Dünya ekonomisindeki durgunluk tehlikesinin artıyor olması, sermaye düzenini sarsıyor mu?

AMB, ekonomik krizin sonucu olarak ciddi oranda gönenç kaybı yaşayan AB üyesi ülke vatandaşlarını idare etme adına olsa gerek, ekonomik görünüme ilişkin risklerin aşağı yönlü olduğunu söyler, durgunluk riskinden hiç söz etmezken, açıkladığı rakamlar bu “beyanı” yalanlar nitelikte.

Dünya ekonomisindeki durgunluk tehlikesinin artıyor olması, sermaye düzenini sarsıyor mu?
Ahmet Müfit

Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB), 7 Mart’ta yapmış olduğu toplantı sonrasında, Başkan Draghi tarafından yapılan açıklamalar, üzerinden geçen 10 yıldan fazla süre ve sözde alınan onca önleme karşı, 2008 yılında ABD’de başlayıp AB üyesi birçok ülkeyi de derinden etkileyen krizi atlatmak yönünde hemen hiçbir olumlu mesafe alınamadığını ortaya koyuyor. Herkes “kedidir kedi” diyerek yalanlamaya çalışsa da, Avrupa ve ABD başta olmak üzere özellikle büyük ekonomileri etkileyecek bir durgunluk (resesyon) riski, özellikle finans çevrelerinde sıklıkla konuşulur hale gelmiş durumda.

AMB, ekonomik krizin sonucu olarak ciddi oranda gönenç kaybı yaşayan AB üyesi ülke vatandaşlarını idare etme adına olsa gerek, ekonomik görünüme ilişkin risklerin aşağı yönlü olduğunu söyler, durgunluk riskinden hiç söz etmezken, açıkladığı rakamlar bu “beyanı” yalanlar nitelikte. Rakamlar olumsuz olunca, AMB tarafından alınan kararlar da olumlu söylemleriyle değil, açıkladığı olumsuz rakamlarla uyumlu oldu doğal olarak.

Euro Bölgesi için 2019 büyüme tahminini yüzde 1,7’den yüzde 1,1’e, 2020 yılı için büyüme tahminini ise yüzde 1,7’den yüzde 1,6’ya düşüren AMB, faiz oranlarını değiştirmedi, daha önce yaza kadar faizlerde artış yapılmayacağını söylerken bu tarihi 2019 sonuna kadar uzattı. Bununla da kalmadı, bankalara uzun vadeli finansman sağlayacak TLTRO 3 programını açıklayarak, yarınından emin olmayan AB üyesi ülke vatandaşlarını desteklemek yerine bir kez daha, kriz sonrası sağlanan tüm kamusal desteklere karşın, yedikçe doymayan kara deliklere dönüşmüş durumdaki bankalara yeni destekler sağlama kararı aldı. 2008 krizinden bu yana krizden çıkma adına tekrar tekrar uygulayıp hiçbir sonuç alamadığı “önlemleri” devam ettireceğini açıklamak dışında yeni bir şey söylemedi.

AMB’nin bu tavrının nedenini,  söz konusu kararın açıklanması sonrasında BloombergHT’nin sorularını yanıtlayan  Rabobank FX Strateji Direktörü Jane Foley’in“Hatırlamamız gereken bir şey var TLTRO sistemi söz konusu olduğunda AMB ek likidite sağlamış oluyor bankalara ve bu durum da bankaların talebiyle oluyor. Bankalar buna ihtiyaç duymasaydı bunu talep etmezlerdi” şeklindeki sözlerinde bulmak mümkün. Daha da önemlisi, Foley, yorumlarını AMB ile sınırlı tutmayıp, “Avrupa Merkez Bankaları gibi diğer Merkez Bankaları da güvercin tarafa geçti” diyerek, FED ve diğer büyük merkez bankalarının da benzer şekilde yani “piyasa isteklerine uygun” tavır almaya başladığını söylüyor. Foley’in, krizden bu yana geçen 10 yılı aşkın süreye ve finans sistemine Merkez Bankaları kanalıyla akıtılan onca kaynağa rağmen, elle tutulur bir iyileşme olmadığını son derece net ifade eden bu sözlerinden anlamamız gereken diğer şey, bu durumun yalnızca AB ile sınırlı olmadığı, tüm büyük ekonomiler için geçerli olduğu.

