Dünya Anadili Gününde

Sovyet halklarının ve bütün insanlığın kapitalist sömürüden ve ulusal baskıdan kurtuluşu ancak sosyalizmde mümkündür. Sosyalist Türkiye’de bütün dillere özgürlük getireceğiz, ülkenin neresinde olursa olsun, 20 velinin dilekçe vermesi o dilde eğitim veren sınıf açmak için yeterli olacak. Adları değiştirilen köylerin, şehirlerin, yörelerin adlarını da geri getireceğiz. Türkçeyi sevdiğimiz kadar Kürtçeyi, Zazacayı, Arapçayı, Lazcayı, Çerkesçeyi, Ermeniceyi, Rumcayı, Hemşinceyi kısaca bütün dilleri seveceğiz.

21 Şubat Dünya Anadili Günü. Bütün sosyalistler istisnasız olarak anadilinde eğitim hakkını ve her dilin özgürce gelişme hakkını kabul ederler. Kabul etmekle kalmazlar dillerin gelişimi için çabalarlar. Ancak dünyadaki eğilim konuşanı az olan dillerin giderek yok olması yönünde. Burada hem niyetlerden bağımsız maddi, ekonomik gelişmeler hem de hükümetlerin bilinçli politikaları rol oynuyor.

Osmanlı devletinde Arap kültür emperyalizminin ideolojisini taşıyan ulema ve devlet adamları Arapça dışındaki bütün dilleri, Türkçe dahil, hor görüyorlardı. Eğitim ve bilim terminolojisi tamamen Arapçaydı. Cumhuriyet buna haklı bir tepki olarak ve bilimsel açıdan tamamen doğru gerekçelerle alfabede reform ve dilde özleştirmeyi başlattı. Ancak bu kez de cumhuriyet burjuvazisi Türkiye’de konuşulan Türkçe dışındaki dilleri baskı altına aldı. Okullarda ve sokakta Türkçe dışındaki dillerin konuşulmasını bile yasakladı. Özellikle Kürtlere yönelik asimilasyoncu Türk milliyetçi bir siyaset izledi. Köylerin, şehirlerin adları değiştirildi. İlginç olan sadece Türkçe olmayan adlar değil, Türkçe olan ancak bir biçimde komünizmi çağrıştıran veya Hristiyan kültürüne ait yer adları da değiştirildi. Örneğin Kızılçakçak gibi tamamen Türkçe olan bir yer adı, içindeki kızıl sözcüğünden dolayı değiştirilip Akyaka yapıldı. İçinde kilise sözcüğü geçen bütün yer adları değiştirildi. Kırkkilise Kırklareli, Karakilise de Ağrı yapıldı. Keşişdağı Uludağ, Tekfurdağı Tekirdağ yapıldı. Dersim’in adı da bilindiği üzere Tunceli yapıldı.

Lenin daha 1914’te yazdığı bir makalesinde Rusçanın zorunlu devlet dili olmasına karşı çıkıyordu. Nitekim SSCB ve birlik cumhuriyetleri anayasalarında veya yasalarında devlet dili veya resmi dil diye bir ifade yoktu. Veliler çocuklarının hangi dilde eğitim göreceğini özgürce seçebiliyorlardı.  Sovyet dilbilimcileri ve pedagogları örneğin Sibirya’daki alfabesi bile olmayan halklar için alfabeler yarattılar, o dillerde eğitim vermeye ve süreli yayınlar çıkarmaya başladılar. 1932’de SSCB’de ilk ve orta öğretimde tam 104 dilde eğitim yapılıyordu. Rusça zorunlu dil değildi. Örneğin 1937’de Tacikistan’da beş binden fazla okuldan sadece 200’ünde Rusça eğitim veriliyordu. 1930’larda sanayileşmenin hızlanmasıyla Sovyet cumhuriyetlerinde mekansal hareketlilik, iç göçler ve etnik çeşitlilik artmaya başladı. Bu da ortak dile olan gereksinimi artırdı. Aynı dilde eğitim görmemiş olan insanların aynı işletmede çalışması zorluklar yaratıyordu. Benzer şekilde orduda emirleri doğru anlamak için herkesin aynı dili iyi bilmesi gerekiyordu. Bu nedenlerle 13 Mart 1938’de Rusçanın bütün okullarda zorunlu ders olarak okutulmasına karar verildi. Kuşkusuz bu durum öteki dillerde eğitimin sona ermesi anlamına gelmiyordu ancak artık ana dilin yanında Rusça öğrenmek de zorunluydu. SSCB’de konuşulan bütün dillerde devlet desteğiyle kitap, gazete, dergi, radyo ve TV yayını yapılıyordu. Örneğin Kürtçe Türkiye’de yasak iken Erivan radyosunun Kürtçe bölümü Kürtçe yayın yapıyor, Türkiye Kürtleri de dinliyorlardı.

Hain Gorbaçov’un 1980’lerde başlattığı yıkım sürecinde Sovyet cumhuriyetlerde devlet dili belirleme furyası başladı, 1990’da SSCB devlet dilini Rusça olarak belirleyen bir yasa da kabul edildi. Sosyalizmi yıkmak isteyen bürokrasi içindeki hainler çetesi ve Sovyet mülküne konmak isteyen kriminal kapitalist unsurlar yıkımı hızlandırmak için milliyetçiliği kullandılar. Sözde ana dillere daha çok özgürlük getireceklerdi. Ancak getirdikleri piyasa düzeni aksine Rusça dışındaki bütün dillerin kullanım alanını daralttı, bazılarını yok oluşa doğru sürükledi. Yayınlardan devlet desteği kalkınca Rusça dışındaki birçok dildeki yayın çeşidi ve tirajında dramatik düşüşler oldu. Örneğin Kafkasya’da konuşulan Türk dillerinden Balkarca, Kumukça gibi diller büyük zarar gördüler. Kapitalizm, piyasa tanrısı ve milliyetçilik Sovyet halklarına yıkım, nefret, düşmanlık ve ölüm getirdi. Ulusal dillerin birçoğunun gelişimine ket vurdu, anadilde eğitimi pratikte kısıtladı.

Sovyet halklarının ve bütün insanlığın kapitalist sömürüden ve ulusal baskıdan kurtuluşu ancak sosyalizmde mümkündür. Sosyalist Türkiye’de bütün dillere özgürlük getireceğiz, ülkenin neresinde olursa olsun, 20 velinin dilekçe vermesi o dilde eğitim veren sınıf açmak için yeterli olacak. Adları değiştirilen köylerin, şehirlerin, yörelerin adlarını da geri getireceğiz. Türkçeyi sevdiğimiz kadar Kürtçeyi, Zazacayı, Arapçayı, Lazcayı, Çerkesçeyi, Ermeniceyi, Rumcayı, Hemşinceyi kısaca bütün dilleri seveceğiz.