Tepkiyi pazarlamak

Irmak Ildır yazdı: Tepkiyi pazarlamak

2008 yılının sonuna doğru ABD merkezli başlayan krizin üzerinden neredeyse on yıl geçti. Krizin süresi, etkileri ve sonuçları hala tartışılıyor. Tartışılmaya da devam edilecek. Yalnız kriz hakkında herkesin mutabık olduğu nokta bu krizin kapitalizmin her on yılda bir yaşadığı kriz döngüsünden daha fazlasını içerdiği gerçeği. Bu tespit, “küreselleşme çağı” olarak sermayenin adlandırdığı dönemde dünyaya vaaz edilen refah olgusunun da ters yüz edildiği gerçeğinin kabul edildiğinin işareti olmuş ve “kapitalizm işlemiyor mu?” sorusunu soranların sayısını arttırmıştı.

Kaçınılmaz olan sorgulamayla beraber, sermayenin bu tartışmada içeriksiz bir “reform” söylemine başvurması için çok süre geçmesi gerekmedi. Krizin hemen ardından sermaye çevreleri kapitalist düzene dönük tepkilerin etkisini sınırlandırmak için hızlıca kendi araçlarını sahaya sürdü. İnce ince planlanmış bir sürecin ürünü olarak değil, sınıf mücadelesine özgü yasalarının bir parçası olarak sermaye sınıfı, çoğu zaman bu tepkiselliği “amaçsız” bırakacak adımlar attı.

Sermayenin böyle bir ortamda yalnızca ideolojik argümanlara başvurarak yol alamayacağını bilmek gerekiyor. Bu nedenle ortaya çıkan tepkileri soğurmak ve başka bir zemine tahsis etmek için “tepkiyi pazarlayan” bir söylem edinildi. “Tepkiyi pazarlamak” sermayenin eski ama kullanışlı bir yöntemidir. İdeolojik içeriği belirsiz, siyasal söylemi tepkisel ve hedefi düzenin sınırları içine hapsolmuş bir tür “majestelerinin muhalefeti” yaratmak temel hedeftir. [1]

***

Yöntem eski olsa da, modası hiç geçmiyor. Sermayenin tepkiyi pazarlama yöntemiyle alan kapatma çabasına başvurması günümüzde sıklaşmış durumda. “Wall Street’i İşgal Et”, “yüzde 1-99” tartışmalarında sermayenin bir kesiminin takındığı tavır hatırlanacak olursa ne demeye çalıştığımız daha iyi anlaşılabilir. Sermayenin bu başlıklarda “reformcu” bir görünümle olgulara yaklaşması gözden kaçırılmayacak hale gelmiş durumda. [2]

Benzer bir tutum, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen TÜSİAD’ın 48. Genel Kurulu’ndaki konuşmalarda da ortaya çıktı. Genel Kurul’da konuşan TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan “liberal demokratik düzenin eşitlik ve adalet getirmediği, sadece batının emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları birçok ülkede güç kazanıyor.” cümlesini kurarak benzer bir mantık kurmaya çalışıyor. [3] Toplantıda TÜSİAD’ın isminde yer alan “iş adamları” tanımlamasının “iş insanları” tabiriyle değiştirilmesi benzer bir biçimde tepkinin pazarlaması ve kullanılması anlamına geliyor.

TÜSİAD’daki konuşmanın ana ekseni asla “kapitalizmi” sorgulama üzerine değil. Zaten Anadolu Grubu gibi büyük sermaye grubunun temsilcisi olan Özilhan’ın böyle bir şey yapması da beklenemez. Nitekim benzer bir ifadeyi daha önce Ali Koç da kurmuştu. Koç’un kapitalizmi sorgulayan yaklaşımını da benzer bir biçimde cevap vermeye çalışmıştık. Kapitalizmin eşitsizlikler yarattığı, iddia ettiği eşitlik ve özgürlüğü getiremediği gerçeğinin kabulü sermayenin öz eleştirisi anlamına gelmiyor. Bu adım “sürdürülebilir kapitalizm” tartışması ekseninde yürütülüyor ve sermaye kendine dönük yükselen tepkileri kendisine ait sınıf bilinciyle hercümerç ediyor.

