Türkiye ve BRICS

Türkiye, Şangay Beşlisi’nin ardından bu kez bir başka beşli olan BRICS’e de eklemlenme peşinde...

Türkiye, Şangay Beşlisi’nin ardından bu kez bir başka beşli olan BRICS’e de eklemlenme peşinde.

Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip beş üyeye atfen “Dünya beşten büyüktür” demeyi sürdürürken gördüğü her beşliyi de altı yapmak peşinde görünüyor.

“BRICST” diyerek isim önerisi de yapılan son Güney Afrika Zirvesi sonrasında yandaş yazarların her zamanki ayarsız çıkışları bir kez daha büyük bir pazarlama faaliyetiyle karşı karşıya olduğumuzu da gösteriyor.

* * *

Önce BRIC ve daha sonra BRICS olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve sonradan eklenen Güney Afrika’dan oluşan bu organizasyonun nasıl ortaya çıktığı esas olarak ne olduğunun da ipuçlarını bize veriyor.

2001 yılında ABD merkezli finans tekeli Goldmann Sachs yöneticisi Jim O’Neill tarafından hazırlanan bir raporda, İngilizce’de tuğla anlamına gelen “bricks” sözcüğüne göndermeyle, dört ülkeye ilk kez atıf yapılmıştı. Bu raporun temel olarak yükselen ekonomilerin potansiyelini ve emperyalizmin yayılma imkanlarını inceliyordu. Aynı raporda Türkiye ise “sonraki 11” kategorisinde Bangladeş, Mısır, Endonezya, İran, Meksika, Nijerya, Pakistan, Filipinler, Güney Kore ve Vietnam ile birlikte yer alıyordu.

Organizasyon ilk toplantısını 2006’da yaparken Güney Afrika’nın 2010’da katılmasıyla bugünkü haline geldi. Bununla birlikte, BRICS’in genişlemesi gündemi de yeni sayılmaz. Afganistan, Arjantin, Lübnan, Endonezya, Meksika, Mısır, İran, Nijerya, Sudan, Suriye, Bangladeş ve Yunanistan da bu organizasyona dahil olma isteklerini ifade ediyor. Bu ülkelerin yan yana gelişinin ise temelde sahip oldukları bölgesel potansiyeli kullanabilmek için emperyalizmden görece bağımsız sayılabilecek yeni imkanlar yaratmayı hedeflediği söylenebilir.

Zaman içinde Çin’in gücünün artması ve Rusya’nın emperyalizmin kendisini çevrelemesine karşı daha aktif bir siyaset izlemesiyle BRICS organizasyonu finansal ayaklarını kuran ve böylece ticaretin yanı sıra emperyalizmin piyasalara müdahale araçlarına karşı ortak imkanlar yaratmaya çalışan bir hal aldı.

Bu doğrultuda 5 ülkenin eşit sermaye koydukları 100 milyar dolar sermayeli “Yeni Kalkınma Bankası” ve Çin’in yüzde 40’dan fazlasını karşıladığı BRICS ülkelerinin kısa vadeli ödemeler dengesi sorunlarına karşı bir önlem olarak “Zarar Karşılığı Düzenlemesi” oluşturulurken henüz proje aşamasında olsa da Çin’in kendi ülkesinde kullandığı ve uluslararası para transferlerinde “SWIFT” sistemine alternatif olması düşünülen bir bankalar arası ödeme sistemi geliştirildi.

Çin’in BRICS içerisinde artan ağırlığı kronolojik sırayla giden bu gelişmelerdeki artan payından da rahatlıkla anlaşılabilir.

* * *

Türkiye’nin ve Erdoğan’ın beşleri büyütme merakının altında ise esasında yeni borçlanma kanalları arayışı yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

IMF’ye borçlanmada hem bugüne kadar biriken borçları aklama yöntemi olarak kullanılan söylem hem de ABD’nin önceliklerinin yarattığı baskı nedeniyle yaşanan sorunlar bir arada düşünüldüğünde Erdoğan’ın büyük bir vaveylayla gizlemeye çalıştığı özün Türkiye’nin acil sıcak para ihtiyaçları olduğu görülebilir.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Çin’den alınan 3,6 milyar dolarlık kredinin ardından BRICS ülkeleri organizasyonunun birdenbire “büyük oynayan” Türkiye’nin gündemine düşmesi Erdoğan ve AKP’nin büyük bir borçlanmaya dayanan ekonomi politikalarının yarattığı balonun patlamasıyla veya en azından patlama tehlikesiyle ilişkisi süslü köşe yazılarının ardına saklanamıyor.

Bu adımların ise büyük oynamak bir yana emperyalizm tarafından Türkiye’ye verilen yeni görevler içerisinde yer alması ve emperyalizmden tokat yiyen Türkiye’nin sığınacak başka büyük kapitalistler araması dışında bir sonuca bağlanması ise mümkün görünmüyor.