Bilimin önündeki engeller

Yeni çalışma kuralları gerektiği gün gibi ortada çünkü eski kurallarla bilim yürümüyor.  Ancak bilimsel paradigma değişimi her zaman toplumsal paradigma değişimiyle paralel gitmiştir, tıpkı Bacon’ın zamanındaki gibi.

Prof. Dr. İzge Günal

Bilim yapmak zor bir iştir, önünüze hep engeller çıkar. Hele az gelişmiş bir ülkedeyseniz bu engeller katmerlidir. Öncelikle kaynak yetersizliği sorunu vardır, asla büyük bir araştırma projesine başlayamazsınız çünkü bunu ne kurumunuz finanse eder, ne de bilimi desteklemek için kurulmuş ulusal yapılar. Evet, kaynaklar kısıtlı ama var olanın dağıtılması da sıkıntılıdır; kaynağın başındaki kişiye yakın olanlar daha fazla destek alırlar. Bu yakınlık kişisel de olabilir, politik de; genellikle ikisi bir aradadır.

Diğer yandan bilgi üretmesi gereken kurumlarda, sözgelimi üniversitelerde, bilimsel bir ortam yoktur. Bu nokta gerçekten önemli, çünkü her bilim üreten kişinin yakınında kesinlikle başka bilimcilerin olması gerekir. Yaşamın her yerinde; yemekte, derste veya dinlenirken bilimin konuşulduğu ortamlarda bilgi üretilir. Elbette bu çevre işi daha da genişletilebilir.

Buraya kadar yazdıklarım herkesin bildiği, çeşitli örnekler verebileceği ve çok fazla da tartışılmayan konulardır. Şöyle söyleyeyim, kaynakları dağıtanlar, kaynaklardan herkesten fazla pay alanlar, hatta çevrelerindeki bilgi üretimini engelleyenler bile üç aşağı beş yukarı bunları söyleyecektir.

Bu noktada elbette akla şöyle bir soru geliyor: Sayılan sorunlardan görece uzak yerlerde, yani kaynak sorunu olmayan ve bilimsel bir ortamın yaratıldığı, örneğin kimi Avrupa ülkelerinde, her şey yolunda mı? Gerek bilgi üretimindeki geçmişe oranla kısırlaşmaları, gerekse kendi yazdıklarına bakılırsa oralarda da sıkıntı var.

Bu durumda sorunu başka yerlerde de aramak gerekiyor. Kişisel düşüncem, bilimin kendisi için koyduğu kuralların artık kendisini engellemeye başladığı yönünde. Bu kuralları ilk ortaya koyan kişi, biliyorsunuz, Francis Bacon. Cemal Yıldırım’a göre Bacon, “bilinen anlamda bir bilim adamı olmaktan çok, kendisine özgü yaklaşımıyla bir bilim yorumcusu, öngördüğü bilgi dünyasını kurma misyonuyla tabuları kırma savaşımı veren bir düşünürdü”. Gerçekten de, Bacon hiçbir buluş yapmamıştır. Ancak üstün bir gözlem gücü ve felsefi yaklaşım ile kendisine özgü tümevarım yöntemini geliştirmiş ve deneysel araştırma stratejisinin ana hatlarını ortaya koymuştur. Yaptıkları sözcüğün tam anlamıyla bilimsel bir devrimdi. Aslında o yıllar toplumsal değişim açısından da hareketli bir dönemdi. Bacon, o güne dek geçerli olan Aristotelesçi paradigmayı yıkmış ve çağdaş bilimin, pozitivist yaklaşımın temellerini atmıştı. Koyduğu ilkeler genel olarak geçerliliğini korumakla birlikte1, zaman içerisinde, doğal olarak, değişikliklere uğramıştır. Ancak bu kurallar artık, dediğim gibi, ayak bağı olmaya başladı.

Örneğin, kimi çalışmaları dört ayrı “faz”da yapma zorunluluğu vardır. Burada ayrıntısına girmek istemiyorum ama artık koşullar bu faz silsilesini takip etmeyi gereksiz hale getirmektedir. Örneğin bilgisayar simülasyonları bunun nedenleri arasında sayılabilir. Başka bir kural da, örneğin, çalışmaları belirli sayıda denekle gerçekleştirme kuralıdır; çalışmalarda önce “power” hesaplanır ve denek sayısı bulunur. Kimi zaman bu sayıya ulaşmak neredeyse olanaksızdır. Benzer başka bir çalışmayla birleştirmek istendiğinde ise bir tür “elmalarla armutlar toplanamaz” kuralı çıkar.  Eğer bu kurallara uymazsanız çalışmanızın sonuçlarını ciddi bir yerde yayınlayamazsınız.

Örnekler çoğaltılabilir ama görünen o ki artık yine paradigmanın da sonuna geldik. Yeni çalışma kuralları gerektiği gün gibi ortada çünkü eski kurallarla bilim yürümüyor.  Ancak bilimsel paradigma değişimi her zaman toplumsal paradigma değişimiyle paralel gitmiştir, tıpkı Bacon’ın zamanındaki gibi. Demek istediğim, bilimsel gelişme, artık sadece bilim insanlarına bağlı değildir, başkalarının da sorumluluğu var.

 

1 http://haber.sol.org.tr/blog/bilimin-izleri/izge-gunal/baconin-yontemi-125697