RÖPORTAJ | 'Sızlanma değil, sola kulak verme zamanı'

Tülin Tankut’un kadınlar ve çocuklar üzerine yazdığı makalelerinden oluşmuş bir seçki, Kadın Yazarlar Derneği Yayınevi tarafından kitaplaştırıldı...

RÖPORTAJ | 'Sızlanma değil, sola kulak verme zamanı'

Tülin Tankut’un kadınlar ve çocuklar üzerine yazdığı makalelerinden oluşmuş bir seçki, Kadın Yazarlar Derneği Yayınevi tarafından kitaplaştırıldı.

“Serbest Düşüş” (2018) adlı kitaptaki makalelerinde yazar, ele aldığı sorunları Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalar orta paydasında irdeliyor. Makaleler 1990- 2017 tarihleri arasını kapsıyor. Yazarın özel nedenlerle ya da başka alanda yazı yazması nedeniyle makalelere ara verdiği dönemler olmuş. Yazıların tarihi geçse de ele alınmış sorunlar bugün ağırlaşarak sürüyor. Yazarla yaptığımız söyleşide bu konuyu ve yakın geleceğe yönelik öngörüleri hakkında konuştuk.

Cumhurbaşkanı 100 günlük icraat programını açıkladı. Kadınlar cephesinde yeni bir şey yok! Kadına yönelik şiddete karşı acil eylem planı beklentisi içinde olanlar düş kırıklığına uğradı. Kitabın arka kapağında, kadın ve erkek arasındaki kutuplaşmanın keskinleşmesine duyulan kaygı vurgulanıyor. Sizce günümüz koşullarında bu kutuplaşmayı tırmandıran etkenler nelerdir?

Bizi yönetenler de gerçeğin pekâlâ farkındalar: Kadına yönelik ayırımcılık ortadan kaldırılmadan kadına yönelik şiddet önlenebilir mi? Eğitim ve fırsat eşitliği sağlanmadan kadın erkek eşitliği gerçekleşebilir mi? Şiddeti doğuran toplumsal, ekonomik, siyasi eşitsizliklerdir. Öte yandan cinsiyetlerden bağımsız olarak, aşırı bireycilik virüsünün çağdaş toplumun dokusuna nüfuz ettiğini de atlamayalım; ilişkilerin yürümesini zorlaştıran nedenlerden biri de bu değil mi? Kadına yönelik aile içindeki şiddetin artışında gözle görülen olguysa, neoliberal yoksulluğun artışıdır. Aile içi cinsiyet rolleri yerine getirilemediği için beklentiler karşılanamıyor. Sinirler geriliyor, hoş görü azalıyor, bu da haliyle şiddete zemin hazırlıyor. Flört, nişanlılık, evlilik, birlikte oturma, ilişkinin hangi türü olursa olsun, kadın erkek arasında diyalog ve empati kurma eksikliği, ilişkinin yürümesini zorlaştırıyor. Sözgelimi nişan, düğün, sünnet gibi özel günlerde yapılacak harcamalar (nişan bohçası, ev döşeme, takı takma, sünnet, kurban v.b.)aile içinde sorun yaratabiliyor: Paranın kullanım hakkı erkekte olduğundan kadın isteklerini dayatırken ısrarcı olabiliyor. Yanlış anlaşılmasın, gelenekler yerine getirilmesin, diyemeyiz ama bunun makul bir ölçüsü olması gerekmez mi? (“Ayağını yorganına göre uzat” atasözü de geleneklerden çıkmış.)

Peki, geleneğin çözülmesiyle, erkek üzerindeki ekonomik baskının da hafifleyeceğini, dolayısıyla kadına uyguladığı baskının, şiddetin azalacağını söyleyebilir misiniz?

Ben araştırmalardan değil, gözlemlerimden söz ediyorum. Acaba satın alınan mallar gerçekten kullanılıyor mu yoksa “mal fetişizm”i mi yapılıyor? Reklamlar, ideal tüketici olarak ilkin kadına ve onun yetiştirmekte olduğu çocuklara yöneliyor. Erkeğin ilgisini de araba, motosiklet, cep telefonu v.b. eşyalara çekmeye çalışıyor. Ancak çuvaldızı kendimize batırmaktan çekinmeyelim. Çalışan ya da ev kadını olarak hatayı hep parayı esirgeyen “erkek”te aramak bizi bir yere vardırmaz. Kendimizi değişmek için gündelik yaşamdaki alışkanlıklarımızı dönüştürmekle işe başlayabiliriz. Sonrasında sorunları karşılıklı olarak tartışılabiliriz.

Ama bunun için taraflar arasında eşitlik olmalı. Yani asgari müşterek oluştuğunda… Tarafların cinsiyetçi önyargılarının, algılamalarını etkilemesine engel olabileceğini umabilir miyiz?

Kadın erkek hepimiz sorgulama, yüzleşme, hesaplaşma yoluyla eski algılarımızdan kurtulup yeni bir algı anlayışına varabiliriz.

Kadınla birlikte erkek için de varoluşun yenilenmesinin zorunluluğuna işaret ediyorsunuz.

