TKP 98 yaşında: Bilin ki parti görev başındadır

10 Eylül 1920, Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunun yıldönümü…

TKP 98 yaşında: Bilin ki parti görev başındadır

10 Eylül 1920, Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunun yıldönümü…

98 yıl önce işgal ve saltanat yıllarında kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin, büyük misyonun temsilcisi ve aynı zamanda büyük bir mücadele ve direniş tarihi olduğunu yok saymak mümkün değil.

10 Eylül 1920’de Bakü’de kurulan TKP, 98 yıllık mücadele tarihiyle Türkiye’nin en köklü partisi olarak emperyalizme, sermayeye ve gericiliğe karşı mücadelesini her türlü olumsuzluğa rağmen kararlılıkla sürdürmüştü.

Bugün ülkemizin içinden geçtiği karanlık tabloda, Anadolu’nun emekçi yoksul halkının kurtuluşu için mücadele eden Mustafa Suphilerin, Ethem Nejatların ve 15’lerin, büyük baskı ve yasaklamalara rağmen yaşamını Parti’yi örgütlemeye ve bu mücadeleye vakfetmiş Şefik Hüsnü’nün, Fuat Baraner’in, Zeki Baştımar’ın, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Parti saflarında bulunmayı en büyük gurur kaynağı sayan yoldaşımız büyük şair Nazım Hikmet’in, Parti saflarında yetişen Behice Boran’ın, 1974 yılında TKP’nin atılımına imza atan İsmail Bilen’in ve 12 Eylül cuntasının işkencelerinde yaşamını yitiren Mustafa Hayrullahoğlu’nun, Talip Öztürk’ün bayrağı taşınmaya devam ediyor.

1923 yılında temelleri atılan Cumhuriyet’in, özellikle AKP iktidarı ile birlikte tüm kazanımlarının ortadan kaldırıldığı bugün, komünistler mücadelesini her geçen gün daha fazla büyütmeye çalışıyor.

TKP’nin 98. yılında “Tarihsel TKP” üyesi Naciye Babalık, “Tarihsel TKP” üyesi İbrahim Özyürek ve TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’e “Komünistler için 98. yılında Parti’nin önemi”ni sorduk;

NACİYE BABALIK: 10 Eylül 2018, Nazım yoldaşın “dünümüz, bugünümüz, en büyük ustalığımız, en ince hünerimiz” dediği “Tarihsel TKP”nin 98. kuruluş yıldönümüdür. “Tarihsel” sözcüğü kimilerinin anlamlandırdığı gibi “tarihin derinliklerinde” kalmış ya da “yitirilmiş” değil; Türkiye işçi sınıfının, emekçi halkın, aydınların sosyalizm yolunda savaşımında bir geleneğin, diyalektik bir sürecin anlatımıdır. Bir savaş rotasıdır…

Bu nedenle bu savaş rotasının bilincinde olan komünistler, ilericiler, yurtseverler; HEPİMİZ 98 yaşındayız!…

Ekim devrimi ve Sovyetler Birliği’nin oluşum sürecinde anti-emperyalist savaşım ile birlikte ülkemizin ve kendisinin varolma savaşımını, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ateş ve kan çemberi içinde gerçekleştiren Partimiz; kurulduğundan bu yana politik bir savaş örgütü olmanın yanı sıra aydınlanma savaşının da okulu olmuştur. Dönemin önde gelen aydınları Parti saflarında savaşmış ya da bağımsız bir sempatizan konumunda parti politikalarını izlemişlerdir.

Burjuvazinin karanlığı, yobazlar her türlü aydınlanma hareketine, Parti ile ilgisi olmayan aydın ve yurtseverlere, ilericilere anti-komünist bir histeri ile saldırmışlardır. İktidarı ele geçirdiğinden bu yana burjuvazi, yobaz takımını vurucu güç olarak kullanmış, dün de bugün de kazanı kurduran, altına odun atan işbirlikçi sermaye iktidarı ve ABD emperyalizminin istihbarat örgütü CİA ile kainatın en kanlı terörist örgütü NATO’dur!… Yakın tarihimizde, NATO üyeliğinin akabinde 1940’larda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Pertev Nail Boratav, Behice Boran ve Niyazi Berkes için kaynatılan CADI KAZANI; II.Dünya Savaşı içinde palazlanan işbirlikçi burjuvazinin temel çıkarları doğrultusunda gerçekleştirimiştir… Kitap haline de getirilen bu olay ile ilgili önsözde Pertev Nail Boratav: “Yarım yüzyıl önce, Türkiye’nin irtica odakları Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Niyazi Berkes’i, Behice Boranı ve beni tasfiye etmek amacıyla çok yönlü bir kampanya açtılar ve sonunda başarıya ulaştılar.” demektedir…

ABD emperyalizmi ve işbirlikçi AKP, Ortadoğu’yu kana bulayarak ülkemizi karanlık bir girdaba sürüklemiştir. Bugün yapılması gereken dün olduğu gibi Türkiye işçi sınıfının öncü partisini kurmak üzere yurt genelinde örgütlü mücadeleyi, “savaşta işçi sınıfının örgütten başka silahı yoktur!” belgisini Leninci atılganlıkla savunmak ve bu geleneğe, bu savaş rotasına yakın duran “Türkiye Komünist Partisi bir ihtiyaçtır” diyenlerle bayrağı yükseltmektir.

