Böyle olur TRT'nin 'felsefeci'si: Türksen Müslümanlığın şartlarını benimsemek zorundasın

TRT 2'de "felsefe söyleşileri" üzerine program yapan Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı "Türk olmak için Müslüman olmak lazım", "İnsan hakları, hayvan hakları, demokrasi vd… Bunlar lüzumsuz şeyler." gibi akıl ve çağ dışı görüşleriyle biliniyor.

Böyle olur TRT'nin 'felsefeci'si: Türksen Müslümanlığın şartlarını benimsemek zorundasın

2010 yılında yayın hayatına son verilen ancak bu yıl Şubat ayında yeniden faaliyete geçirilen TRT 2’nin ekranlarında “Teoman Duralı ile Felsefe Söyleşileri” isimli bir program yayınlanıyor.

Programın sunucusu Prof. Dr. Teoman Duralı ise dinsel referansları felsefi açıklamaların parçası haline getirmesiyle ve laikliği karşısına alan bilim ve akıl dışı görüşleriyle tanınıyor.

Duralı’nın zihniyetini anlamak için kendisiyle daha önce yapılmış söyleşilerden bazı bölümleri Manifesto okurlarıyla paylaşmak istedik. Prof. Dr. Duralı, Gerçek Hayat isimli sitede yayınlanan ve kendi internet sitesinde yer alan 9 Ocak 2017 tarihli söyleşide “aidiyet” konusuyla ilgili konuşurken “Türk olmak için Müslüman olmak lazım.” diyor. Duralı devamla “Ben burada yaşıyorsam ve Türk isem, Müslümanlığın medeniyetini ve aynı zamanda şartlarını benimsemek zorundayım. Tekrar ediyorum, inanırım inanmam, o benim bileceğim iş ama bu medeniyetin renklerini reddediyorsam, burada yaşayamam.” ifadelerini kullanıyor.

İşte sitede yer alan söyleşideki o bölüm:

Aidiyet sorunu bugünün de en çok düşünülen konuları arasında. Aidiyetimizi nerede aramalıyız?

Nereye ait olduğumuzu bilmiyoruz. Avrupalıyız diyenler kendilerini aldatıyorlar. Avrupalı değiliz. Avrupalının nirengi noktaları, bizde asla yok. Türk olmak için Müslüman olmak lazım. Ama inanırsınız, ama inanmazsınız, o ayrı bir konu. Kimse kimseyi şu dine bu dine inanmak yolunda zorlayamaz. Telkinde bulunamaz. Kuran’da Allah Resulüne “Söyle onlara siz kendi dininizde ben kendi dinimdeyim” der. Bu söylediğim toplum, millet kimliğimizle ilgili bir şey değildir. Ben burada yaşıyorsam ve Türk isem, Müslümanlığın medeniyetini ve aynı zamanda şartlarını benimsemek zorundayım. Tekrar ediyorum, inanırım inanmam, o benim bileceğim iş ama bu medeniyetin renklerini reddediyorsam, burada yaşayamam. Aynı şey Avrupalı için de geçerlidir. Avrupalı olmak demek, Hıristiyan olmak demektir. Önce bunu kabul edersiniz. Ondan sonra o Hıristiyanlığın renkleri vardır, onlar ayrılır. O renk Fransa’da ayrıdır, İtalya’da ayrıdır, İngiltere’de ayrıdır. O değişir ama Avrupalılığın değerlerinin temelinde Hıristiyanlık yatar. Hıristiyanlığı reddedebilirsiniz, Nietzsche gibi Tanrıyı da reddedebilirsiniz ama eninde sonunda Hıristiyan medeniyetinin çarklarından geçmişsinizdir. Nietzsche Hindu değildir, Budist değildir, Müslüman da değildir. O bakımdan, Hıristiyan olmadıkça Türk Avrupalı değildir. Hıristiyan olması yeter mi? Yetmez. Din değiştirsek de, vaftiz olsak da olmaz. Çünkü onun tarihi bir süreci var. O tarih sürecinden geçmedik.

“İNSAN HAKLARI, HAYVAN HAKLARI LÜZUMSUZ ŞEYLER…”

Türk olmak için Müslümanlık şartı(!) koyan Prof. Dr. Duralı, İlim Cephesi isimli sitede 1 Haziran 2016 tarihinde yayınlanmış söyleşisinde de “hayvan hakları”, “insan hakları”, “demokrasi” gibi kavramları “lüzumsuz şeyler” diye niteliyor.

