Dostoyevski, Rus-Ortodoks sentezi ve Papa Francis

Teşbihte hata olmaz; Dostoyevski’nin dünyaya bakışı bir yanıyla da Necip Fazıl Kısakürek tarafından ortaya atılan Büyük Doğu İslamiyet “görüşünü” çağrıştırıyor demek mübalâğa sayılamamalıdır.

Cengiz Kılçer

Önceki hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Papa Francis’i Vatikan’da ziyaret etti.  Putin, Papa’nın masasında her zaman Rus yazarlar Lev Tolstoy ve Fyodor Dostoyevski’nin kitaplarını bulundurduğunu, Papa’nın “Dostoyevski’nin kitapları olmadan, onun derin felsefesini anlamadan gerçek bir rahip olunamayacağını” söylediğini aktardı. Papa’nın Dostoyevski merakı ilk bakışta her ne denli garip ya da ilginç gelse de aslında bunda öyle pek de şaşırılacak bir yan yok.  Tolstoy ve Fyodor Dostoyevski’nin paylaştığı tek şey, hem İsa’nın doğasını hem de Tanrı’nın insan türüyle olan ilişkisinin özünü anlama konusunda ateşli ve yoğun istekleriydi…

Tüm zamanların en büyük romancılarından biri olarak kabul edilen Dostoyevski’nin ne denli dindar olduğunu anlamak için  St. Petersburg  Trinity’deki mezar taşına bakmalı. Mezar taşında İncil’den şu alıntı kazılıdır: “Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.” Aynı alıntıyı “Karamazov Kardeşler ” romanın girişine de almıştır. Zira 1870 tarihli bir mektubunda Karamozov Kardeşler’e dair şunları yazar “Bu kitabın bütün bölümlerinde ele alınacak baş sorun, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bütün ömrümce acısını çektiğim sorun olacak: Tanrı’nın varlığı.” Bununla beraber Dostoyevski’nin dine ilgisinin yoğunlaşma sürecinin hapishanede başladığı genel kanıdır. Liberal çevre ise “Dostoyevski neye inandı?” sorusuna tutarlı bir doktrin veya tanımlanabilir bir inanç dizisi aranmaması gerektiğini söyler. Ne ki, 19. yüzyılda Rusya’sında edebiyatın kendisi parlamento ya da özgür basının olmadığından dini, politik ve felsefi tartışmaların ana alanı haline geldiğini not etmeliyiz.

Türk-İslam sentezi “tezi”nin ortaya atıldığı tarih geç bir tarihtir, 1970’lerdir… Rus-Ortodoks sentezi ise Dostoyevski tarafından ortaya atılmıştır diyebiliriz. Dostoyevski kaleme aldığı “Bir Yazarın Günlüğü”nde (1895) Rus halkının ve gelecek yüzyıllarda tüm insanlığın kurtuluşunun yalnızca Ortodokslukta olduğunu ileri sürer. Bu kitapta Hıristiyan faziletlerinin ve İsa’nın sadece Ortodoksluk tarafından muhafaza edildiğini, nihai kurtuluşun Rusya önderliğinde Ortodoks halkların birleşmesinde olduğunu iddia eden bir Dostoyevski ile karşılaşırız.

Dostoyevski’ye göre İsa’nın Tanrısal imgesi tüm duruluğuyla sadece ve sadece Ortodokslarca korunmuştur. Belki de insanoğlunun kaderinde Rus halkı için belirlenmiş en belli başlı görev, apaklığıyla İsa’nın Tanrısal imgesini yüreğinde barındırması ve zamanı geldiğinde de yolunu yitirmiş dünyaya bu imgeyi göstermesidir (Dostoyevski F. M., 2017, s. 76). Teşbihte hata olmaz; Dostoyevski’nin dünyaya bakışı bir yanıyla da Necip Fazıl Kısakürek tarafından ortaya atılan Büyük Doğu İslamiyet “görüşünü” çağrıştırıyor demek mübalâğa sayılamamalıdır.

Dostoyevski için İsa/Mesih sadece en güzel ‘sempatik’ ve erkeklerin mükemmelidir; hatta daha da ileri gitmekten çekinmez ve şöyle söyler: Her kim ki bana İsa’nın gerçeğin dışında olduğunu ve gerçeğin onu dışarı attığını ispatlarsa o zaman ben, gerçeğin yanında değil, İsa’nın yanında olmayı tercih ederim (Dostoyevski F. M., 1973, s. 72). Bu kadarla da kalmaz yeğeni Sofıa Alexandrovna’ya Cenevre’den yazdığı bir mektubunda: Dünya üzerinde, gerçek ve mutlak güzelliği temsil eden tek bir kişi vardır o da Hazreti İsa’dır. Bu sınırsız güzel kişi de, aslında, elbette ki büyük bir harikadır (Dostoyevski F. M., 1973, s. 133). Şaşırmadık diyebilir miyiz?

