SADAT kurucusu Tanrıverdi: Türkiye'de hiçbir faaliyetimiz yok

SADAT Başkanı Tanrıverdi milis güç iddialarını yalanlayarak, ideallerinin İslam ülkelerinin resmi ordularına ABD'li şirketlerin yaptığı gibi askeri danışmanlık hizmeti sunmak olduğunu söyledi.

SADAT kurucusu Tanrıverdi: Türkiye'de hiçbir faaliyetimiz yok

Hakkında uzun süredir ciddi iddialar ortaya atılan Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi yani SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi Habertürk ‘e bir röportaj verdi.

SADAT Başkanı Tanrıverdi milis güç iddialarını yalanlayarak, ideallerinin İslam ülkelerinin resmi ordularına ABD’li şirketlerin yaptığı gibi askeri danışmanlık hizmeti sunmak olduğunu söyledi.

Tanrıverdi, şuan sadece bir ülkede 7 personelle hizmet verdiklerini Türkiye’de ise hiçbir faaliyetlerinin olmadığını belirtti.

İşte Tanrıverdi’nin verdiği röportajdan satır alıkları şöyle:

SADAT tam olarak nedir? Kuruluş amacı nedir? Hakkında pek çok spekülasyon var.

1996 yılının temmuzunda, tuğgeneralliğimin 4’üncü sene­sini tamamlamak üzereydim. Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı’ndaydım. Sırp- Bosna Savaşı yeni bitmişti. Bosna’daki Türk birliğine ve Bosna yönetimine destek ama­cıyla, Bosna’ya ziyarete gittik. Kafile başkanımız, o zamanın Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Çetin Doğan’dı. O yolculuk sırasında Çetin Doğan Paşa bir olay anlattı. MPRI “Military Prefessiyonal Resources Incorporated” isimli bir ABD özel savunma danış­manlık şirketinden bir yetkili, Genelkurmay Başkanlığı’na gelerek, şirketlerinin bünye­sine TSK’dan bir muvazzaf personel verilmesini istemiş. Sonradan öğrenilmiş ki bu şirket daha önce rahmetli İzzet Begoviç’e, Bosna ordu­sunu kurup, eğitip, donatıp hazır olarak Bosna Hersek’e teslim etmeyi teklif etmiş, Begoviç de “Türkiye kabul ederse olur” demiş. Özel savunma danışmanlık şirketle­rinin yeni yeni kurulmaya başlandığı yıllardı. Seyahat­ten döndükten 1 ay sonra ben kadrosuzluktan emekliye sevk edildim. Bu şirketlerle ilgili araştırma yapmaya baş­ladım. Sonunda Peter Waren Singer tarafından yazılmış 400 sayfalık “Kiralık Ordular-Özel Askeri Şirketler” isimli, 2009 yılında basılmış kitabı buldum ve okudum. Kitapta, MPRI şirketi ile birlikte 3 özel savunma danışmanlık şirketinin dünya üzerindeki bütün faaliyetlerinden, ayrıca 70 ABD şirketinin her birin­den de birkaç paragrafla hangi ülkelerde hangi faaliyetlerde bulunduklarından bahsedili­yordu. O zamanki tespitle Ame­rika’nın Suudi Arabistan’da 5 ayrı savunma danışmanlık şir­keti vardı. Bunların sermaye­leri 5 milyon dolardan fazla ve 1500’e yakın emekli askeri per­soneli var. Aşağı yukarı 5-6 bin kişilik askeri danışma heyeti, Suudi Arabistan’ın karar mer­cilerine yakın bir yerde faaliyet gösteriyor. Böyle faaliyet göste­rilince, Suudi Arabistan’ın veya başka bir ülkenin Ameri­ka’nın kontrolü dışında adım atamadığı sonucuna vardım.

Kitabın yazıldığı tarihteki bilgilere göre, Örneğin Suudi Arabistan’da; VINNELL adlı şirket; stratejik mevkileri kollayarak rejimi koruyan “Suudi Ulusal Muhafızları”na eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor. BDM şirketi; Suudi Arabistan ordusuna ve hava kuvvetlerine lojistik, eğitim, istihbarat, danışmanlık ve operasyon hizmetleri veriyor. Booz-Allen Hamilton şirketi; harp akademilerini eğitiyor yönetiyor. SAIÇ Şirketi; donanma ve hava savunmasına destek hizmeti veriyor. O’Gara Şirketi; kraliyet ailesini koruma, yerel güvenlik güçlerine eğitim, kontr-terör ve meskûn mahal eğitimi sağlama hizmeti veriyor. ABD savunma bakanlığı ve dışişleri bakanlığı kontrolünde hizmet gören 70 özel savunma danışmanlık şirketi varken bu şirketlerin hizmet verdiği ülkelerin ABD’nin iradesi dışında hareket etmesinin mümkün olamayacağı düşünüldüğünde işin fecaati ortaya çıkıyordu.