Bu noktada akla gelen ilk soru, Foley’in de net olarak ifade ettiği gibi, AMB’nin geçen on yılda krizin atlatılması yönünde herhangi bir olumlu katkı sağlamayan, tam tersi olarak AB üyesi ülke vatandaşlarının ekonomik durumu ve geleceğe yönelik beklentilerinin daha da kötüleşmesine, yerleşik siyasi yapıların yerle bir olmasına neden olan bu politikaları ısrarla uygulamaktaki amacının ne olduğu.

Bu soruyu iki farklı şekilde yanıtlamak mümkün.

Akla gelen ilk yanıt, AMB’nin, Amerikan Merkez Bankası’na (FED) özenerek bu şekilde davrandığı ya da Başkan Mario Draghi önderliğinde aynı yanlışı sürekli olarak tekrarlayıp, farklı bir sonuç almayı umarak, Albert Einstein’ın haklılığını kanıtlamak için çaba sarf ettiği olabilir.

İkinci ve bence çok daha gerçekçi olan yanıt, tüm dünyanın uluslararası mali sermayenin kar ve kontrol alanı olmasını sağlamayı amaçlayan, neoliberal küreselleşmeci işgal planının, ekonomik ve siyaseten sürdürülebilmesinin iki farklı nedenle olanaksız hale gelmiş olmasıyla ilgili.

Sistemin devamını olanaksız hale getiren ilk neden, 2007 sonrasında, “beklenmeyen şekilde” sistemin merkez ülkelerinde patlayan kriz sonrasında, finans sektörünü kurtarmaya yönelik olarak alınan önlemlerin, bu ülkelerin krizden esas etkilenen sıradan vatandaşlarını görmezden gelmiş olmasının neden olduğu hayal kırıklığı ve siyasi altüst oluş. İkinci neden ise “dünyaya barış ve demokrasi getirme” iddiasıyla ortaya atılıp, Yugoslavya’nın parçalanma süreciyle başlayıp, renkli devrimler ve Arap Baharıyla devam eden, her bulaştığı yerde kan ve gözyaşına neden olan projenin, Suriye’de bataklığa saplanmış olması.

Sürekli bir büyüme, ödünç de olsa refah yanılsaması yaratarak, ulusal devletlerin siyasi yapılarını, kamu idarelerini ve toplumsal bilinçlerini tutsak eden neoliberal küreselleşmeci işgal planını yeniden canlandırabilecek sihirli formül henüz bulunamamış durumda. 2008 krizi sonrasında, neoliberal küreselleşmeci dünya düzenine olan inançlarını büyük ölçüde kaybetmiş olan AB ve ABD vatandaşları açısından, yaşanacak ikinci bir durgunluğun sistemi yeniden diriltme çabalarını, bir daha onarılamaz biçimde bütünüyle yok edeceğinin herkes farkında. Hal böyle olunca da, diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının yaptığı gibi, AMB’nin yaptığı şey de, 2008’den bu yana, Davos benzeri tüm organizasyonlarda, “Küreselleşme 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi Çağında Küresel Mimariyi Şekillendirmek” gibi havalı ancak içi boş temalarla yapılan toplantılarda  “arayıp” da bulamadıkları, neoliberal işgal planını yeniden canlandıracak sihirli formül bulununcaya kadar durumu idare etmek, zaman kazanmaya çalışmak oluyor doğal olarak. Daha açık ifade edersek, suni solunuma bağlı olsa da,  sistem “canlı” tutulmaya çalışılıyor.

Ancak, yazının başında da ifade ettiğim gibi, özellikle büyük ekonomiler açısından durgunluk tehdidinin ciddi şekilde arttığı, kapitalizmin merkez ülkelerinde siyasi altüst oluşların hız kazandığı dikkate alındığında, mucize arayışı için çok da fazla vakit kalmadığını söylemeliyim.

Kaynaklar:

https://www.bloomberght.com/avrupa-merkez-bankasi-faizi-degistirmedi-2202409

https://www.bloomberght.com/dolartl-gune-546-da-basladi-gozler-istihdam-verisinde-2202628

https://www.bloomberght.com/rabobankfoley-merkez-bankalari-guvercin-tarafa-geciyor-2202760