Düzce depreminin 19. yılı: Yapılacak ilk iş liberal yaklaşımlardan arınmak

TMMOB, 12 Kasım Düzce Depremi'nin yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu bir kez daha vurgularken önlem için piyasa odaklı rant politikalardan vazgeçilmesi ve kamusal yararın esas alınması gerektiğini belirtti.

Düzce depreminin 19. yılı: Yapılacak ilk iş liberal yaklaşımlardan arınmak

Merkez üssü Düzce olan ve resmi rakamlara göre 1000’e yakın kişinin hayatını kaybetmesine yol açan 12 Kasım 1999 depreminin 19. yılında TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Ortak Salon’da bir basın açıklaması yaptı.

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Feridun Tetik’in okuduğu açıklamada “İnsan onuruna yakışır, sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamak her insanın hakkıdır. Depremi asla unutturmadık ve asla unutturmayacağız. 17 Ağustos Kocaeli Depreminin 3 ay sonrasında yaşanan bu ikinci afet, ülkemiz deprem gerçekliğinin ne derece göz ardı edilmiş olduğunu ağır bir fatura ile birlikte ortaya çıkardı. 12 Kasım 1999 Depreminin üzerinden geçen 19 yılın ardından geriye baktığımızda verilen sözlerin, yetkililerin bildik söylemleri olmanın ötesine geçmediğini görüyoruz. En son örneğini 23 Ekim 2011 Van depreminde yaşadığımız gibi 19 yıllık süre sonunda hala işin başındayız, afetlere hazırlık konusundaki hızımız kelebek uçuşunu geçemedi” denildi.

“DEPREMİ DEĞİL AMA SİSTEMİ DEĞİŞTİREBİLİRİZ”

Dünya’nın, üzerindeki her şeyin hareket ve değişim içinde olduğu dinamik bir varlık ve depremlerin de bu doğal süreçlerin bir parçası olduğuna dikkat çekilen açıklamada “Bir doğa olayı olan depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması, değiştirilmesi mümkün değildir. Depremler sarsmaya devam edecekler. Ancak, varolan ekonomik, siyasal, kültürel ve afet yönetim sistemimiz içinde bu doğa olaylarının afete dönüşmesi kaçınılmaz gibi gözüküyor, depremleri değiştiremeyiz ancak sistemi değiştirebiliriz” ifadeleri kullanıldı.

Sosyal, ekonomik ve siyasal bütün yapılar rant ekonomisinin egemenliği altında olduğu sürece bu sistemde yapıların ayakta kalması mümkün olmadığı vurgulanan açıklamada, uygulanan ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel politikaların kendilerinin birer fay hattına dönüştüğü ve depremlerle mücadelenin teknik bir konu olmaktan çıkıp siyasal bir boyut kazandığı kaydedildi.

RANT POLİTİKALARI AFETE DÖNÜŞTÜRDÜ

Açıklamada aslında hepsi birer sıradan doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ ve kaya düşmesi, su baskını vb. olayların bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, bilimsel verilerden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu afete dönüştüğü ifade edildi.

“Daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevrede yaşamak her yurttaş için temel bir insan hakkıdır.” denilen TMMOB açıklamasında “Yıkıcı afet zararlarına yol açan nedenler ülkedeki sosyo-ekonomik koşullardan ve siyasal ilişkilerden bağımsız değildir. Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Ülkedeki üretim ve paylaşım süreçlerine, gelir dağılımına, eğitim politikalarına, kültürel gelişime müdahale edilmeden, var olan ekonomik, siyasal ilişkiler bu şekilde sürdüğü sürece, afetler sorun olmaya devam edecektir. Sorunun değil, çözümün bir parçası olmak için demokratik kitle örgütleri, sendikalar, mahalle dernekleri biçimlerdeki örgütlü kitlesel sivil katılımının afet hizmetlerine yönelik her aşamada eşgüdüm içerisinde olması gereklidir. Afet hizmetlerinin kamu yararı ve bilimsel – teknik kriterlere uygunluğu sadece hükümet kararları ile değil ancak bu şekilde güvence altına alınabilir.” ifadelerine yer verildi.

ÖZELLEŞTİRME DEĞİL KAMUSAL YARAR

TMMOB her an deprem tehlikesiyle karşı karşıya olan Türkiye’de esas olarak uygulanması gereken politikaları şöyle ifade etti:

“Afetler karşısında giderek artan korumasızlığa karşı: herkes için yeterli konut temin etme ve insan yerleşmelerini daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir kılmak, gerekli planlama mekanizmaları ve kaynakları sağlayarak doğal afetlerin ve diğer acil durumların insan yerleşimleri üzerindeki etkilerini hafifletmek, afetten etkilenen yerleşimlerin gelecekteki afetlerle ilgili risklerini azaltmak için yapılacak işlerin en başında: ülkemizde neoliberal politikalardan arındırılmış kamusal çıkar ve bilimsel önceliklere dayanan bir mühendislik-mimarlık-plancılık anlayışının oluşturulması gelmektedir.

Bu duyarlılığı taşıyan bizler;

Yönetim Sistemimizin liberal yaklaşımlardan arındırılmasını, kamu yararı, bilimsel normlar, katılımcılık çerçevesinde yeniden ve ivedilikle oluşturulması gerekliliğini, merkezi ve yerel yönetim kurumlarındaki yöneticilere bir kez daha hatırlatıyoruz.

Sorunu çözmekten uzak, özelleştirmeci anlayışın ve sistemin değiştirilmesi, bu sistem yerine kamusal yarar ve denetimin egemen olduğu yeni bir sistemin inşa edilmesi gereklidir. Depremleri değiştiremeyiz, ancak sistemi değiştirebiliriz .”