 

SADAT’la ilgili çok kritik iddialar var. Bunlardan en dikkat çekeni, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kampları olduğunu söylemesiydi. Ümit Özdağ da bu iddiayı sürdürdü ve bunların SADAT’la ilişkili olduğunu ima etti. Sizin Türkiye’de silahlı eğitim kamplarınız var mı? Bu iddialara ne diyorsunuz?

Tamamen iftira, hayal mah­sulü! Bunların SADAT’la alakası yok. Hiçbir eğitim tesi­simiz yok. Ümit Özdağ bunu 2017’nin temmuzunda da söy­ledi. 2012’de de bir gazete bu iddiaları ortaya attı. O gazete hakkında tekzip davası açtık ve kazandık. ABD’de yayınlanan ve “Kontrollü darbe” iddia­sını pekiştirmek, Cumhur­başkanı’mızı yıpratmak için ortaya atılmış bir pro­paganda haberini gerçek olarak algıladılar. Dev­lete böyle ağır bir iddiada bulunmak, bir siyaset insa­nına yakışmaz. Tabii bunun sonucu yargıdan çıkacak.

Web sitenizde bireysel eğitim vermediğinizi belirtmişsiniz. Ama yine de sorayım, sivillere yönelik askeri eğitim veriyor musunuz?

Bu tür asılsız iddialar SADAT’ın kurulduğu zamandan beri sürdürülüyor. Aslında mevzuatımız dikkatlice incelense SADAT’ın neye hizmet ettiği çok rahat bir şekilde anlaşılır. Kuruluş amacımıza uygun olarak dost ülkelerin devlet organlarını muhatap alıp kendi ülkelerinde kendi hukuki mevzuatlarına uygun olarak kurumsal bazda danışmanlık, eğitim ve donatım hizmeti veriyoruz. Bunun dışındaki yakıştırmalar, mesnetsiz ve iftira niteliğinde…

Halk Özel Harekât (HÖH) gibi sivillere yönelik askeri yapı­lanmalara nasıl bakıyorsunuz?

HÖH’ü tanımıyorum. Askeri yapılanma içinde olup olmadığını da bilmiyorum. Ama her tür sivil silahlı örgütlenme tehlikelidir, gerekmez, uygun değildir. Bunlar kontrol edilemez. Devletin emniyet güçleri yeterlidir.

Bu anlamda HÖH gibi yapılanmalara sıcak bakmıyorsunuz, öyle mi?

Sivil silahlı organizasyonlar, prim verilecek veya tasvip edile­cek bir hareket olarak kabul edile­mez. Uçuk insanlar yok mu; elbette var. Bana gelip “Cumhurbaşkanı’nı silahlarla koruyalım” diyorlar. Neden öyle bir şey istediklerini sordu­ğumda, devletin Silahlı Kuvvetler’ine güvenilmeyebileceğini söylüyor­lar. “Peki size nasıl güvenilecek?” diye soruyorum. Ben de militarist yapıya sahibim zannediyorlar. İnce­lediğiniz zaman, adamın psikolo­jik bir sorunu veya eksik bir tarafı var; normal bir insan böyle düşün­mez! (Gülüyor) Bizimle ilgili çok asıl­sız haber yaptılar. Buraya gelip “Siz kontrgerilla merkeziymiş­siniz, öyle mi?” diye sordu­lar. “Bana baktığınızda öyle bir şey görüyor musu­nuz?” deyince güldü­ler. Ertesi gün “İslami gladyo merkezi” diye haber çıktı. Bu sefer de “Efendim siz İslami gladyo merkeziymiş­siniz, doğru mu?” diye sordular. “60 tane İslam ülkesi var ve bunların her birinde benim örgütüm var. Parmağımı kaldırıyorum, bu devletler darbe yapıyorlar, iktidara geliyorlar ve benden emir alıyorlar” dedim. Öyle deyince yine güldüler. Ama maalesef yine böyle haberlere devam ettiler!

