ANAP’laşan CHP

Nasıl ki geçmişte CHP’nin çarşaf açılımına tepki gösterenler ya da siyasal İslam’la mücadele edenler açısından bugün siyasal İslam’ın en önemli bayrağı olan türban “normalleştiyse” ve CHP lanse ettiği türbanlı adayları ile çıkış arıyorsa, Türkiye solu açısından da AKP’ye karşı mücadele adı altında ANAP’laşan CHP’nin geldiği nokta görünmez hale gelmektedir.

AKP ile MHP ittifakının Türkiye sermaye düzeninin sağında boşluk bırakmadığı ayrı bir tartışma konusu olarak ortaya atılabilir. Bununla birlikte CHP’nin alanı daralsa da hala solu temsil ettiğini söyleyenler çıkabilir.

Ancak Türkiye’de özellikle son yıllarda yaşadığımız ve örneğin Gezi direnişinin yarattığı sol atmosferi yok etmek istercesine ortaya çıkan toptan sağa kayışın günümüzdeki en önemli aktörü CHP olmuş durumda.

Yerel seçimler sürecinde yaşananlar da bunun en önemli belirteçleri olarak görülmelidir. ANAP ve Özal zihniyeti geçmişte ülkemize neleri soktu ve ne gibi başlıklarda sermaye politikalarının, gericiliğin ya da işbirlikçiliğin örneklerini verdiyse CHP bugün benzeri bir misyona soyunmuş durumda.

Türkiye’de geleneksel sağın çeşitli bölmelerinin tasfiyesi ya da başkalaşım geçirmesi, FETÖ’nün tasfiyesi gibi başlıklar sermaye iktidarının siyasal düzlemindeki bloklaşmayı parçalı hale getirdi. Bu durum aleni bir gerçek. Ancak bununla birlikte gerek sermaye devletinin gerekse burjuvazinin Türk İslam sentezinin güncellenmiş biçimi olan AKP-MHP bloğu ile sorun yaşadığını söylemek mümkün değil. Hatta biraz daha ileri gidelim. Ordu, yargı ve bürokrasi de tamamen bu üçgenin bir parçası halindedir.

Bu noktada sermaye düzeninin en has aktörlerinden biri olan CHP’nin bu tablodan dışlanmış olduğunu ve kenara itildiğini düşünmek için Türkiye tarihini bilmemek gerekir. Ana muhalefet partisi pozisyonundaki CHP, bugün kurduğu ittifaklar, siyaset yapma tarzı ve yerel seçimlerdeki performansı ile benzeştirmemiz gerekirse ANAP’laşma eğilimindedir.

Spekülatif olacağını bilerek bugün ANAP diye bir parti olsaydı ve örneğin Meclis’te temsil edilseydi AKP-MHP bloğunun bir parçası olabileceğini ya da böyle bir olasılığı tereddütsüz ifade edebiliriz. Ancak siyaset doğal olarak spekülasyonlar üzerinden şekillenmiyor, tarih de düz bir çizgi üzerinden ilerlemiyor. Burjuva siyaseti düzleminde aktörlerin yer ya da misyon değiştirmesi ise sınıf mücadeleleri bağlamında anlam kazanabiliyor.

O yüzden bugün gündelik siyasi tartışmaları ve birbirleri ile olan laf atışmalarını bir kenara koyarak yerel seçim düzleminde CHP adaylarının umut olarak gösterilmesinin sınırı olduğunu ortaya koymamız gerekmektedir.

ANAP’laşan CHP, Meclis’te ya da hayatın başka alanlarında artık sermaye düzeninin dışında kalmış görüntüsüyle en büyük desteği verir hale gelmiştir. Bunun oluşmasında özellikle son on yıldır adım adım bu yola girilmesinde yaşananlar akıldan çıkarılmamalıdır. Çarşafa takılan CHP rozeti, Ekmeleddin vakası, 2014 yerel seçiminde sağ ve patron adaylar, milletvekillerinin dokunulmazlığı konusunda CHP’nin pozisyonu, başkanlık referandumunun hemen ardından yapılan U dönüşü, 24 Haziran seçimlerinde faşist İyi Parti, sağcı Demokrat Parti ve İslamcı Saadet Partisi ile yapılan sağ ittifak, Abdullah Gül’ü başkan adayı gösterme arayışı gibi örnekler ifade etmeye çalıştığımız şeyin en temel göstergeleridir.

Bunların üzerine piyasacılık, rantçılık, emperyalizm ile ilişkiler gibi başlıkları eklediğinizde ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Turgut Özal ve hempaları İslamcılığın, piyasacılığın ve emperyalizm işbirlikçiliğinin en önemli aktörleriydi.

Şimdi bugün iktidar partileri Turgut Özal ve ANAP çizgisinin ekonomik-siyasi-ideolojik devamcılığını ve temsilciliğini sadık bir şekilde sürdürürken, “inançlı ya da sağ görüşlü yurttaşların oyunu almak adına” CHP sağa doğru açılmakta, düzen siyasetinin en büyük destekçisi pozisyonu sağlamlaştırmaktadır. Bunun yapılmasının kilit aktörünün ise Türkiye’deki geleneksel sağ tabana açılan kapılardan biri olan faşist İyi Parti olması ise manidar görülmelidir.

Nasıl ki geçmişte CHP’nin çarşaf açılımına tepki gösterenler ya da siyasal İslam’la mücadele edenler açısından bugün siyasal İslam’ın en önemli bayrağı olan türban “normalleştiyse” ve CHP lanse ettiği türbanlı adayları ile çıkış arıyorsa, Türkiye solu açısından da AKP’ye karşı mücadele adı altında ANAP’laşan CHP’nin geldiği nokta görünmez hale gelmektedir.

Liberalizmin, Türkiye siyaseti ve toplumu üzerinde yarattığı etkiler açısından önemli bir örnek olarak görülmesi gereken bu başlıklar CHP’nin belediye başkan adaylarında, sağcılar ile yapılan Millet İttifakı’nda, sağın sağla, rantçının rantçıyla, betoncunun betoncuyla yenilebileceği ya da geriletilebileceği düşüncesinde cisimleşmiştir.

O yüzden halkımız, ilericiler, gençler ve aydınların bakacağı nokta “yağma yok, sosyalizm var” diyenleri tarafına bakmalı, daha önce bu köşeden birden fazla kere yazdığımız üzere toplumun karşısına büyük bir cesaretle çıkan bağımsız komünist adayların sesine kulak verilmelidir.