Sıradışı bir yaşam...

Sıradışı bir yaşam...

05-05-2018 13:28

Hanife Şahan yazdı: Sıradışı bir yaşam...

HANİFE ŞAHAN

En yakın arkadaşı Friedrich Engels, Marx’ın cenazesinde bugüne dek unutulmayacak şu sözleri söyler: “14 Mart günü öğleden sonra üçü çeyrek geçe, yaşayan en büyük düşünür artık düşünmüyordu…”

Düşünceleriyle, araştırmalarıyla, yazdıklarıyla komünist ideolojiyi şekillendiren Karl Marx, bugün hala emekçilerin
mücadelesinde başvurulan, yol gösteren en önemli kaynakların yaratıcısı. Merak edilen, hakkında film çekilen, tiyatrolar sahnelenen, belki de hayatına dair en çok kitap yazılan kişilerden birisi.

Marx’ın hayatına bakarken bir dönemin tarihine tanıklık edersiniz ve bu tarihte Marksizm’in nasıl şekillendiğini görürsünüz. Sonrasında ise hayata Marx öncesi ve Marx sonrası diye bakmanız olasıdır. 150 yılı aşkın bir süredir sınıflar mücadelesi Marksizm’i temel alarak veriliyorsa ve bu mücadele nirengi noktalarını bilime, felsefeye, sınıflara ve özelde işçi sınıfına dayandırıyorsa bunun arkasında çok büyük bir özveri, akıl, emek, tevazu, zeka, çalışkanlık olduğunu bilmek, görmek gerekir.

Avrupa’yı saran Sanayi Devrimi içerisinde doğar Marx, 1818’in 5 Mayıs’ında Almanya’da. Toplamda 9 kardeşlerdir. 13 yaşına kadar babasından eğitim alır. Üniversitede önce hukuk, ardından felsefe eğitimi alır. Maddi durumları iyidir. Tercihini bir bilim insanı olmaktan ya da iyi bir avukat olmaktan yana kullanabilirdi elbet. Ancak o, bugüne kadar adını yaşatan, milyonlara yol gösteren Karl Marx olma yolunda ilerledi.

“Eğer hayatta insan soyu için her şeyden daha çok çalışabileceğimiz bir tutumu benimsemişsek, belimizi bükebilecek hiçbir yük olamaz.” diye yazar Marx. Bunu yazarken de bencillik ile kavga eder. Mutluluğun, sevginin, saygının herkes için olması gerektiğinin altını çizerek. Düşüncelerinin gelişimi de “ortak olanı” yaratacak şeyi
arayarak başlayacaktır ve yola çıkarken ilk adres Hegel’dir.

Sol Hegelci’dir Marx. Hegel’in diyalektik yöntemi üzerine okudukça, tartıştıkça sorgulamaya başlamıştır. Bir süre sonra şu satırları yazarak Hegel ile yollarını ayırır:

“Benim diyalektik yöntemim, Hegelci yöntemden yalnızca farklı değil, onun tam karşıtıdır. Hegel’e göre insan beyninin hayat süreci, yani ‘idea’ adı altında bağımsız bir özneye dönüştürdüğü düşünme süreci, gerçek dünyanın yaradanı, gerçek dünya ise, yalnızca ‘idea’nın dışsal, görüngüsel biçimidir. Bana göreyse, tersine, ideal olan
insan zihni tarafından yansıtılmış ve düşünce biçimlerine çevrilmiş maddi dünyadan başka bir şey değildir…”

Marksizm, bu yöntemin belirlenmesi ile ilk şeklini almıştır ancak hala eksiklidir. Fransız Devrimi ve İngiltere işçi sınıfı bu eksiği tamamlayacaktır: Maddi dünyada işçi sınıfının gerçekleştireceği bir devrim ve sonrasında kurulacak dünya…

GAZETECİ MARX

Sosyalizm hakkındaki ilk fikirlerini ve ekonomi başlığında da yazabileceği radikal bir gazete olan Rheinische Zeitung’da, gazetecilik yapmak üzere 1842’de Köln’e gider. Ancak gazete Rusya monarşisini çok sert biçimde eleştirdiği için Çar I. Nikolay tarafından 1843’te kapatılır.

Aynı yıl Deutsch-Französische Jahrbücher (Alman-Fransız Yıllıkları)’nın eş editörü olur ve eşi Jenny ile birlikte Paris’e taşınır.