Peki, Cumhurbaşkanı Danışmanlığı’na nasıl getirildiniz? Erdoğan ile nasıl tanışmıştınız?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı İstanbul Belediye Başkanlığı’na adaylığını koydukları, benim de İstanbul Maltepe’de tugay komutanı olduğum 1994 yılında tanıdım. Samandıra’nın belde baş­kanı, Sayın Mehmet Sekmen Bey vasıtası ile Maltepe Kışlası’nda bizi ziyarete geldiler. Bu ziyaret, ilerleyen zaman içinde dostluğa vesile oldu. 28 Şubat postmodern darbesi son­rasında kendilerini daha yakından tanıma imkanım oldu. İhtiyaç duy­dukları zamanlarda ihtisasım olan konularda istişarelerde bulunduk. 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimin­den sonra Cumhurbaşkanı Başda­nışmanı olarak davet edildim.

Geçen hafta Afrin harekâtı konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan “Güvenlik Zirvesi”nde siz de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yanında yer alırken gördük. O toplan­tıya hangi sıfatla davet edildiniz? SADAT kurucusu olarak mı?

Ben “Güvenlik Zirvesi”ne Cum­hurbaşkanımızın “Güvenlik Politi­kaları” konusundaki başdanışmanı olarak katılıyorum. Afrin konulu zir­veye de bu sıfatla katıldım. MİT Müs­teşarlığı ile fiili bir bağlantımız yok.

Peki; hükümetin, AK Parti’nin veya Cumhurbaşkanlığı’nın SADAT’a resmi ya da gayriresmi olarak maddi desteği var mı?

Hayır, hiçbir destek almadık. Böyle bir şirket Türkiye’de ilk kez kuruldu. Kurulduğu zaman herkes, “Nasıl olur?” gözüyle baktı. Hatta İstanbul Ticaret Odası’na şirket sözleşmesini gönderdiğimiz zaman, okuyan hanımefendi kâğıdı elinden düşürmüş. “Siz bu yetkiyi nereden alıyorsunuz?” deyince biz de, “Bunu engelleyen hangi kanun var? Biz bu şirketi şirketler kanununa göre kuruyoruz” dedik. Oradan Ticaret Bakanlığı’na, daha sonra Savunma Bakanlığı’na, ardından Genelkurmay’a gitti. Oraları harekete geçirdi. Hatta o zamanın başbakan yardımcısı bizi çağırıp, “Ooo paşam, ordular kurup silah yapıyormuşsunuz. Bizim silahlı kuvvetlerimiz yok mu?” dedi. Ben de Bosna’yı anlattım. Bizi dinlediler. Dinledikleri zaman, “Bu benim omzumda bir mesuliyet. Ben 70 yaşından sonra para kazanmak için bu şirketi kurmuyorum. Birikimimin bir zekatı, bir misyon için kurdum. Dolayısıyla, ‘Sizin kuruntunuz bu. Biz devlet olarak tüm bunların altından kalkarız. Silahlı kuvvetlerimiz o 70 şirketin karşısında durur’ diyorsanız ben bu sorumluluğu sizin omuzlarınıza bırakıp, kapıdan içim rahat çıkar giderim” dedim. Ondan sonra böyle bir ihtiyaç olduğunu anladılar. İnceleme yaptılar. Sürekli de takip ediyorlar. Bizim yasadışı bir şeyimiz yok.

O konuştuğunuz başbakan yardımcısı kimdi?

O zamanki Cumhurbaşkanı’mızın görevlendirdiği başbakan yardımcısıydı. Onlar bizi çağırdılar. Gittik. Ayrı bakanlıklardan üç tane danışman gelmişti ve Bülent Arınç Bey de oradaydı. Danışmanlarına, “Bizim devlet geleneğimizde böyle bir şey var mı?” diye sorunca onlar, “Yok” dediler. Ardından bana dönünce, “Benim askeri birikimim var. Dünyada 70 tane savunma şirketi var. Biz de, “Dış politikamızın bir enstrümanı olarak bu tür şirketleri kuralım, kontrol edelim, hatta sayısını artıralım” diye teklif ettim. Tabii devlet bürokrasisi de bunu çabuk kavramadı ve “5201 ve 5202 sayılı, Savunma Sanayi Üretiminin Güvenlik Yasaları kanunu kapsamının dışındasınız, çünkü üretim yapmıyorsunuz” dediler. Böyle olunca şirket de “Ben Türkiye’de bununla ilgili bir şey yapmıyorum. Hizmet verdiğim ülkelerin kendi mevzuatında uygun şekilde oralarda hizmet veririm” dedi. Türkiye’de hiçbir hizmetimiz yok. Bu tür şirketler, o ülkelerin silahlı kuvvetler mensuplarının alacağı eğitimleri burada versin, bunun eğitim alanları olsun ve Milli Savunma Bakanlığı da bunu kontrol etsin istiyoruz ama yasalar izin vermiyor. “Türkiye’de savunma sanayi hizmet sektörü oluşsun” diye iki kanunda değişiklik teklifimiz var. O teklifler yapıldıktan sonra SADAT belki uluslararası eğitim vermek üzere burada tesisler oluşturabilir. Ama şu an böyle bir şey yok.