Özilhan’ın konuşması da aslında benzer bir içerikle devam ediyor. Konuşmanın devamında değişen güç dengeleri içinde “hızlı karar almaya” ve “güçlü liderliklere” vurgu yapılıyor. Bunun politik anlamı Türkiye’deki başkanlık sisteminin TÜSİAD tarafından mantıksal olarak desteklenmesi anlamına geliyor. Üstelik sermaye, yaptığı bu değerlendirmenin “liberal değerlerle” çelişmeyeceği vurgusunu yapmaktan da çekinmiyor.

Bu noktada gerçekten haklı olduklarını söyleyebiliriz. Sermaye sınıfı  geçmiş dönemde sınıf mücadelelerinin de etkisiyle çeşitli yönetim mekanizmaları kurmuştu. Bugün ana vurgu sermaye hareketini kısıtlayacak tüm engellerin kaldırılması olduğu için yönetimsel olarak “daraltılmış” mekanizmalara ağırlık vermeye çalışmasında şaşılacak bir yan yok. Hatta şu soruyu da sorarak devam edebiliriz: “Neo-liberal ütopyanın” arzuladığı sermaye karlılığı başka nasıl korunacak?

***

Korunamayacağı için sermaye tepkileri kendi düzlemine çekecek bir politik akıl geliştirmeye çalışıyor. Yalnız bu aklın çelişkili toplumsal yapıyla uyumlu olmadığını ifade etmek gerekiyor. Sadece bazı basit örnekler bu uyumun neden sağlanamayacağını da gösteriyor. Bugün estirilen tüm büyüme söylemlerine karşın tekil tekil tepkiler “Meclis önünde kendini yakmak” ya da “İşkur önünde soyunmak” gibi içgüdüsel reflekslere dönüşüyorsa ortada dikiş tutmayan bir gerçeklik olduğunu ifade edebiliriz.

Üstelik bu tepkiler yalnızca bireysel ve içgüdüsel tepkiler. Çoğunlukla bu tarz tepkilerin siyasal bir içerik kazanması imkânsız. Bunun haricinde gelişen sendikal mücadeleler de toplu ama benzer bir nedenle siyasal bir içerik kazanması çok zor. Dolayısıyla burada devreye başka bir siyasal ufkun devreye girmesi gerekiyor. Bu siyasal ufkun, kapitalizmin eşitsizliklerini aşabilmek için oldukça fazla deneyimi ve birikimi var.

Ancak bu birikimin tek başına bir anlam ifade etmediğini söylemek lazım. Dolayısıyla günümüzde yukarıda ifade edilen tepkilerin neden ortaya çıktığını ve nasıl bunlarla ilişki kurulacağını da aynı zamanda hesap etmemiz lazım. Aksi takdirde kolaycı yoldan “bu işi kitlelerden öğrenmek lazım, artık eski reçeteler işe yaramıyor” sonucuna varırız. Lakin bu akıl yürütme biçimi son 25 yılda bir arpa boyu yol kat etmediğini gibi, birkaç on yıl daha herhangi bir mesafe kat etmeyecek.

Bahsettiğimiz ilişkinin kurulması için eksik olan “bağımsız siyasetin” ağırlığını arttırması gerekli. Bunun için önümüzdeki dönem, sermayenin yönelimleri iyi kavranmalı ve ona göre adım atılmalı.

Yoksa bu girdabın yaratacağı akım çok daha güçlü olur, şimdiden söylemesi…

Notlar

[1] Sermaye düzeninin denge-denetleme mekanizmasına başvurması da benzer bir tartışmanın ürünü. Ancak majestelerinin muhalefeti kavramı, İngiliz siyasal yaşantısından türeyen, bunun ötesinde bir anlam taşıyarak “icazetli siyaset” anlamına gelir ve tam boy bir şaşırtmaca taşır.

[2] Söz konusu başlıklarda sermayenin takındığı tavır müdahale etmek üzerine olduğu için işin bir de “işçi sınıfı” tarafı olduğunu da söylemeden geçmeyelim.

[3] https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201801181031865444-tusiad-tuncay-ozilhan-liberal-piyasa/