yeni ortaöğretim modelinde 9’uncu sınıfta Beden Eğitimi ve Spor, Görsel Sanatlar, Müzik, Sağlık Bilgisi, Trafik Kültürü ortak yani zorunlu ders olmaktan çıktı. Ayrıca Fizik, Kimya, Biyoloji dersleri yerine birinci dönemde Doğa Bilimleri Deneyimi, ikinci dönemde Doğada Enerji ve Enerji Dönüşümleri, Tarih ve Coğrafya yerine ise birinci dönemde Sosyal Bilimler Deneyimi, ikinci dönemde Sosyal Bilim Çalışmaları dersi geldi.

a)  Matematik zorunlu ders olmaktan çıkarıldı mı? Bunda amaç ve sonuç ne olabilir?

Matematik zorunlu seçmeli dersler arasında yer alıyor. MEB din dersini programa dört yıl için zorunlu dersler arasına koyarken matematiği seçmeli zorunlu dersler arasına koyuyor. Öğrenci matematik grubu derslerinden birini seçmek zorunda kamuoyunda tartışmaya yol açan durum bu. Ancak konunun kendisi yine bir tercihi bize gösteriyor aslında zorunlu ortak dersler arasında matematik, fen değil din dersi yer alıyor.

b)  Çağdaş ve bilimsel eğitim modellerinde zorunlu dersler nelerdir?

Pozitif bilimler, laik bilimsel eğitim modellerini besleyen kaynak. Çağdaş uygarlık seviyesinde bir yaşam inşa etmek için tabi ki Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal ve Beşeri Bilimler, Kültür Sanat Spor disiplinlerinde eğitim vermek gerekir. Ancak 2023 Vizyon Belgesinde “eğitim sistemimizde maneviyatın eksik olduğu, bu sebepten de tek kanatlı bir eğitim sistemine sahip olduğumuz için uçamadığımız, müfredata eklenen din dersleriyle eğitim sistemimizin uçacağı” açıkça ifade edilmişti.

Yeni modelle liselere ‘Kariyer Ofisleri’ açılması da planlanıyor. Hali hazırda meslek liselerinde uygulanan bu ofislerin diğer liselere taşınmasının altında yatan amaç ne olabilir?

Okullara Kariyer Ofisleri kurulması eğitimde özelleştirme politikalarının hızlandırılacağını, eğitim alanının piyasalaştırılmasına da hız verileceğinin işaretidir. Rehberlik ve danışmanlık çalışmalarını güçlendirmek, desteklemek yerine Kariyer Ofisleri, sertifika gibi kimler tarafından verileceği pek de berrak olmayan sonuç itibariyle eğitimi piyasalaştıracak uygulamalardır.

Yeni sistemde öğrencinin kendi kişisel programını oluşturması da öngörülüyor. Türkiye’de okulların fiziki yapısı, derslik ve öğretmen sayısı vs. göz önünde bulundurulduğunda öğrencinin kişisel programını gerçekleştirebilmesi ne kadar gerçekçi?

Derslerin kazanımlarının ne olacağı, derslerin kimler tarafından okutulacağı belirsiz, bir çok okulun fiziksel imkanları yetersiz. Geçmiş uygulamalara baktığımızda seçmeli derslerin okul yönetimleri tarafından zorunlu seçmeli derslere dönüştürüldüğünü görüyoruz. Ders seçimlerinde okul yönetimleri ciddi etkili oluyor. Bunun önüne nasıl geçileceği, öğrencilerin kendi kişisel programlarını nasıl oluşturabilecekleri muğlak. Görüyoruz ki atılan adımlarla eğitimde bir değişim algısı yaratılmaya çalışılıyor.

90’lı yıllarda uygulanmış kredili sisteme benzeyen bu sistemde pek çok ders seçmeli ders olacağından ve ders saati 40’tan 35’e düşeceğinden pek çok öğretmenin daha işsiz kalabileceğini söyleyebilir miyiz?

9, 10 ve 11’inci sınıflardaki ders saati 40’tan 35’e düşürülüyor. Ortaöğretimde toplam 347 bin öğretmen görev yapıyor. Haftalık 21 saat derse girmesi gereken bu öğretmenler ders saatlerinin azaltılmasıyla dört yıl içinde norm dışına çıkacak. Ortaöğretim Genel Müdürlüğü üzerinden hazırlanan raporda da ortaöğretimdeki değişikliğinin yaşama geçirilmesi durumunda 67 bin 379 öğretmenin norm fazlası sorunu yaşayacağı riski açıkça ifade edildi. Bu durumda yeni sistemde 70 bine yakın öğretmen norm fazlası olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.