Ölümsüz Lenin’in komünistlere öğüdü: “işçi yığınları arasında, sendikalarda ve bunların dışında çoğunluğu kazanmak için direşken çalışmak! Olayların her türlü yön ve biçim değiştirmesi karşısında yığınları gerçekten yönetebilecek sağlam ve akıllı bir Komünist Partisi oluşturmak için sabırla savaşmak!”

İBRAHİM ÖZYÜREK: Komünist Parti bizim için bir yaşam biçimi ve evrimin bir parçası dünyayı işçi sınıfı lehine yeniden şekillendirecek bir yapıdır. İşçi sınıfının ilk aşamada sosyalist cumhuriyeti kurup yerleştirdikten sonra sınıfsız topluma geçiş süreci ancak KOMÜNİST partiler vasıtasıyla organize edilebilir. Komünist parti sendika ve STK ile ete kemiğe bürünerek mücadele ederse başarılı olur. Bunu 1970 ve 2013 Haziran olaylarında canlı olarak yaşadık. 1970, 15-16 Haziran olaylarında yasalarla DİSK’i kapatma çabaları işçilerin sendikalarına sahip çıkabilmek için iş bırakarak, o güne kadar yapılmış olan en büyük işçi yürüyüşü olmasına rağmen, eylemi yöneten parti yoktu, spontane gelişen bir olaydı. Yoksa işçi sınıfı için çok daha fazla kazanımlarla neticelenebilirdi. 2013 Haziran’ındaki Gezi olaylarında ise her grup ve partiden insan vardı, ama yöneten parti yoktu. Sonuç ise ortada. Partiler toplumu olumlu veya olumsuz dizayn etme görevini üstlenirler.

İki sınıf vardır: 1- İşçi sınıfı 2- Sermaye sınıfı… Bunların uzlaşmaları kandırmacadan başka bir şey değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır. Emperyalizmin dayatması olarak tekelleşme sürecinde, bütün eski serbest meslekler işçi kadrosuna dahil olmuşlardır, ama bir çoğu bu gerçeği hala kabullenememektedir. İşçi avukat, işçi hekim, işçi hemşire, işçi mühendis gibi, eczacılar ambalajı yapılmış hazır ilaçları, bir tezgahtar olarak hastaya vermektedir. Bütün bu meslek çalışanları sadece emeğini satıyorlar. Birkaç ay çalışmadıkları vakit işsizler ordusuna katılmış olacaklardır. Eğer işçi sınıfının partisi kendi iktidarını kurmuş olsa çalışanlar lehine yapılacak organizasyon şimdinin tersi olacaktır. Partimizin 98. Kuruluş yıldönümü kutlu olsun.

AYSEL TEKEREK: Partimizin 98. Yaşını karşılarken, ne söylesek, ne yazsak eksik kalacaktır. 10 Eylül 1920 kuruluş tarihinden bu güne TKP, kuruluşu ile kabullenme değil müdahaleyi, sonraki yıllarda geri çekilmeyi değil kararlılığı, yine ilerleyen yıllarda yetinmeyi değil güçlenmeyi, 1980 Faşist cuntası sonrasında yok olmayı değil var olmayı, 1990’l yıllarda SSCB çözülürken ardından ağıt yakmayı değil dersler çıkarmayı, 2000’li yıllardan bu yana ise adının üstündeki ablukayı kaldırmayı bilerek sosyalizmin toplumsallaşması yolunda ilerleyişini sürdürmüştür.

Ülke, sınıf ve devrim TKP’nin alameti farikasıdır.

Bugün ülkemiz karanlık bir çukurun dibine itilmiş, işçi sınıfının geleceği sermaye sınıfının ayakları altına serilmiş olabilir, ancak 98 yılda görülen bir şey vardır ki o da Parti varsa umut var olacaktır, parti varsa devrim için mücadele sürecektir.

 

Emperyalizme karşı 98 yıldır meydanı boş bırakmayanların bugün daha fazla çalışması gerekmekte, yapacak daha çok işleri bulunmaktadır. Bilin ki parti görev başındadır.

Bugün işçi sınıfı yalnız bırakılmıştır. Her seçim döneminde adını anmadan oy deposu görülen işçi sınıfının başına örülen her belanın karşısında sınıfın aklı olan partimiz yer alacak ve devrimin hak ettiği gücü işçi sınıfı saflarında mutlaka yaratmasını bilecektir.

Bugün ülke toprağına kazınan iyiye dair ne varsa orada TKP’nin izi olduğu bilinsin isteriz.

Daha iyisinde daha doğrusunda TKP damgası vardır, bilinsin isteriz.

En iyisi ve en doğrusu yani sosyalist devrim ise zaten partisiz düşünülemez, gerçekleşemez. Bizim TKP’miz budur. TKH, bu sorumluluğunun bilincindedir.

Yolunda yürüyenlere selam

olsun, 98 yaşımızda o büyük emele biraz daha yakınlaşma umuduyla…