Sitedeki ilgili bölüm şöyle:

Şaban Teoman Duralı: İşleyişle ilgili arıza zamanla fikirle ilgili arızayı beraberinde getirir. Yani biz felsefeden yola çıktık… Felsefenin de başı akıldır ve aklın da emrettiği ilk şey disiplindir… Vahdetten çokluğa geçtiğiniz ölçüde o disiplini bozuyorsunuz. Çok başlı olmaya başlıyorsunuz… Her kafadan bir ses çıkıyor… İlk başta söylenen ve sahih olan unutuluyor. Mesela ben eski el yazmalarını gördüm… Fârâbî üzerine şerh üstüne şerh, tefsir üstüne tefsir yapılmış. Sayfaya bakıyorsunuz her tarafta derkenar… “Farabî nerede?” demekten kendinizi alamıyorsunuz… Peki Fârâbî ne demiş?… Ortada yok… Kaybolmuş… Yorumlar… Yorumlar… Derken aslı kaybediyorsunuz.

Ebubekir Sifil: O zaman felsefenin de başına aynı şey gelmiş.

Teoman Duralı: Aynen öyle… Ona geliyorum şimdi… İlk başta dışarıdan gelen etkilere karşı İslam’ı savunma babından konuları açmanız lazım. Çünkü Allah’tan gelen tebliği insanların anlamasına açık kılmak gerekiyor. Bir elektrik santralini düşünürsek, elektrik santralinin ürettiği enerjiyi olduğu gibi evlere veremezsiniz; ortalığı yakarsınız; Trafo istasyonları vardır, bunlar dağıtır/indirir… İndirme merkezleridir bunlar. İşte o, akıldır. Akıl İslam’da tamamıyla dinî bir terimdir. Bu, diğer dinlerde de mesela Hıristiyanlıkta da böyleydi. Akıl dinî bir terimdir. Ondan sonra yeniçağda, bilhassa insancılık/hümnizmada aklın Allah’a giden kablosu kesildi… Akıl kendi başına bir merci oldu… Hakikati kendinden menkul bir şey. Halbuki aklın hakikati Allah’tadır… Fakat kabloyu kesince akıl kendi başına –sümme hâşâ- tanrı durumuna gelmiştir. Ve buradan, yeni-çağda akılcılıklar çıktı. Bizim bugün burada yaptığımız da, Türkiye’de yapılan da yeniçağ Avrupa’sında çıkanın kötü bir taklididir. Akıl tek başına bir şey halletmiyor. Bunu, başta peygamber olmak üzere belli bir takım salahiyetli insanlar ayarlıyorlar. Peygamberden sonra, hakîm dediğimiz filozoflar, peygamberin bildirdiklerini çağın tabii ve ictimaî şartlarıyla bağdaştırıyorlar… İctihad dediğimiz hadise. Sizin her çağda bu türlü ictihada ihtiyacınız var. Çünkü zamanın ihtiyaçları ve zaruretleri/zorunlulukları değişiyor… Mesela bu gün burada bir “İnsan hakları”, “hayvan hakları”, “demokrasi” vd… Bunlar lüzumsuz şeyler. Adalet diye bir kavram var. Tarifi de muhtevası da kesin ve sarih bir kavramdır.

ATEİZMİ BÖYLE “ÇÖKERTTİ”: ‘ALLAH YOKTUR’ DEYİNCE ZATEN KABUL ETMİŞ OLUYORUM

TRT’nin “felsefe”cisi, ateizm ve ateist felsefe ile ilgili de hayli orjinal (!) yorumlar getiriyor. “Ateist felsefe mantıksızdır.” buyuran Duralı, bunu da ““Allah yoktur” dediğimde zaten Allah’ı kabul etmiş oluyorum. “Birisi bana Ebubekir bey nerede” diyor ve ben de “yoktur” diyorum… Ebubekir bey var olmalı ki ben “yok” diyorum. Bir şey yoksa ondan bahsedemeyiz.” ifadeleriyle açıklıyor.

Duralı’nın yine İlim Cephesi isimli sitede yer alan söyleşisindeki o bölüm de şöyle:

Ebubekir Sifil: Ateist felsefe ya da ateistlerin yaptığı felsefe?

Teoman Duralı: Ateist felsefe mantıksızdır. Çünkü “Allah yoktur” dediğimde zaten Allah’ı kabul etmiş oluyorum. “Birisi bana Ebubekir bey nerede” diyor ve ben de “yoktur” diyorum… Ebubekir bey var olmalı ki ben “yok” diyorum. Bir şey yoksa ondan bahsedemeyiz.

Ebubekir Sifil: Var olduğu iddia edilen bir şeyse?

Teoman Duralı: Var olduğu iddia edilen bir şey de olamaz çünkü var ki Ebubekir’den bahsediyorum. Ebubekir beyi anmam, müsbet veya menfi manadadır… Vardır-yoktur manasında… Anıyor olmam Ebubekir beyin varlığının kanıtıdır. “Allah yoktur” dediğimde bu, “Allah var ki anıyorum ama inkâr ediyorum” anlamına gelir. Buradaki inkâr, psikolojik bir şey… Ontolojik bir hadise değil. Meallerden hareketle Kur’ân’ı anladığını söyleyen kimse halt etmiştir. Ama Kur’ân’ı anlamak bir ihsandır…