Gericiliğin taşını yontmak mı, kırmak mı?

"Zamanında “türban özgürlüğü” diyerek gericiliklerinin üstünü örtenler bugün eşitlik, adalet, medeniyet, hak, hukuk kavramlarını ancak "kadın erkek eşit olamaz" "en büyük hukuk şeriat hukukudur" diyecekleri zaman ağızlarına almaya tenezzül edebiliyorlar."

Gericiliğin taşını yontmak mı, kırmak mı?

Ülke ve Dünya gündemleri sıcak vakalarla ilerlerken, Başakşehir Mall of İstanbul AVM’nin karşısındaki demir çitlere asılmış pankartlar da bir çan etkisi yarattı.

“Kumarın, fuhuşun, içkinin ve ahlâksızlığın zirvelere çıkarıldığı bir gece kutlama değil bir medeniyet katliamıdır.” cümlesiyle gerici kurumların başında yer alan Çağrı Gençlik-İlim Yayma Derneği bize İkinci Cumhuriyet’in ayak seslerini bir kez daha duyurdu. “Ümmetin Gençleri” ise bir diğer pankartta: “Adalet; erkeğe, kadın; kadına, erkek sorumluluğu yüklemek değil, kadını naiflik, erkeği güçlülük sıfatlarıyla kabullenmektir. Eşitlik, adalet değildir.” cümlesiyle eşlik etti.

Üstü ne kadar örtülmeye çalışılırsa çalışılsın, rejimin kadın-erkek eşitliğine olan darbesini özellikle son gündemlerde daha da sık duyuyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden rahatsızlık duyulmaya başlanmasıyla bu eşitliğe olan darbeye yeni bir sürecin eklendiğini tekrardan fark etmiş bulunuyoruz. Eşitlik düşüncesi, gerici iktidarın ve yandaşlarının gözünü korkutmaya devam ediyor. Zamanında “türban özgürlüğü” diyerek gericiliklerinin üstünü örtenler bugün eşitlik, adalet, medeniyet, hak, hukuk kavramlarını ancak “kadın erkek eşit olamaz” “en büyük hukuk şeriat hukukudur” diyecekleri zaman ağızlarına almaya tenezzül edebiliyorlar. Bunu bir cesaret olarak değil korkularının eseri olarak görüyoruz. Kumarın, içkinin, fuhuşun zirvelere çıktığı bir günü medeniyet katliamı olarak belirtenlerin iktidarları boyunca yaşattıkları, benimsedikleri sistemin büyük bir sonucu olan kumara, fuhuşa karşı ne gibi bir mücadele geliştirdiklerini merak etmekteyiz.

Aynı zamanda halkın yaşayış biçimini tüm karanlığıyla tahakkümü altına alanlar, sistemin tüm yükünü omuzlarında taşıyan emekçileri hiçe sayanlar böyle gündemleri öne çıkararak en basit durumları bile emekçilere, gençlere, kadınlara bir lüks ve bir günah gibi göstermektedirler.

Bu korkularını vakıflarla, derneklerle yenmeye çalışan aynı zamanda bu fikriyatını devam ettirmeye çalışacak gençliği de yaratarak dindar-kindar nesil tahayyüllerini somutlaştırmak isteyen bir iktidar ile karşı karşıyayız. Ankara İlahiyat’ın 70.yıl kutlama töreninde konuşan Erdoğan’ın dindar nesil vurgulamaları yeni bir gençlik yaratma girişimlerinde ne gibi bir hedef doğrultusunda hareket ettiği gün gibi ortadadır. “Bunu başardığımızda tinercileri, hırsızları görmeyiz.” diyen Erdoğan’ın sorunun temelini nerde gördüğü aşikârdır. Onlar Türkiye’de olsun, dünyada olsun tüm bu sorunları çözme yolunda islamı, şeriatı “rehber” olarak görmeye devam etsin. Bu ülkeye şeriatın ilkelerini uydurmaya çalışanların tecavüzcü vakıfları fonlamaktan, kendi kurdukları KADEM’de bile kadının yerini yok sayan açıklamalarından başka bir sonuç getirmediği fazlasıyla kendini göstermektedir. Yine Erdoğan’ın “ Dindar gençlik dedim, bana İmam Hatipliler bile saldırdı.” cümlesi de istediği gençlik modelini kolay kolay yerleştiremeyeceğinin, aklı olan herkesin buna karşı çıkacağının büyük bir örneğidir. Gençliğin bu deli gömleğine sığmayacağını hep söyledik, hep söyleyeceğiz.

AKP iktidarının ılımlı islam modelini işine geldiği zaman radikal İslama yakınlaştırmaya çalıştığını da görüyoruz. Eğitimde, türban serbestisi adı altında siyasi proje olarak türbanı kullananlar, eğitimdeki yeni projelerinde(!) kendini şu şekilde gösteriyor; İmam Hatiplerin üniversitelerden, liselerden başlayıp ortaokula kadar inen dindar nesil projesi şimdi de anaokullarına kadar iniyor. Özellikle geçmişte İmam Hatip mezunlarının üniversitelere katsayısız girmesi ve bu yıl katsayı uygulaması kalkmış şekilde meslek liselerine kolayca girebilecek olması, AKP’nin dindar ve kindar nesil eğitimi yolunda attığı adımlar şeklinde görülebilir. Diğer yandan dini hükümleri de Resmî Gazete’ye yerleştiren bir anlayışın artık yavaş yavaş değil gayet hızlı bir şekilde yıllardır taşını yonttuğu gericiliği tam olarak bize sunmaktadır.

Biz de gençlik olarak bize sundukları taşı kırma konusunda bir hayli iddialıyız. Bunun için de sisteme ve sistemin rejimine uymayan ilerici gençliği mücadeleye katmaktan başka bir çaremiz yok. Şeriat eğitimine karşı eşit, parasız, bilimsel bir eğitimin sesini yükseltmekten başka bir çaremiz yok. Gençliğin apolitik bireylere dönüştüğü bu izlencede sol siyaseti yükseltmekten başka bir çaremiz yok. Geleceğimizi aydınlık yarınlara bırakmak istiyorsak örgütlenmekten başka bir çaremiz yok. İşin özü, çare üretmekten başka çaremiz yok…

Yeni bir nesil yaratma eğilimi gösteren birçok yapıdan söz edildiğinde hangisinin kötü hangisinin iyi olduğu konusunda tartışmalar sürerken bu olayın öznesi olan gençlik olarak şunu söylüyoruz: dindar-kindar nesil yaratma hayallerinizi yerle yeksan ederiz.