Restorasyon mu, devrim mi?

"Ne Cumhur İttifakı, ne Millet İttifakı, ne de HDP bu ülkede emperyalizme karşı büyük uyanışın, Türk ve Kürt emekçilerinin bu ülkeyi yeniden kurmasının adresi olmayacak. Bu çok açık."

Bizim gündemimizde Türkiye devriminin programı var. Türkiye sosyalist devriminin…

Bu soru yakın geçmişte, “Restorasyon mu, faşizm mi?” diye sorularak bir ikilem oluşturuluyordu. Oysa ki şimdi olduğu gibi, o zaman da mesele İkinci Cumhuriyet’in ve onu şekillendiren öznelerin mutabakatı ve uyum sorunları ile ilgiliydi. Şimdi meseleyi başka bir düzlemde ele alabilmenin yolu açılmış görünmektedir ve bu hayırlı bir gelişmedir. Konjonktürel olarak Türkiye’de sol, sosyalist hareket açısından zor denilebilecek bir dönemden geçilirken bu çerçevedeki bir tartışmanın da ilerletici olduğu bilinmelidir.

Geçtiğimiz yıllar içerisinde ülkemizdeki sermaye diktatörlüğünün, sermaye devletinin ve AKP iktidarının aldığı biçimleri ve yönelimleri el çabukluğu ile “Saray faşizmi”, “Tayyip Erdoğan oligarşisi” olarak niteleyen ya da faşizmin kurumsallaşması tanımlaması ile başka bir el çabukluğuna imza atan liberal sol anlayışın geldiği nokta, bu bahsedilen yapının önümüzdeki seçimler aracılığı ile yıkılacağına odaklanmış durumda.

Şaşırtıcı değil… Yine son birkaç yıl içerisinde emperyalizmin AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın ipinin çekeceğini propaganda eden siyaset anlayışı ile bunun arasında akrabalık ilişkisi olduğunu hatırlamak gerekli.  Oysa ki, bu akrabalar siyaset sahnesinde nedense hep ayrı kutupta olduklarının görüntüsünü verebiliyorlar. Bu kısmı geçelim. Esas olarak ele alacağımız konu bu değil. Ya da meselenin biçimsel kısmı bir yerden sonra pek bir değer taşımıyor.

Ülkemizde restorasyon tartışmalarının özünde, 1923 Cumhuriyeti’ne dönüş olup olmayacağı ve Türkiye’de tekrar Kemalist bir iktidar kurulup kurulmayacağı bulunmaktadır. Bunun mümkün olmadığını, sermaye sınıfının, liberallerin, emperyalizmin ve bunlarla bağlantılı bir şekilde AKP iktidarının Türkiye’yi tam tersi bir yörüngeye oturtup 2. Cumhuriyet adı verilen bir rejime geçildiği aleni bir hale gelmiştir.

Bugün ise mesele, Muharrem İnce’nin dilinden düşürmediği restorasyon kavramı üzerinden tartışılmaktadır. Bunun topluma sunabildiği azami hat ise –kendilerinin bile tam olarak ne olduğunu tarif etmedikleri- “parlamenter sisteme dönüş” başlığı üzerinden çizilmektedir. Her ne kadar sağcı Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce konuşmalarına “Ben başkan olduğum zaman…” diyerek başlasa da, İnce’ye sevdalanan emekçiler işin parlamenter sisteme dönüş kısmına pek takılmamaktadır.

AKP’nin korsan seçimlerinde boy gösteren düzen muhalefetinin hedefi belli. Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi hedefi için Kürt emekçilerini ve yoksullarını Muharrem İnce’ye oy vermeye ikna edeceksiniz, karşılığında ise HDP’nin barajı geçmesi için CHP tabanında “her aileden bir kişi HDP’ye oy verecek” propagandasını çekeceksiniz. Dört işlem siyasetinin hedefi bu. Programı ise belli değil. Ya da sadece Erdoğan’dan kurtulmak diye bir program olabilir mi? Erdoğan’ın, AKP iktidarının, sermaye sınıfının, emperyalizmin ülkemizde yaptıklarını tersine çevirmek ya da bunlardan topyekün kurtulmak gibi bir hedefiniz var mı?

