Aşı karşıtlığı ve gericilik

Eğer gericileşmeye karar verdiyseniz, önce aşı karşıtı olun, sonra istediğiniz gibi kendinizi tanımlayabilirsiniz.

İzge Günal

Bir süredir bilim karşıtlığının ifadesi değişikliğe uğramış gibi. Biliyorsunuz her türlü gericilik kendisine teorik bir zemin açabilmek için bir biçimde bilime karşı bir şeyler söyleme zorunluluğu duyar. Bu şekilde tarih boyu iki bilimsel kuram sıklıkla hedef alınmıştır. Birincisi, Kopernik’in güneş sistemini tanımlayarak, evrenin merkezinden çıkardığı dünyanın sıradan, küçük bir gezegen olduğunu göstermesi; diğeri ise Darwin’in insanın konumunu aşağı çekerek hayvanlar dünyasına indirgemesi. Her iki kuram da ilk ortaya atıldıklarında dinci gericiliğin saldırısına uğramıştı. Aslında her türlü bilimsel gelişme bilinmeyenle ilgili alanı daralttığı için dini düşüncelerle çatışır, çünkü din kavramı bilinmeyenler üzerine kuruludur. Bilinenin artması, bilinmeyenin alanını daraltır.  Kopernik ve Darwin’in kuramları ise sadece dinsel alanı daraltmıyor, doğrudan kutsal kitaplarda yazanlarla çelişiyordu.

Günümüzde bilim karşıtlığı stratejik olarak evrim kuramına saldırıya devam etmekle birlikte (neyse ki Kopernik bir süredir rahat), taktik olarak aşı karşıtlığı olarak kendisini göstermektedir. Zaten bir kavram olarak aşılama doğrudan evrim kuramıyla bağlantılıdır. Ancak bu karşıtlığın iki farklı, daha doğrusu güneş sistemi ve evrim kuramından ayıran, yönü vardır:

Birincisi, aşı karşıtlığının toplum üzerindeki zararlı etkileri çok kısa bir sürede görülür. Aşılama, her yıl milyonlarca ölümü önlemekte, hastalıkların oluşturacağı sakatlıkları engellemektedir. Gerek Türkiye’de, gerekse dünyada çeşitli nedenlerle aşı programlarının aksamasına bağlı olarak bir süredir görülmeyen hastalıklar yeniden ortaya çıkmış ve ölümlere neden olmaktadır.  Şunu söylemeliyim ki, aşılama, tıptaki en önemli gelişmelerden birisidir. Bağışıklanmanın bir kavram olarak öneminin yanı sıra, 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Konvansiyonu’nun belirttiği gibi temel insan hakları arasında sayılmaktadır.

İkincisi, Kopernik ve Darwin’in kuramlarına dinci gericiler karşı çıkarken, aşı karşıtlığı daha geniş bir kesimden taraftar bulmaktadır. Elbette başta dinci gericiler gelmektedir; aşıların içinde domuzdan elde edilen katkı maddeleri olduğu gerekçesi ile. Biliyorsunuz, Cumhuriyet’in en önemli başarılarından biri aşılama ve bulaşıcı hastalıklarla mücadelede olmuştur. Türkiye, Kurtuluş Savaşı yıllarından başlayarak kendi aşısını üretmeye başlamış ve Cumhuriyetle birlikte de sistematik hale getirmiştir. İşte tüm Cumhuriyet karşıtları aşı uygulamasını bir “zorlama”, olarak nitelendirip aşı karşıtlığı korosuna katılmıştır. Aşı karşıtlığını aşı üreten şirket karşıtlığı ile birleştirip, aşıların önlediği hastalıkların tedavisi için harcanan paranın kime gittiğini düşünmeyen “kapitalizm karşıtları”, hastalıkların artmasıyla tedavi giderlerinden nemalanan kapitalizm yanlıları, aşıların otizme yol açtığını söyleyen “çok bilenler”, çocuklarını aşılatmamayı kendi özgürlükleri gibi gören “liberaller”, “aşılama ile kısırlaştırılıyoruz, soyumuz tehlikede” diyen paranoyaklar aşı karşıtlığında tam bir ittifak içindedirler. Yani, eğer gericileşmeye karar verdiyseniz, önce aşı karşıtı olun, sonra istediğiniz gibi kendinizi tanımlayabilirsiniz. Zaten Anayasa Mahkemesi de “yasallık unsuru bulunmadan ebeveynlerin rızası olmaksızın sağlık tedbiri yolu ile çocuğa aşı yapılması Anayasa’nın 17. maddesine aykırıdır” diyerek tüm aşı karşıtlarına yasal destek de vermiştir.

Şunu da eklemem gerekiyor, aşı karşıtlığı sadece Türkiye’ye özgü değil; dünyanın hemen her yerinde rastlanıyor. Örneğin Trump’ın yakın çevresinden çıkan “bizi sağlıklı kıldığı ve kanserle mücadele etmemizi sağladığı için çocuk hastalıklarını geri getirmemiz gerekir” düşüncesi, durumun her yerde aynı olduğunu gösteriyor.

Türk Tabipleri Birliği’nin dediği gibi, “Bizler biliyoruz ki; anne babalar, çocukluk çağı aşıları konusunda karar verirken kendi sağlıkları değil, çocuklarımızın sağlığını koruma konusunda karar vermektedir. Çocuklar üzerlerinde hak iddia edebileceğimiz nesneler değildir. Çocuklarımız; haklarına saygı duymamız, korumamız, yüksek yararını gözetmemiz gereken “insanlar”dır”. Başka ne denilebilir ki?