Erdoğan'ın hocasından 'rüşvet' fetvası: Zaruret halinde veren için caizdir

Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, "zaruret" oluşması halinde verilecek rüşvetin veren için "caiz", alan için ise "haram" olduğunu yazdı.

Erdoğan'ın hocasından 'rüşvet' fetvası: Zaruret halinde veren için caizdir

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “fetvacı”sı olarak bilinen Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Hayrettin Karaman, bugünkü köşe yazısında dinsel açıdan rüşvetin “caizlik” durumunun ne olduğunu ele aldı.

“Rüşvet belası” başlıklı yazısında Karaman, “rüşvet verilmediği takdirde devletten iş almanın mümkün olmaması” gerekçesinin rüşvet için mazeret sayılamayacağını öne sürerken bu durumun “zaruret” halinde ise değişebileceğini belirtti.

Bir “fetva”ya dayandırdığı bu durumu bir de örnekle açıklayan Karaman, ihracat veya ithalat yapan bir tüccarın gümrük memuru tarafından “rüşvet vermezse çok büyük cezalara çarptırılacağı” yönünde tehdit edilmesi halinde rüşvet vermesinin kendisine caiz olacağını ancak alana “haram” sayılacağını yazdı.

Karaman’ın yazısında ilgili bölüm şöyle:

Türkiye’de rüşvetin yayıldığı, devletten iş almak ve para kazanmak için mutlaka birilerine rüşvet vermek gerektiği, verilmezse iş yapmanın mümkün olmadığı vakıası -doğru ise- bu, Allah’tan korkan ve hesap verme sorumluluğu taşıyan kişilere, iş almak maksadıyla rüşvet vermek için mazeret teşkil etmez.

“Bir insan canını, malını, namusunu, kendine ait olmuş hakkı korumak ve almak için başka çaresi kalmadığında rüşvet verir; bu verene, zaruret sebebiyle caiz, alana haramdır” şeklindeki fetva (İbn Nüceym, Risâle fi’r-rüşve, Mecmuâ, s. 112, 115.) ortada böyle bir zaruret yok iken iş yapıp para kazanmak için rüşvet vermeyi caiz kılmaz, fetvanın zaruret dışındaki işlerle alakası yoktur.

Bir örnek verelim:

Bir kimse namuslu, dürüst ithalat ve ihracat yapıyor, gümrüğe gelen malını alacak veya dışarı çıkaracak, hiçbir eksiği, hatası, sakatlığı yok, lakin gümrükçü rüşvet istiyor, vermezse sahte raporla veya başka yollardan malın çıkmasını veya gümrükten çekilmesini engelleyeceğini veya çok büyük cezalara, mahrumiyetlere sebep olacağını söylüyor, bunu başkalarına yaptığı, bu kişiye de yapabileceği biliniyor; bu durumda tacir, üst makamlara şikayet ederek problemi çözemez, malını alamaz veya ihraç edemez, büyük zararlara uğrarsa –malını korumak da zaruret sayıldığı için- rüşvet verir demişlerdir; işte bu rüşvet de alana haramdır.”

BU ‘FETVA’YI İLK KEZ VERMİYOR

Karaman daha önce de köşesinde “Bir insan emir, ya da devlet başkanı nezdinde, bir işini tesviye etsin, düzeltsin, yoluna koysun, böylece meşrû olan bir menfâati elde etsin ve bir zarardan kurtulsun diye, bu maksatla, birine rüşvet verse bu caiz midir?” sorusuna cevap verirken aynı ‘fıkıh’ kuralına referansla şu ifadeleri kullanmıştı:

“‘Bir insan emir, ya da devlet başkanı nezdinde, bir işini tesviye etsin, düzeltsin, yoluna koysun, böylece meşrû olan bir menfâati elde etsin ve bir zarardan kurtulsun diye, bu maksatla, birine rüşvet verse bu caiz midir?’

Cevap veriyor:

‘Alana haramdır, verene caizdir’ (İbn Nüceym, Risâle fi’r-Rüşve, Mecmuâ, s. 112, 115).

Bakın rüşvetle ilgili hadisten hareket ettik, bu noktaya geldik. Şunu bir daha tekrarlıyorum: Burada emirin, valinin veya sultanın, rüşvetinizle sizin evrakınıza imza atması, size isteğinizi vermesi, istediğiniz emri çıkarması hadisesi vukua gelmezse, siz hemen bir haftada veya 24 saat içinde ölmezsiniz; ama meşrû bir menfaat elinizden gider ve siz artık ondan istifade edemezsiniz. Edemeyince, demek ki, fıkıh bunu bir zarûret olarak kabul ediyor ve bundan dolayı rüşvet verirsin diyor. Bu senin için caizdir. Ama karşı taraf için haramdır. İşte önemli özel veya amme ihtiyacını gidermek için faiz vererek kredi temini de böyledir; günahı, başka türlü, mesela ortaklık yoluyla sermaye vermeyen yüklenir”