Diyanet’in raporu ne demek istiyor?

Diyanet’in raporu ne demek istiyor?

01-09-2019 09:12

Daha önce bu ülkede tarikat mensupları domuz bağları ile insanları vahşice katletmedi mi? Tarikat/Cemaat yurtlarında çocuklar tacize tecavüze uğramadı mı? Dışarıdan erkek girer diyerek yangın merdivenleri kapatılan yurtlarda kız çocukları yanarak ölmedi mi?

Bahar Emek

 

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından hazırlanan bir rapor “GİZLİ” ibareli olarak basına yansıdı. Bir kitapçık biçiminde hazırlanan raporun başlığı ise “Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Yönelişler”. Rapor 31 Mart Yerel Seçimleri öncesinde yayılıma giriyor ancak çok da gündeme gelmiyor.

Kitapçığın önsöz kısmında hazırlanma nedeni açıklanıyor: “Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da dini istismar eden Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) eliyle maruz kaldığı ihanet ve darbe girişimi, ülkemizde dernek, cemaat, tarikat veya vakıf adıyla faaliyet yürüten dini yapıların derinlemesine incelenmesini zaruri hale getirmiştir”. Daha açık bir biçimde söylemek gerekirse, düne kadar istedikleri gibi hareket edebilen tarikatlar bugün denetim altına alınmak isteniyor. Raporun devamında bir takım dini örgütlenmeler adeta masaya yatırılıyor. Tek tek cemaatlerin önderliğini yapan kişilerin kısa özgeçmişleri, faaliyet yürüttükleri vakıflar- dernekler, sahip oldukları basın yayın kuruluşları sıralanıyor. İşleyişleri ve öğretileri ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor.

Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa bir süre sonra tarikatların, 1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu sonrasında faaliyetlerini gizlice yürütmek zorunda kaldıklarından, bir mağduriyet edebiyatı ile bahsediliyor. Demokratik yumuşama olarak tanımlanan 1950’lerde Menderes Hükümeti ile birlikte çeşitli dernek ve vakıf adı altında cemaat adı verilen bir örgütlenme biçimiyle faaliyetlerini görünür biçimde gerçekleştirdiklerine de değiniliyor.

Özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında ciddi oranda devlet bürokrasisinde örgütlenen cemaatler, bulundukları konumlarının da yardımıyla mali açıdan büyük kazanımlar elde ettiler. Eğitim kurumları, yurtlar, şirketler, holdingler kuran bu yapılar önü alınamaz bir biçimde büyürken,  sermaye düzeninin bir parçası olarak gerici faaliyetlerini gerçekleştirmeye devam ettiler.

Raporun devamında devlet içindeki cemaat örgütlenmesinin gizli olmasının zorunluluk olduğu, Cumhuriyet’in cemaatleri bir tehdit olarak gördüğü söyleniyor. Devletin din eğitimini –sözde- yasaklaması sebebiyle bu boşluğu doldurmak, toplumun manevi hizmetlerini yürütmek olduğundan bahsediliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı bu kurumları bir yandan eleştirirken bir yandan da topluma hizmet götüren, adeta birer hayır kurumu olarak tanımlıyor.

Türkiye’deki cemaatlerin büyük oranda devlet karşıtı bir söyleme ve anlayışa zemin olmamaya özen gösterdikleri, milli karakterleri olduklarından bahsediliyor. Dahası da var, tarikatların devlet tarafından desteklemesinin önemli olduğunu ve devlette görev alan müntesiplerinin çokluğuyla övündüklerini söylüyor.

Düzen siyasetinin aktörlerinin herhalde hemen hepsinin bir ya da birkaç tarikat lideri ile bir şekilde yan yana geldiklerini, tarikatların öğretilerine sempati duyduklarını ifade eden açıklamalarda bulunduklarını biliyoruz. Özellikle seçim dönemlerinde, cemaatlerle birlikte verilen fotoğrafların, hem o cemaat mensupları tarafından desteklenmek hem de toplum nezdinde cemaatleri meşrulaştırmak anlamına geldiğini de görebiliyoruz.

Raporun sonuç kısmında tarikatların yasal yollarla denetim altına alınması gerektiği öneriliyor. Bunun yanında, Cumhuriyet’in laiklik ilkesiyle çelişen ifadeler kullanılmaktan kaçınılmıyor: “Türkiye’nin bir an önce Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile yasakladığı dini yapıları legalleştirecek çözümler üretmesi ve ancak bu yolla şeffaf ve denetlenebilir yapılar olarak cemaatleri ahlaki/dini sorumluluk alanına döndürmesi bir zaruret haline gelmiştir”.

AKP hükümeti döneminde, bugüne kadar hiç olmadığı kadar güçlenen tarikatlar neden şimdi “denetleniyor”? Toplumsal anlamda bir tehdit oluşturuyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığı ya da konunun muhatabı devlet kurumları neden bu zamana kadar bu tarikatları, cemaatleri, vakıfları, dernekleri denetlemedi? Daha önce bu ülkede tarikat mensupları domuz bağları ile insanları vahşice katletmedi mi? Tarikat/Cemaat yurtlarında çocuklar tacize tecavüze uğramadı mı? Dışarıdan erkek girer diyerek yangın merdivenleri kapatılan yurtlarda kız çocukları yanarak ölmedi mi?

Arkalarında devletin gücü kalmadığında, tarikatlar/cemaatler ayakta kalmakta zorlanacaklar, hatta varlıklarını koruyamayacaklardır. Aynı zamanda, devlete bağımlı olarak büyüyen bu oluşumlar sahip oldukları imkanlar ve sayıları artarak büyüyen pek çok alandaki kadro ve sempatizanlarla, yurtdışı bağlantılarıyla, siyaseten oluşabilecek herhangi bir sorunda kontrolden de çıkabilme potansiyeline sahip oluşumlardır. Bu gibi durumlar da siyasi iktidarı rahatsız edecek ihtimaller arasındadır. Raporun oluşturulma sebebi de bu durumu açıkça gösteriyor. Düzen siyasetinin baş aktörü olan Erdoğan, bugün bazı tarikat/cemaatlerden rahatsız. FETÖ krizini atlatamamış bir siyasi iktidarın bu rahatsızlığı anlaşılabilir ancak raporda adı geçen ve geçmeyen cemaatleri denetleyecek olan kurum Diyanet İşleri Başkanlığı mıdır? 100 binlerin üzerinde olan kadrosuyla adeta bir cemaate dönüşen, iktidarın gölgesinden çıkamayan, skandal açıklamalarıyla her geçen gün toplum önünde daha da itibarsızlaşan bu kurum kendi kadrolarını bile denetleyememektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı cemaatleri değerlendirmişken kendi adına da bir rapor hazırlayabilir mi?