Rusya: Sovyet mirası ve doğal kaynaklar yeter mi?

PUSULA | Sovyet mirası ve doğal kaynaklar yeter mi?

Rusya: Sovyet mirası ve doğal kaynaklar yeter mi?

H.Murat Yurttaş

Putin’in Rusya’sı Sovyetler Birliği’nden kalan mirasın üzerine devasa doğal kaynaklarını dünya pazarlarına sunarak ilerlese de bir “şanlı tarih” masalından çok daha fazlasına ihtiyacı var

Esas olarak emperyalizmin “özel yatırım bölgeleri” olan BRICS ülkelerinden biri olan Rusya, 2000’lerde meta fiyatlarının yüksek seyrinden diğer doğal kaynak ihracatçısı ülkelerden daha fazla yararlanmış olsa da emperyalist Batı ile giriştiği mücadelede kırılganlıklara sahip. Rusya, özellikle enerji kaynaklarındaki fiyat düşüşleri ekonomisini zorlarken emperyalizmin çevreleme siyasetine karşı aktif savunma pozisyonundan çıkabilecek gibi görünmüyor.

Zaman zaman emperyalist bir ülke haline geldiği de tartışılan Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin mirasından yağmalananlardan kalanlar üzerine inşa etmeye çalıştığı askeri güçle desteklenen siyasi gücü “eski güzel günlere” dönmeye yeterli gözükmüyor. Putin’in oligarklar ekonomisi Rusya’nın tekrar bir “süpergüç” olmasını sağlamayacağı gibi aynı zamanda maliyetleriyle kendi geleceğini de bütünüyle eline almaktan uzak.

Yağmalanan Sovyet mirası

BRICS ülkelerinin tamamında geniş bir yüzölçümü ve büyük nüfusların getirdiği büyük potansiyel Rusya örneğinde neredeyse sınırsız bir doğal kaynak zenginliğiyle de birleşiyor. Bu haliyle bu ülkeler içinde en fazla potansiyele sahip ülkelerden biri sayılabilecek olsa da diğerlerinden farklı olarak Rusya’nın boğuşması gereken uluslararası siyasi sorunlar çok daha büyük olduğundan bu potansiyelin harekete geçirilmesi de daha zor oluyor.

Rusya ekonomisine bakıldığında nominal olarak dünyanın 12.’si ve satın alma gücü bakımından dünyanın 6.’sı olan bu ekonomide, altyapıSovyetler Birliği’nden devralınmış olsa da emperyalist ülkelerle kıyaslandığında benzerliklerinden daha çok eksikliklerinin önde olduğu görülüyor. Rusya’da artık planlama olmadığı gibi 1990’lı yıllarda yaşanan yağmalamayla birlikte bu altyapının bütünüyle kullanılmadığı da not edilmeli

Milli gelirinin yüzde 2’sini tarım, yüzde 40’ını sanayi ve yüzde 58’ini hizmet sektöründen sağlayan Rusya’nın 1990’lı yıllarda yağma döneminde çöken ekonomisi 2000’li yıllarda Vladimir Putin’in ilk döneminde yıllık ortalama yüzde 7’lik bir büyüme oranı yakalamıştı. 2008 krizinin etkisiyle 2009 yılında yüzde 4 küçülen Rusya ekonomisi sonraki 3 yılda büyüse de 2013’ten bu yana durgunluk içinde.

Doğal kaynaklar üzerine inşa edilen ekonomi

Rusya, 17 milyon kilometrekarelik devasa yüzölçümü ile dünyanın en zengin maden ve enerji kaynaklarına sahip ülkesi. Dünyanın en büyük doğal gaz rezervin sahip ve en büyük doğal gaz satıcısı. Petrol rezervleri bakımından dünyada 8. ve kömür rezervleri bakımından ise 2. sırada yer alıyor. Bu kaynakların ihracında ise sırasıyla dünyada 1., 2. ve 3. sırada.