Malumunuz Vatikan, Hristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi… Papa Francis’in kitaplarına hayran olduğu Dostoyevski’nin Katolik mezhebine olan bakış açısından haberdardır büyük ihtimalle. Dostoyevski, Katolik mezhebine bakışı hiç de dostane değildir; zira Sosyalizm ile Katoliklik arasında bir “nesep” soybağı uydurur. Yeryüzü egemenliği için yüzyıllardan beri İsa’ya ihanet eden ve kendini insanoğlundan dışlayan ve böylece Avrupa maddeciliğinin ve tanrıtanımazlığının en belli başlı nedeni olan Roma Katolik dini Avrupa’da doğallıkla sosyalizmi yaratmıştır. Sosyalizm insanoğlunun yazgısı sorununun çözümünde Tanrının dışında, İsa’nın dışında bir görevi üstlenmiştir çünkü… Dostoyevski, Avrupa’da Katolik kilisesi bünyesinde, saptırıldıkça ve yozlaştıkça doğal olarak silinmeye yüz tutan Hıristiyanlık ilkelerinin yerini sonunda sosyalizmin almasından tedirginlik duyar. Dostoyevski’ye göre yitirilmiş olan İsa imgesi bütün dünyada apaklığıyla Ortodoksluk tarafından korunmuştur. Geleceğin sosyalizminin (ve Katolikliğin) karşısına, belki de Avrupa insanlığına yeniden kurtuluş yolunu gösterecek yeni rüzgârlar Doğu’dan esecektir. Doğu’nun misyonu ve Rusya için Doğu Sorununun taşıdığı anlam budur. Dostoyevski birçok kişinin bu düşüncelerini “histeri hezeyanları” olarak niteleyeceğini farkındadır. “Rusya’nın bu misyonu için İstanbul gereklidir, çünkü Doğu dünyasının merkezidir. Rusya nicedir, halkıyla, çarıyla İsa ülküsünün tek taşıyıcısı olduğunu, Ortodoksluğun sözünün onun için yüce bir davaya geçiş anlamı taşıdığını, bu davanın şu an sürmekte olan savaşla başladığını, önünde çabayla, özveriyle, halklar arasında kardeşliğin güçlendirilmesi ve Slav unsurlara, öz çocukları gibi sımsıcak anne duygusuyla yaklaşılacak bir yüzyılın olduğunu anlıyor (Dostoyevski F. M., 2017, s. 1032).”

Macar Marksist düşünür ve Edebiyat bilimcisi  György Lukács’a göre Dostoyevski kapitalizmden bütün benliği ile tiksinti duyar fakat sosyalist bir çözümü de aynı tutkuyla reddeder. Onun kapitalizmin gaddarlığına karşı çıkışı safsatacı anti-kapitalist bir romantizme sosyalizmin ve demokrasinin bir eleştirisine dönüşür. Böylece, sosyalizm korkusu kapitalist toplumdaki insanın yalnızlığını tamamlamış olur ancak Dostoyevski’de bu yalnızlığı yazarın panslavcı gizemciliği bir dereceye kadar gizler (Lukacs, 1975, s. 70).

Dostoyevski romanlarının arkeolojik kazı yapıldığında ilk katmanda İsa/Mesih/İncil/Ortodoksluk  vs. yanında hem derinlemesine bir  insan psikolojisi hem de o dönemdeki Rusya’nın siyasi, sosyal ve ruhsal durumunun etkileyici analizleri çıkar.

Varsın Papa Francis, kitapları 170’ten fazla dile çevrilen, milyonlarca baskısı yapılan Dostoyevski’den bir rahip çıkarmaya çalışsın; biz başka bir gözle yine Dostoyevski okuyacağız…

Elbette Dostoyevski romanları üzerine Vladimir İlyiç Lenin’in “Bu çöp için boş vaktim yok”, “Bu bir tür ahlaki kusmadır”, “Kitabını tekrar okuyup bir kenara attım” sözlerini unutmadan.

Dostoyevski, F. M. (2017). Bir Yazarın Günlüğü Çev. Kayhan Yükseler  (Cilt 2). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Dostoyevski, F. M. (1973). Dostoyevski’nin Mektupları Çev. Zeyyad Özalpsan. İstanbul: Ararat Yayınevi.

Lukacs, G. (1975). Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı Çev. Cevat Çapan. İstanbul: Payel.