Gazetenin kapanmasından sonra, Marx sansürlenmemiş tek radikal Alman gazetesi için yazmaya başladı; Vorwärts! (İleri!). 1845’te Fransa hükümetinin, Marx’ın Fransa’dan gitmesini istemesi ile Vorwärts! gazetesi de kapatıldı. Bunun üzerine Marx ve Jenny, Paris’ten Brüksel’e geçti. Ancak Brüksel’de kalmasının tek koşulu ise bir yazar, düşünür, siyasetçi kimliğine sahip birisine verilebilecek en büyük ceza olabilecek şeydir: Siyasi başlıklar hakkında yazı yazmaması.

Hangi ülkeye gitse yasaklıdır, tehlikelidir(!) Marx. Nedeni ise Marx’tan korkmalarından başka bir şey değildir. Çünkü, “Yalnızca Marx’ın felsefi materyalizmi, proletaryanın, şimdiye değin bütün ezilenlerin içine düşüp ruhsuzlaştıkları manevi kölelikten çıkışın yolunu gösterdi. Yalnızca Marx’ın iktisat teorisi, proletaryanın kapitalizmin genel sistemi içindeki durumunu dile getirdi.” (Lenin, Toplu Eserler, Cilt 19). Böylece Komünist Parti Manifestosu’nda da belirtildiği gibi komünizm artık bir hayal değil, gerçek ve bilimselliğe dayanan tarihsel bir
durum olarak somutlanabilmişti.

Marx, gittiği her ülkede hükümet yetkililerinin takibinin farkındaydı. Bundan dolayı sık sık ev değiştirir, farklı isimlerle mektuplarını gönderir, yazılarını yazardı. Ancak bu durum onun canını sıkmadığı gibi yakın arkadaşlarına ve aile fertlerine isim takıp eğlendirmişti: En iyi dostu Engels’e “General”, yardımcıları Helene’e “Lenchen”, kızları Jennychen’e “Qui Qui” ve Laura’ya “Kakadou” isimlerini takmıştı.

ENGELS…

28 Ağustos 1844 tarihi Marx’ın hayatının en önemli günlerinden biri oldu. Ömür boyu sürecek gerçek bir dostluğun
başlangıcı. Bu dostluk, Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” çalışmasını Marx ile paylaşmasıyla başlar. Bundan sonrası birlikte yıllarını geçirecekleri yoğun bir çalışma, üretim, paylaşma dönemi olur.

Marx görüşlerinin şekillenmesinde Engels’in rolünü her zaman çok önemser. Aslında her noktada benzeşen, paralel giden yolda aynı çıkarımları yapan iki aklın birbirini tamamlamasıdır dostlukları. Bunu yine en iyi Marx anlatır: “Deutsch-Französische Jahrbücher’de, iktisadi kategorilerin eleştirisine katkının dahice taslağını yayınlamasından beri yazışarak devamlı surette fikir alışverişinde bulunduğum Engels,benim vardığım sonuca, başka bir yoldan
(İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu) ulaşmıştı.”

JENNY…

Jenny ve Marx’ın yedi çocuğu oldu. Ancak yoksulluktan, çaresizlikten sadece 3 çocukları hayatta kalabildi. “Kendi çocuklarına bile bakamamış”, “çocuklar göz göre göre ölürken kılını kıpırdatmamış” cümlelerine karşı yaşamak ve üretmek için inat etmiştir Marx ve elbette Jenny.

Jenny’e olan aşkı hiçbir zaman bitmedi. Birbirlerine benziyorlardı. İkisi ihtişamı, mülkü, parayı, kariyeri bir kenara
itmiş, açlığı, yoksulluğu, hastalığı, sürgün hayatını beraber yaşamayı ve bütün bu olumsuz koşullarda birbirlerine daha çok bağlanmayı, destek olmayı unutmamışlardı. Jenny, Marx’ın en önemli destekçisi ve yardımcısıydı belki de. 1865 yılında Manchester’dan Jenny’e gönderdiği mektupta şunları yazacaktır:

“Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: O, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. Araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve özel izlenimlerimde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. Ama aşk Feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil, sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor…”

Jenny’nin ölümünden sonraki dönem peşini hiç bırakmayacak bir nezleye yakalanır ve bronşit, plörezi teşhisi konulur Marx’a. Hastalığın ilerlemesiyle 14 Mart 1883’te hayatını kaybeder.

Londra’da Highgate Mezarlığı’na defnedilir. Mezar taşında o ünlü sözler vardır: “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!”

Daha sonra Engels tarafından eklenen cümle ile beraber Marksizm mezar taşında özetlenmiştir. Engels tarafından eklenen cümle, ünlü 11. tezdir:

“Filozoflar bugüne kadar dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamakla yetindiler, oysa sorun onu değiştirmektir.”

PUSULA | MARX 200 YAŞINDA! diğer yazılar

Bir devrimci olarak Marx

Marx hala yaşıyor