Bir “gulag” balonu daha patladı!

İşte böyle, elinde belge olan bir antikomünist tarihçi, para kazanmak için yalan söyleyen bir antikomünist sahtekarı deşifre etti. Böylece Stalin’e ve SSCB’ye iftira eden bir alçak daha deşifre edilmiş oldu. Darısı öteki alçakların başına.

Candan Badem

 

Emperyalizmin ve eski sosyalist ülkelerde kamu mülkiyetini yağmalamış olan hırsız oligarşinin kurdukları sömürü ve yağma düzenlerini gizlemek için ellerindeki tekelci medya aracılığıyla haftada 7 gün, günde 24 saat boyunca sosyalizme karşı yürüttükleri yalan propagandasının popüler temalarından biri gulag’tır. GULAG aslında bir kısaltma ve Sovyet ceza kampları idaresi demek ancak Nazi propaganda bakanı Göbbels’in manevi mirasçıları olan bugünkü antikomünist propaganda makinesinin aparatçikleri bu sözcüğe dünyanın en iğrenç cezaevleri anlamını veriyorlar. Antisovyetik, antikomünist yasaların ve propagandanın en şiddetli olduğu ülkelerden biri de Çek Cumhuriyeti. Nitekim bu ülkede Totaliter Rejimleri İnceleme Enstitüsü adında bir devlet enstitüsü de var. (Liberal ideologlar totaliter rejimler diyerek faşizm ve komünizmi eşitliyorlar). Ancak geçenlerde ilginç bir şey oldu: Bu enstitüde çalışan ve doğal olarak antikomünist olan tarihçi Adam Hradilek, ülkenin en tanınmış “gulag mağduru” olan Vera Sosnarova’nın gerçekte hiçbir zaman gulag’da bulunmadığını kanıtladı!

1931 doğumlu Vera Sosnarova, 2002 yılından beri güya “gulag”da çekmiş olduğu işkenceleri ve tecavüzleri kanal kanal, üniversite üniversite dolaşarak anlatıyor ve Krvavé Jahody (Kanlı Çilek) adlı kitabını satıyordu. Anlattığı hikayeye göre, Mayıs 1945’te Kızılordu Brno kentine girince Sovyet idaresi Vera’yı, dokuz yaşındaki kızkardeşi Nada’yı ve anneleri Ljuba’yı Sibirya’ya sürgüne göndermişti. Yolda “Moğol” muhafızlar iki kızkardeşe de defalarca tecavüz etmişti. Anneleri üç ay içinde ölmüştü. Vera ve Nada ise günde 12 saat odun kesiyorlar, geceleri de tecavüze uğruyorlardı. İki kız kardeş sekiz yıl çalışma kamplarında, on iki yılda fabrikalarda, madenlerde ve balıkçı teknesinde çalışmışlardı. Kamplarda bazı insanları bir ambara doldurup canlı canlı yakıyorlardı. Mahpuslara insan eti yediriyorlardı. Buna benzer akla gelmez vahşetlere tanık olmuşlardı. Nihayet 1961’de bir kolhozcu ile tanışmışlar ve onun yardımıyla 1964’te Çekoslovakya’ya dönmüşlerdi. 34 yaşındaki Vera o sırada 37 kilo geliyordu. Çekoslovakya’da da polis gözetiminde kalmışlar, geçmişlerini hiçbir zaman açıklamayacakları konusunda her ay karakola gidip imza vermişlerdi. Açıklarlarsa SSCB’ye geri gönderilmekten korkmuşlardı. 2002 yılında Çek parlamentosu “gulag mağdurlarına” tazminat ödeyen bir yasa kabul edince Vera da yetkililere başvurmuş ancak durumunu kanıtlayacak bir belge bulamadığı için kendi durumunda 3 milyon crown eden tazminatı alamamıştı. İtalya’ya göç etmiş olan kardeşi Nada da bir daha asla Çek Cumhuriyetine ayak basmamaya yemin ettiği için ülkeye gelip ifade vermemişti. 2018 yılında bazı Çek milletvekilleri Vera Sosnarova’ya kahramanlık madalyası verilmesini dahi önermişti. Bkz. https://www.memoryofnations.eu/en/sosnarova-vera-1931

Aslında Vera Sosnarova’nın güya gulag’da başına gelen şu korkunç zulmü işin içine para ödülü girinceye dek yani 2002 yılına dek açıklamamış olması bile yalan söylediğinin yeterli bir kanıtıydı ancak antikomünist propagandanın aptallaştırdığı yığınlar yalana teşne olmuşlardı, o yüzden Sosnarova’nın yalanlarına kolayca kandılar. Sosnarova tazminat alamasa da bütün basının gözdesi olmuş, çeşitli vakıflardan yardım almış ve 18 yıl boyunca her yerde konuşmaya çağrılmıştı. Yazdığı Kanlı Çilek, Soljenitsın’ın Gulag Takımadaları‘nın Çek versiyonu olmuştu. Böylece Vera bu süre içinde epey zengin olmuştu. Oligarşik medya ve sözde akademisyenler, Sosnarova’nın anlattıklarına itiraz etmeye kalkan solcuları veya şüphecileri anında “Stalinist rejimin suç ortakları” diyerek damgalıyorlardı. Fakat gerçekler sonunda ortaya çıktı. Adam Hradilek’in bulduğu belgelere göre Vera’nın annesi Brno’da Alman işgali sırasında komşusunu Gestapo’ya ihbar etmişti ve Sovyet askerleri gelince gönüllü olarak SSCB’ye gitmişti, çünkü komşularının intikam almasından korkmuştu. Yine Rusya devlet arşivlerinden çıkan belgelere göre Vera Sosnarova, SSCB’de liseyi bitirmişti, ardından Urallarda metalurji kombinasında çalışmış ve 1947’den başlayarak 1964’te Çekoslovakya’ya dönünceye dek Nijniy Tagil’de (Sverdlovsk oblastında) kalorifer kazanı fabrikasında çalışmıştı. Gulag listelerinde adı geçmiyordu. Gradilek ayrıca SSCB’deki Çek mahpusların en son 1955’te salıverildiğini ve ülkelerine gönderildiğini belirterek Sosnarova’nın 1964’e dek mahpus kalmasının da mümkün olmadığını belirtiyor. Gradilek, Sonarova’nın söylediği hemen her şeyin yalan olduğunu söylüyor. (Gradilek’in Çekçe makalesi çalıştığı enstitünün web sitesinde şurada: https://www.ustrcr.cz/wp-content/uploads/2019/07/PD-2-19_Neskutecny-pribeh-Very-Sosnarove.pdf?fbclid=IwAR0yhTIpPYF7vXbPKkRmT4aY5qRzduoDy4i-iLgmF1vzqgMf-viQnjtQtkI )

İşte böyle, elinde belge olan bir antikomünist tarihçi, para kazanmak için yalan söyleyen bir antikomünist sahtekarı deşifre etti. Böylece Stalin’e ve SSCB’ye iftira eden bir alçak daha deşifre edilmiş oldu. Darısı öteki alçakların başına.