Erkek de “erkek olmanın” yükünden bunalmış durumda. Ev işleri ve çocuk bakımını, “eşine yardım” olarak algılamayı bırakabilir; bunu paylaşım, sorumluluğu paylaşmak olarak benimseyerek eş olmanın, baba olmanın tadını çıkarabilir.

Ayrıca nesnel koşullar da buna elverişli. Makalelerinizde de altını çiziyorsunuz ya; neoliberal kapitalizmin dünyaya verdiği zarar, ekonomik alanla sınırlı değil. Doğa, çevre, iklim değişikliği- aşırı sıcaklar, orman yangınları, su baskınları, seller… Savaşların ya da iklim değişikliklerinin yol açtığı zorunlu göçler… Dünyanın her yerinde yaşanıyor bunlar… Kadın erkek, milyonlar çaresizlik içinde kıvranıyor. Kendi çaplarında dayanışmaya çabalıyorlar. Gelecek kuşaklar içinse aklı selim sahibi herkes kaygı duyuyor. Özellikle de kız çocukları için…

Yinelemekten bıkmıyorum: Kadınların eğitim ve çalışma haklarına sahip çıkmaları, kız çocuklarının geleceğini de olumlu yönde etkileyecektir. Aile kız çocuğuna cinsiyet ayrımcılığı yaparken ataerkil kültürün desteğini alıyor. (Bunun en görünür olanı mahalle baskısı.) Kız çocuk bu kültürle eğitilerek cinsel rolüne hazırlanıyor. Yetişkinlikte kendine aynı eril bakış açısıyla bakmayı sürdürüyor. Öyle ki, örneğin sağlığına zarar verebileceği durumlarda bile çok çocuk doğurma isteğinden vazgeçmiyor; güvenceyi sosyal kurumlarda değil, kan bağı olan kişilerle dayanışmada görüyor.

Haklarını bilmemek, bilmediği için de kullanamamak Türkiye’de geniş kadın kitleleri için hâlâ önemli bir sorun.

Hak talebinde bulunmanın ilk koşulu, kadının da erkek gibi geçinmek için bir iş bulup çalışması. İşinde ilerleyebilmek için haklarını savunmaktan kaçmayacak, sendikaya girince işini kaybetmek korkusuna teslim olmayacak. Kadın dayanışması için her kadın kendini diğer kadınlara karşı sorumlu hissedecek.

Zaman da giderek kadınların aleyhine işliyor. Araştırmalar, kayıt dışı çalışan kadın sayısının 4 milyona ulaştığını gösteriyor.

Daha büyük zorluklar gelecek. Siz de izliyorsunuzdur yapay zekanın, endüstri 4.0 ve dijital dönüşümdeki rolü artık bizde de gündemde. Maliyeti düşürmek için şirketlerin robotlaşma dönemine geçeceğine, bunun da fabrikalarda, inşaat sektöründe, bankacılık, hizmet alanlarında- hatta ev işi ve çocuk bakımında bile robot kullanılabilecekmiş- işsizliğe yol açacağına dikkat çekiliyor.

Yakın gelecekte iş dünyasında ne gibi değişikliklerle karşılaşılacağı önceden kestirilemez ama belli ki kadınlar için tehlike çanları çalıyor. Kadınlar ucuz iş gücü. Otomasyon arttıkça ucuz iş gücü arayışı da hızını kesecektir. Kitaptaki Kadın ve Bilişim (2007 tarihli) başlıklı yazınızda, bundan 10 yıl önce geleceğin yetişkinleri olan kız çocuklarının ileri teknolojinin gereksindiği eğitim olanaklarından yararlandırılmasının önemini dillendiriyorsunuz. Bu arada ileri teknolojinin olumlu ve olumsuz yanlarını, ufuk açıcı bir yaklaşımla açıkladığınızı da eklemeliyim. Kitapta çocuk bölümünde özellikle velileri ve öğretmenleri ilgilendiren makaleler var.  Onu da başka sefere konuşuruz. Son olarak, kadın örgütleriyle ilgili öngörülerinizden söz eder misiniz?

Başkanlık seçimine geçilirken toplumsal muhalefetin de yenilenmesi gerekiyor, diye düşünüyorum. Kadınlar arasında yapılan anketler, çoğunluğun kadın hareketlerine güven duyduklarını gösteriyor. Dolayısıyla kadın örgütlerinin ortaya yeni hedefler koyması, kadın kitlelerini hareketlendirecektir. Öte yandan sizinle söyleşinin başından beri, geçmişin “kadın erkek el ele, kurtuluş sosyalizmde” savsözüne atıf yapan düşünceleri ortaya koyuyoruz. Kanımca kadın örgütleriyle sol örgütlerin, sendikaların, tüm iletişim olanaklarını kullanarak daha yoğun bir iletişim içinde olmaları artık bir zorunluluk haline geldi. Böylece hem onlar hem kadın örgütleri daha da güçleneceklerdir. Sızlanma değil, sola kulak vermek zamanı. Çünkü başka bir dünya öneriyor sol. Erkek egemen politik kültürümüzün demokratikleştirilmesi için de sol bu konuda öncü olmalı kanımca. Kadın ve erkek çalışanların birlikte kreş talebi için mücadele verdiklerini hayal ediyorum.

Röportaj için çok teşekkür ederiz…