28 Ekim 1959: Küba Devrimi'nin öncülerinden Camilo Cienfuegos aramızdan ayrıldı

Küba Devrimi'nin önderlerinden Camilo Cienfuegos Gorriarán'ı ölümünün 61'inci yılında saygıyla anıyoruz...

28 Ekim 1959: Küba Devrimi'nin öncülerinden Camilo Cienfuegos aramızdan ayrıldı

Küba Devrimi’ne önderlik etmiş isimlerden biri olan Camilo Cienfuegos, devrimden yalnızca 8 ay sonra talihsiz bir uçak kazasında yaşamını yitirmiştir.

Cienfuegos’u taşıyan Cesna-310 tipi uçak, okyanus üzerinde Camaguey-Havana uçuşunu yaparken kaybolmuş, Küba Devleti’nin tüm birimlerinin günlerce aramalarına rağmen enkazdan bir iz bulunamamıştır.

Henüz 27 yaşında aramızdan ayrılan Camilo Cienfuegos Gorriarán, 1932’nin 6 Şubat’ında Calabazar de Sagua’da dünyaya gelmiştir. 8 yaşındayken Havana’daki Güzel Sanatlar Akademisinde eğitim görmeye başlamış, ancak ailesinin maddi problemleri nedeniyle eğitimine son verilmiştir.

Camilo, daha sonraki yaşlarında, durumun gittikçe kötüleştiği ülkesinde politik gösterilerde yer almaya başlamış ve ABD destekli diktatör Fulgencio Batista’ya karşı mücadelelere katılmıştır. Bu gösterilerden birinde -1955 yılında Küba Halk Kahramanı Antonio Maceo adına düzenlenen protesto yürüyüşünde- bacağından vurulan Camilo, o günkü duygu ve düşüncelerini anlattığı şu sözleriyle Küba için mücadeleye katılmaya da karar vermiş olur:

“Beni öğrenci kliniğine taşıdılar. Orada hayatımın en derin duygularından birini yaşadım. Orada yüzden çok insan bir araya gelmiş bina girişinde toplanmışlardı. Beni havaya kaldırdıklarında alkışlar ve tezahüratlarla eşlik ediyorlardı. Ve öyle bir duyguya kapıldım ki, neredeyse ağlayacaktım. Ve bağırdım: ‘Viva Cuba!’ Şundan kesinlikle emindim, ne pahasına olursa olsun Küba özgür olmalıydı.”

Küba’da Batista’nın polisi tarafından sıkı takibe alınması nedeniyle 1956’de ABD’ye kaçan Camilo, buradan sınır dışı edilince Meksika’ya gelir. Burada Fidel Castro ile tanışır ve Fidel öncülüğünde Küba’ya yapılacak devrimci çıkartmada, yani Meksika’dan Küba’ya 1956 Kasım’ında yola çıkan Granma gemisindeki 82 devrimcinin içinde yer alır. Ancak 2 Aralık 1956 tarihinde Alegria de Pio’da ayak bastıklarında, Batista güçleri tarafından fark edilen devrimcilerin çoğu katledilir. Camilo, Fidel ile birlikte sağ kalan 12 devrimciden biri olur.

12 kişi Sierra Maestra Dağları’na kaçmayı başarırken Camilo ile Fidel bir ay sonra buluşabilmiştir. Burada taarruz hazırlıkları yapan komutanlardan Camilo Cienfuegos’un bölüğü 1958 Aralığında Yaguajay’daki savaşı kazanıp Batista güçlerini teslim almıştır. Camilo’nun bölüğü 31 Aralık 1958 tarihinde ise Santa Clara’da Che’nin bölüğü ile birleşmiş ve Batista ordusunu yeniden bozguna uğratıp teslim olmak zorunda bırakmışlardır. Tarih 1 Ocak 1959’u gösterdiğinde de diğer şehirleri ve özellikle Havana’yı koruyan Santa Clara’nın hakimiyetini kaybetmesi sonucu, Diktatör Batista ülkeden kaçar ve isyan zafere ulaşır.

Ernesto Che Guevara kendi çocuğuna Camilo’nun adını vermiştir. Che, Camilo için şu sözleri söylemiştir:

“Çok az insan girdiği her eylemde kendine özgü kişisel bir iz bırakmayı başarabilmiştir. Camilo’nun O’nu binlerce insan arasından zekası, azmi ve eşsiz özverisi için özel bir konuma seçen halk üzerinde doğal bir zekası vardı. Camilo sadakati bir din gibi uygulamıştı.” (3)

Camilo Guevara ise adını aldığı büyük devrimciyi ölümünden 57 yıl sonra, 2016 Ekim ayında fotoğraf ve resim sergisi nedeniyle geldiği İstanbul’da bir başka talihsizlik (!) üzerine anlatmıştır.

Dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Che’ye ettiği hakaretlerle ilgili ne düşündüğüne ilişkin Hürriyet’ten Çınar Oskay’ın sorularını yanıtlayan Guevara, “Adınız, babanızın arkadaşı, devrim kahramanı Camilo Cienfuegos’tan mı geliyor?” sorusu üzerine şöyle demiştir:

“Evet, Küba’da çok Camilo vardır. Kaderimizi belirleyen, tarihimizin en güçlü karakterlerinden biriydi. Karizmatikti ve gerçek bir halk adamıydı. Tam bir Kübalıydı. Bir uçak kazasında öldü.”

Oskay’ın Havana’da Devrim Müzesi’nde Che ile Camilo’ya ayrılmış bir oda ve ikisini yan yana savaşırken gösteren bir heykel olduğunu hatırlatması ve “Yakın arkadaş mıydılar?” sorusuna ise şöyle yanıt verir Che’nin oğlu:

“Evet, hem de çok. Devrimde de beraber çarpıştılar. Küba’da bağımsızlık mücadeleleri hep ülkenin doğusundan batısına ilerlemiştir. İspanyol sömürgeciler döneminden beri. İşte Fidel (Castro), bu doğudan batıya harekât görevini Camilo ile Che’ye verdi. Sonunda Santa Clara’daki kritik muharebe devrimin yolunu açtı. Camilo şehrin çevresini tuttu, Che kenti işgal etti. Batista güçleri bir daha belini doğrultamadı. Ama dostlukları daha önce, kaçak olarak Küba’ya girdikleri Granma teknesinde başlamış. Bu felakette Camilo elindeki son kutu sütü babamla paylaşmış. O da bunu hiç unutmamış.”

Devrimin henüz başlangıç yılında kayıplara karışan Camilo’nun anısına her 28 Ekim günü anısına Küba’da anma törenleri düzenleniyor, bayraklar yarıya indiriliyor ve okyanusa çiçekler bırakılıyor.