Akit ‘yeni parti’yi eleştireyim derken sırları döktü

"2002’de AK parti iktidara geldiği ilk yıllarda söylenilen, “Eşi başörtülü çocuk” muhabbetini, haydi bir kenara bırakalım.."

Akit ‘yeni parti’yi eleştireyim derken sırları döktü
Haber Merkezi

AKP’li Akit gazetesi yeni parti iddialarıyla gündeme gelen Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül ve Beşir Atalay’ı eleştirmek isterken, AKP’nin sırlarını da ortaya döktü.

Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, “Babacan, Atalay, Davutoğlu, Gül.. Dün kötüydüler bugün kurtarıcı!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Karahasanoğlu, ‘yeni parti’ iddialarıyla gündeme gelen isimlerin ‘sır’larını tek tek ifşa ettiği yazısında AKP’nin sırlarını da ifşa etmiş oldu.

Akit yazarı, Ali Babacan ile ilgili kaleme aldığı bölümde, “2002’de AK parti iktidara geldiği ilk yıllarda söylenilen, “Eşi başörtülü çocuk” muhabbetini, haydi bir kenara bırakalım..” ifadelerine yer verdi. Karahasanoğlu şöyle devam etti:

““Yurtdışından para bulmak ülkeye bir şey kazandırmaz. O para sahipleri, yüksek oranda kâr ettikleri için bugün geliyor.. Yarın kâr etmediklerini gördükleri an, gideceklerdir. Arkasından da ülkede büyük bir yıkım bırakacaklardır” şeklindeki klasik söylem ile, Ali Babacan’ın ekonomi uygulamaları, bu ülkede yıllarca eleştirildi..”

ŞECAAT ARZ EDERKEN…

“Sanırsınız, ülke, yüzyıldır bu arkadaşları bekliyor..” diyerek başladığı eleştiri satırlarına “Kendinizi böyle fasulyadan nimet olarak görmeyin..” ifadelerini ekleyen Karahasanoğlu’nun yazısından bir bölüm şöyle:

“Şunun şurasında, birkaç yıl öncesine kadar kiminiz bakan, kiminiz başbakan yardımcısı, biriniz de başbakan idiniz..

O günlerden biz biliriz sizleri..

Bugünlerde sizin yelkenlerinize bol rüzgar üfüren dış mahallenin borazanları da, o günlerden tanırlar, sizleri..

O günlerde sizler için neler yazdıklarını, neler söylediklerini de çok iyi biliriz..

Siz unutsanız da..”

“Mesela..

Bugünlerde pek kıymetli bir ekonomist olarak takdim edilen Ali Babacan için..

2002’de AK parti iktidara geldiği ilk yıllarda söylenilen, “Eşi başörtülü çocuk” muhabbetini, haydi bir kenara bırakalım..

“Yurtdışından para bulmak ülkeye bir şey kazandırmaz. O para sahipleri, yüksek oranda kâr ettikleri için bugün geliyor.. Yarın kâr etmediklerini gördükleri an, gideceklerdir. Arkasından da ülkede büyük bir yıkım bırakacaklardır” şeklindeki klasik söylem ile, Ali Babacan’ın ekonomi uygulamaları, bu ülkede yıllarca eleştirildi..

“Bu miktardaki cari açık sürdürülemez. Bir gün patlar” dediler..

Biz dahi savunma yaptık..

“Bir gün ABD’den gelen döviz ile..

Yarın İngiltere’den gelen döviz ile..

Bir başka gün Arap ülkelerinden gelen döviz ile..

Ülkeye getirilen para, çeşitlilik kazandırılmış durumda..  5 yıldır, 7 yıldır sürdürüldüğüne göre, kantarın topuzunu kaçırmamak şartı ile, sonraki yıllarda da bu cari açık sürdürülür” dedik..

Ama bugün..

Ülkenin kalkınmasının cari açıkla finanse edilmesinin sürdürülemezliğini hatırlatıp, düne kadar topa tuttukları Ali Babacan, tam da o cari açık cari fazlaya dönüşmeye başladığı dönemde, altın tepsiye konulup, bize sunulmak isteniyor..

Hem de, düne kadar Ali Babacan’a ve ve Ali Babacan üzerinden Tayyip Erdoğan’a, en acımasız hakaretleri yapanlar tarafından..

Şimdi o Ali, babacan bir adam oluvermiş, malum kesimde..

Bir sevgi, bir kıymet, bir hürmet, bir şişirme..

“Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” derler ya..

Ali Babacan da uçmaz ama, dış mahalledekiler onu adeta uçuruyorlar..

O da..

“Affedersiniz arkadaşlar. Düne kadar bana salya sümük saldıranlar siz değil miydiniz? Ne oldu da şimdi beni şişiriyorsunuz” demiyor.

Sormuyor, “Pisliğimde mavi boncuk çıktığını da hatırlamıyorum. Bu sevginiz, bu saygınız nereden kaynaklanıyor!”

O sormayınca..

Dış mahallenin uyanıkları da, U dönüşlerinin gerekçesini söylemeye ihtiyaç duymuyorlar..

“Dün Ali Babacan’ı eleştirirken, ‘bu cari açıkla ülke ilanihaye devam edemez. Bir gün duvara toslar’ derken, bizim derdimiz Ali Babacan değildi.. Ali Babacan’ın yanında olduğu Tayyip Erdoğan idi.. Ali Babacan’a vururken, aslında Tayyip Erdoğan’ı devirmek istiyorduk. Şimdi Ali Babacan’a saygı hürmet gösterirken de.. Derdimiz aslında Ali Babacan’ı kazandırmak falan değil. Yine amacımız, Tayyip Erdoğan’ı devirmek!” demiyorlar..

Sorun sadece Ali Babacan değil..”

ATALAY VE DAVUTOĞLU

“Yeni parti ekseninde ismi geçen hemen her isim, daha üç-dört yıl öncesine kadar, siyasi iktidarın vazgeçilmez isimleri idi..

Mesela?

Beşir Atalay..

Bu Beşir Atalay değil miydi, çözüm süreci gerekçesi ile, yerden yere vurulan..

Bu isim değil miydi, devletin PKK’ya teslim edildiği iddiaları atılırken, bir numaralı sorumlu gösterilen..

Şimdi ne oldu da.. Türkiye’ye PKK’ya teslim etmekle suçlanan Beşir Atalay, yeni parti ile ülkenin kurtarıcıları arasında yer alıyor?

Aynı şeyleri, Ahmet Davutoğlu için de söylemek mümkün..

Dışışleri Bakanlığı koltuğunda oturduğu dönemde, Başbakanlık koltuğunda oturduğu dönemde, eleştirmedikleri yönü kalmayan Ahmet Davutoğlu, şimdi bilge bir siyasetçi gibi gösteriliyor..

Bizim vereceğimiz tek cevap vardır: “Çocuk mu kandırıyorsunuz?”

Ama maalesef..

Başbakanlık koltuğuna oturan bu isimler, adeta çocuk gibiler ki, bu kandırılmaya kollarını açarak koşuyorlar..”

ÇANKAYA’NIN NOTERİ GÜL

“Son ismimiz, Abdullah Gül..

7 yıl bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış Abdullah Gül’e, neler demediler ki.

Kendisinin hiçbir özelliğini tartışmadan, sadece ve sadece eşi başörtülü olduğu için, “Cumhurbaşkanı adayı olamaz” diyenler..

367 skandal kararını Anayasa Mahkemesi’nden çıkartanlar..

Cumhurbaşkanı olduktan sonra da..

“Çankaya’nın noteri” diyerek tahkir edenler..

Şimdi Abdullah Gül’e razı oluyorlarsa..

İnsan birazcık düşünür, “Benim kara kaşıma aşık mı oldu bu laikçiler?”

Öyle ya..

2007’de Abdullah Gül’e karşı çıkanlar..

Tayyip Erdoğan ile birlikte olduğu için kendisine karşı çıkmışlardı..

Bugün eğer Gül, Erdoğan ile birlikte değil ise..

Erdoğan’dan bir oy kapmak için, Gül’e onay veriyorlarsa..

Gül’ün de düşünmesi lazım:

“Bu işin içinde bir iş var ama… Dur bakalım!”

Düşünmesi lazım ama..

İşin içine “ben” girince..

Düşünemiyor insan, işte..

Akıl iflas ediyor..

“Ben oyuna gelmem” deniyor..

“Ben tuzağa düşmem” deniyor..

Siyasi tecrübelerden ders alınmıyor..

İş, halka düşüyor..

Tepedekiler dolduruşa gelse de..

“Ben”likleri ile hareket etseler de..

Şeytan’a uysalar da..

Tabandakiler, “Şeytan”a uymamalılar..

“Şeytan kim ile beraber ise, biz onlardan uzağız” demeliler..”