Ezberler ve ezberi bozanlar

Kabul edilen açıklama ve anlayışlarla, gerçekler arasındaki bağın zayıfladığı, bu açıklama ve anlayışın tarihsel gelişime ket vurduğu bir sürecin sonunda ezber bozma anı gelmiştir. Bugün tam da öyle bir zamandayız.

İnsanların doğayı ve toplumu anlama ve açıklama gereksinimleri, gerçek ile insan zihninde oluşturulan model arasında bağlantı noktalarını oluşturmaksızın gerçekleşemez. Bir olguyu ya da nesneyi anlayabilmemiz için, belirli bir “çerçeveyi” kurgulamak zorundayız. Kendimizi ifade ederken kullandığımız dilden, doğayı açıklamak için başvurduğumuz matematiksel gösterimlere ve modellere, toplumları açıklamak için kullandığımız düşünce sistematiğine kadar tüm yaklaşımlar bir çerçeve etrafında üretilirler.

Bu üretim sonucunda kaçınılmaz olarak bir ezberin ortaya çıkması kabul edilmek zorunda. Ancak bu ezberin, gerçek ile “düşünce üretimi” veya doğayı açıklama gücü arasında bir çelişkiyi doğurması, o düşüncenin sınırlandırıcı ve geriletici etkiler yaratması kaçınılmazdır. Böyle bir durumda, “ezber bozmak” insan düşüncesinin ve açıklamasının yeni bir aşamaya geçmesini denk düşmektedir. Kopernik’in ve Galileo’nun Dünya merkezli evren anlayışını sonlandıran düşünceleri ve gözlemleri, Newton’un doğa kanunlarının “evrensel” olduğunu ifade eden fizik kanunları ya da Marks’ın toplumsal gelişme ile üretim ilişkileri arasında kurduğu bağlar, kendinden önceki ezberleri yıkıp geçmiştir.

Bu anlamıyla saydığımız isimlerin ortaya çıkardığı “gerçekler”, ezberleri bozarak bugünkü düşünce birikimimizi doğurmuşlardır. O nedenle, tarihin bazı anlarında, etkisi ne olursa olsun, gerçeği açıklamak için ezberleri ortaya çıkarmak ve bozulan ezberleri göstermek gerekmektedir. Bu çaba yeni ezberleri doğursa bile, gerçeği açığa çıkarttıkları için önemlidirler.

Öte yandan, küçük bir parantez açalım. Bu paranteze göre okuyucunun aklına “Ne zaman ezber bozulur?” gibi bir soru gelmektedir. Bu sorunun cevabı açık ve net; kabul edilen açıklama ve anlayışlarla, gerçekler arasındaki bağın zayıfladığı, bu açıklama ve anlayışın tarihsel gelişime ket vurduğu bir sürecin sonunda ezber bozma anı gelmiştir.

Bugün tam da öyle bir zamandayız.

***

Bugüne kadar en sık dillendirilen ve modern toplumun en yaygın kabul ettiği ezber olan piyasa düzenleyiciliği, ezber bozulma noktasına gelmiştir Türkiye’de ve Dünya’da uzun yıllardır devam eden “kendinden düzenleme” anlayışının sonuna gelinmiş durumdayız. Kapitalist krizlerde devreye konulan önlem paketleri her seferinde “devlet müdahalesini” gündeme getirirken, son ekonomik programla birlikte bizde de benzeri bir durumla karşı karşıya kalınmıştır.

Dolayısıyla, “devlet süt mü üretir?” “devlet et mi üretir?” gibi piyasa meftunlarının ifade ettiği söylemlerde geride kalmıştır. Sadece et ya da süt değil, meyve veya sebze dahi satılır hale gelinmiştir! Bu durumun altında yatan temel neden, bozulan üretim ilişkisini düzenlemek ve “hizmet edilen sınıfın” çıkarlarıyla uyumlu hale getirme çabası yatmaktadır. Kapitalist sistem dahi, fiyatları ya da üretimi kontrol etmek, yönlendirmek zorundadır.