Bunun kanuni altyapısı olmadığı için yabancılara Türkiye’de eğitim veremiyorsunuz yani?

Veremiyoruz.

Sizin AK Parti ile bağınız var mı?

AK Parti ile gönül ve oy veren seçmen bağlantım vardır. Parti üyesi değilim.

15 Temmuz’dan sonra orduda yeniden yapılanma oldu. Ordunun bu yeni yapılanmasında sizin tavsiyeleriniz oldu mu, o tavsiyelere ne ölçüde paralel gelişmeler yaşandı?

Ben 15 Ağustos’tan itibaren danışmanlık yapıyorum. Ama benim 2012’den beri yeni Anayasa çalışması için çalışmalarım, makalelerim var. “İç güvenlikle dışa karşı savunma birbirinden ayrılmalıdır” diyorum. Savunma konseptimiz, “Tehdit sınırların ötesinde tespit edilsin ve yine sınırların ötesinde bertaraf edilsin” olmalıdır. Onun için silahlı kuvvetlerimiz tek görevi dış tehdidi önlemek olsun. İçerideki güvenlik meselesi de iç güvenlik elemanlarımız, yani emniyet ve jandarma tarafından yapılsın. İç güvenlik, iç hukukun uygulanmasını gerektirir. Askerin işi uluslararası savaş hukukuna göredir.

Ama sizin bu söylediğiniz durumda PKK ile mücadeleyi de jandarma ve polis yürütmeli…

Evet, jandarma ve polis yapsın. Askerin eğitimine göre, karşısındaki ya dostu ya düşmandır. Düşmansa öldürür.

Peki, sizin tavsiyelerinizden bugün hayata geçen ne var?

“Jandarma Genel Kurmay’dan ayrılsın” diyorduk, ayrıldı. Ama biz bunu 15 senedir söylüyoruz.

Peki bu adımların atılması için Cumhurbaşkanı’yla veya danışmanlarıyla görüştünüz mü?

Hayır, ben sadece makalelerimi yayınladım.

Yani Cumhurbaşkanı direkt sizi dinleyerek bazı adımlar atması söz konusu oldu mu?

Hayır, daha önceden yayınladığım yazılarımı biliyorlar. Daha önce Cumhurbaşkanı iken Sayın Abdullah Gül ile görüştürmek istemişler, “Biz Adnan Paşa’nın makalelerini okuyoruz, inceliyoruz zaten” demiş.

Adnan Bey, bir kez daha sorayım; AK Parti’nin ideo­lojik çizgisine uygun şekilde bir parti ordusu hazırladığınıza dair bir iddia da var, ne diyorsunuz?

Ben böyle bir fikrin tam karşısın­dayım! Partinin silahlı gücü ya da silahlı milislerin oluşması son derece yanlıştır. “Devletin resmi silahlı gücü dışında silahlı militanlar olsun” fik­rine taban tabana karşıyım. Ayrıca Cumhurbaşkanı’mız, güncel olaylara ilişkin kararlarını resmi kurullarla alır. Danışmanlar buna etki edemezler.

Gücünüzü biraz abartıyorlar mı yani?

Abartıyorlar! Ben de şaşırıyorum hatta “Biz neler yapabilirmişiz meğer” diyorum! Gülüyorum açık­cası… Böyle bir şey mümkün değil. Çok saf, temiz duygularla İslam ülkelerine, Silahlı Kuvvetler’imi­zin tecrübelerini nakletmek istedik. Hepsi bu… Ayrıca İslam ülkeleri­nin birlik olmasını istiyoruz, bu bizim “kızıl elma”mız.

Peki SADAT neden şüphe uyandırıyor? Neden hep tartışmaların odağında?

SADAT’a saldırı okyanus öte­sinden başladı. Michael Rubin, ABD’den SADAT hakkında yazılar yazmaya başladı. Hain FETÖ’nün hoparlörü Suat Avni sazı aldı. Meh­met Eymür de iftiralara katıldı. Sal­dırı ABD’den geldiğine göre, İslam ülkelerindeki etkili faaliyetlerin­den rahatsız olunduğundan dolayı SADAT tartışma konusu yapıldı. Son zamanlarda da ben Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı’na getirildiğim­den Cumhurbaşkanı’mıza saldırı için SADAT ve şahsım mesnetsiz iddia­larda kullanılmak isteniliyor.