AKP iktidarına karşı olduğunu söyleyen Millet İttifakı ve HDP açık bir şekilde bu seçimlerde sırasıyla sağın başka bir yüzünün ve liberalizmin temsilciliğini yapıyorlar.

Madem restorasyon tartışması yapılacak o zaman özelleştirmeleri, siyasal İslam’a karşı duruşu, Türkiye’nin emperyalizm ile ilişkilerini değerlendirerek başlayalım isterseniz.

Özelleştirmelere karşı büyük bir devletleştirme politikasını, dinselleşmeye ve dinin siyasete alet edilmesine karşı büyük bir laiklik seferberliğini ve emperyalizme karşı Türk ve Kürt emekçilerinin ayağa kalkışını temsil etmiyorsanız, bu düzeni her tarafından restore etseniz ne olur?

Türkiye’de kapitalist düzenin yaratmış olduğu yıkımı orasından burasında düzeltmelere tabi tutarak daha kabul edilebilir ya da çekilebilir bir sistem kurmayı hedefleyenler, sermaye sınıfına hizmetten başka bir programa sahip değiller. İşçilere daha yumuşak bir sömürüyü öneren düzen muhalefetinin, AKP’nin sadakacılığını eleştirmesi ne kadar samimi görülebilir? Ya da pek modern görünümlü Meral Akşener gibi bir faşistin, patronların çıkarları söz konusu olduğunda işçilerin üzerine tosuncuklarını sürmeyeceğini düşünebilir miyiz? Biraz daha ileri gidelim isterseniz. AKP’ye karşı TÜSİAD’ın düzen muhalefetini desteklediğini propaganda eden Kürt siyasi hareketinin temsilcileri ve Yetmez Ama Evet’çi liberaller TÜSİAD ziyaretlerinde “demokratik bir burjuva düzen” istediklerini söylüyorlar. Türkiye’de büyük sermaye “daha fazla merkezileşme, daha hızlı karar alma mekanizmaları istiyoruz” diyerek aslında Başkanlık sistemine yeşil ışık yakarken, demokrasi adına yapılanlara bir bakın. Kusura bakmayın ama, kimin atına binerseniz onun kılıcını sallarsınız.

Siyasal İslamcı AKP’ye karşı siyasal İslamcılar ile ittifakın adı olan Millet İttifakı’nın ve HDP’nin gerici Şeyh Said’i övüp, Kürtlerin ulusal duygularına hitap ederek İslamcılığı pompalayan anlayışının bu seçimlerde laiklik ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı da ortaya çıktı. Meclis’te nasıl bir güç dengesi kurulacağından bağımsız olarak sağın egemenliğinin olacağı bir Meclis ne olursa olsun sermaye sınıfının ve emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecektir. O yüzden dört işlem siyasetinin emekçileri sunduğu program ilericilik programı değildir.

Emperyalizm bahsinde de durum pek farklı değil. NATO, ABD ve AB’ye yaklaşım konusunda AKP ile aralarında neredeyse fark bulunmayan düzen muhalefetinin Türkiye’de emekçileri için köklü bir yeniden yapılanma programı sunması imkansız. Dolayısıyla bu seçimlerde, AKP eliyle bugünlere getirilen İkinci Cumhuriyet rejiminin şekillenmesinde en büyük pay sahibi olan emperyalizme bakış konusunda seçime giren tüm partiler arasında büyük bir mutabakat bulunuyor. Bu mutabakat sermaye sınıfı ve sermaye devleti açısından en büyük güven kaynağıdır.

Ne Cumhur İttifakı, ne Millet İttifakı, ne de HDP bu ülkede emperyalizme karşı büyük uyanışın, Türk ve Kürt emekçilerinin bu ülkeyi yeniden kurmasının adresi olmayacak. Bu çok açık.

İşte bu yüzden Türkiye’de gerici, piyasacı ve işbirlikçi bir düzenin mutabakatı anlamına gelen envai çeşit restorasyon programını öncelikle elimizin tersiyle itmek gerekiyor.

Bizim kitabımızda yazılı tek bir program bulunuyor. O da sosyalizmin ve devrimin programı…