Ancak burada dahi, yeni bir sorun ortaya çıkıyor. Kamusal güç, bir yandan sermaye sınıfının “günahı” olan “krizi” toplumsallaştırırken, öte yandan bu toplumsallaşmanın ürünü olarak sömürünün payı da artıyor. Marks’ın iki yüzyıla yaklaşan “toplumsallaşma ve insani öz” arasındaki çelişkiyi ifade eden anlayışı iki yüzyıl sonra şu ya da bu kapitalist ülkede kendini kanıtlıyor.

Bunun sonucunda, devlet sermaye sınıfının borçlarını “kamulaştırma” seçeneğine başvururken, aradaki bedel ise işçi sınıfına ödetiliyor. Bugün, yeni ekonomik program adı altında devreye konulan anlayış, böyle bir kaynak aktarımını öngörüyor. Şimdilik “borcun üstlenilmesi” sadece açık bir kaynak aktarımından ibaret. Ancak zor durumda en geniş anlamıyla bu borcun üstlenilmesi devreye alınacaktır.

O nedenle bozulması gereken bir diğer ezber de burada yatmaktadır. Kamusal ihtiyaçlar göz edilmeksizin, bir yandan piyasaya öbür yandan “kamu mülkiyetine” dayanma devri geçmiştir. Birinden diğerine geçişin savunulması, tarihsel ilerleme ile bu ilerlemeye ket vurma arasındaki mücadelenin yükselmesi anlamına gelmektedir.

 

***

 

Piyasa meftunlarının ezberleri bozulurken, işçi sınıfı mücadelesi içinde yer alanlar açısından da “bazı ezberler” yıkılmak zorunda. En önemli ezber, sınıfın değiştirici varlığının, öncülüğe ve öncülüğün yeniden üretiminden bağımsız olduğu algısıdır. Bu algının yarattığı tahribatın, sendikal zemindeki örnekleri bolca görülüyor.

 

Sözde her türlü “radikal tutumu” alan ve “mücadeleci” görünen isimlerin, iş gerçek bir kavgayı vermeye geldiğinde “sermaye düzeninin safında” yer alması artık olağanlaştı. Öyle ki; geçmişten bu yana adında “devrimci” ismini taşıyan ve “tarihsel birikimine” yaslandığını iddia eden bir sendikanın “eski” başkanı, “grevin kazanını olmadığını” iddia ediyor. [1]

Böyle bir açıklamayı yaptıktan sonra, istediğiniz kadar “sınıf”, “işçi”, “hak” kelimesini ifade edin boşunadır. Sendikal bürokrasinin zemini ile sınıfa ihanet arasındaki bağ her zaman için olagelmiştir. Ancak bu kesim ile “koltuk hesabı” yapanların ezberi fena bozulmuştur.

 

“Sadece bu kadarla kalsa iyi bari.” diyebilirdik, lakin diyemiyoruz. Bu çizgi ile sınıfın varlığının “öncülüğü” garantilemiş bir olgu olarak kabul etmek arasındaki fark, giderek incelmektedir. Kendine istediği sıfatı versin, devrimci, sol ya da sosyalist, bu iki çizgi arasındaki mesafe daralmıştır.

Dolayısıyla böyle bir tabloda bu ezberleri karşısına alabilen, yerine toplumu, siyaseti ve ülkeyi açıklamayı, anlamayı ve değiştirmeyi hedefleyenlerin sesine kulak vermiyor. Bu sesin “bozuver ezberini” çağrısı, yerel seçimlere kadar en önemli ayrımlardan birini oluşturduğunu söylemeliyiz.

Öyleyse, haydi bozalım ezberleri ve ezber bozanların konvoyuna katılalım. Artan bir umut ve güçle…

Notlar

[1] https://t24.com.tr/haber/chp-li-kani-beko-grevin-kazanani-olmaz,810601