Rusya’nın ihracatına bakılınca da doğal kaynakların bu ağırlıklı yeri perçinleniyor. 2015 yılında ülkenin 317 milyar doları bulan ihracatının yüzde 60’ını petrol ve doğalgaz, yüzde 12’sini metaller, yüzde 3’ünü değerli metaller ve yüzde 2’sini ağaç ürünleri oluşturuyor. İhracatın içinde tüm imalat sanayisi ürünlerinin payı ise sadece yüzde 7 oranında kalıyor. Dahası, 2010’da 384 milyar dolara gelen ihracat emtia fiyatlarındaki düşüşle birlikte 2015’te yüzde 20 düşmüş.

Rusya’nın en büyük şirketleri arasında ise petrol, doğalgaz ve diğer madenler, bankacılık ve enerji sektöründe faaliyet gösteren çoğudevletin kontrolündeki şirketler dikkat çekiyor.

Sovyet mirası silah sanayisi

Öte yandan, Rusya’nın imalat sektörü, ithalat ve yabancı yatırımlar verileri de ülkenin ekonomisinin yeterince gelişkin olmadığının bir diğer göstergesini oluşturuyor.

İmalat sektöründe işgücünün yüzde 20’sini istihdam eden silah sanayisi ülkenin en gelişkin sanayi kolu durumunda. Rusya, bu sayede, dünyanın en büyük 2. silah satıcısı konumuna geliyor. Bu emperyalizm tahlilleri yönünden “kafa karıştırıcı” bir etki yaratsa da ithalat verileri ile birlikte aslında Rusya ekonomisinin durumu açısından açıklayıcı.

Rusya’nın 2010 yılında 231 milyar dolar olan ithalatı 2015 yılında 185 milyar dolara gerilemiş. Ancak ithalat içinde en büyük payı yüzde 45 ile tüm imalat sanayisi ürünleri oluşturuyor. Bunu yüzde 13 ile kimyasal ürünler, yüzde 6 ile plastik ürünler, yüzde 14 ile hayvansal ve bitkisel ürünler ve yüzde 9 ile giyim ürünleri izliyor. Böylece Rusya’nın Sovyetler Birliği dönemindeki sanayi gücünü önemli ölçüde kaybettiği görülüyor.

Yine Rusya’daki yabancı sermaye yatırımlarına bakıldığında 2016 yılında yatırım stoku 380 milyar doları buluyor. Ancak 2013’te 53,4 milyar dolar ile rekor düzeye çıkan doğrudan yabancı yatırımlar Rosneft petrol şirketinin özelleştirilmesiyle 2016’da 37,7 milyar dolar olmadan bir yıl önce 11,9 milyar dolara kadar geriledi.Rusya’nın yabancı ülkelerdeki doğrudan yatırımı ise 2016’da 335 milyar dolara ulaşmış. Bu tutar 2005’ten 2007’ye 2,5 kat artsa da bugün o seviyenin 30 milyar dolar kadar altında. Yani Rusya’nın sermaye ihracı ithalinin gerisinde kalıyor.

“Silahlı politika” yeter mi?

Geçen yüzyılın başında emperyalist olmak için mücadele eden, daha sonra Büyük Ekim Devrimi ile bir “süpergüç” haline gelen ve sosyalizmin çözülmesiyle yağmalanan Rusya’nın yeniden emperyalist kampa dönerek emperyalist ülkelerden rol ve pazar kapmaması için “doğal” etki alanı sayılabilecek eski sosyalist ülkeler ile eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri ile bağı kesilmek istendi. Rusya, 2000’li yılların ikinci yarısından sonra bu çevrelenme siyasetine karşı savaşı da göze alarak direnmeye başladı.

Bu arada 2000’li yıllarda aşırı yükselen emtia fiyatları sayesinde elde ettiği olağanüstü fazlayı Sovyetler Birliği’nden kalan silah sanayinin ayağa kaldırılması ve ordunun modernizasyonuna harcayarak bu kuşatma siyasetine karşı etkili bir direnç geliştirmeyi de başardı. Ancak son tahlilde Rusya’nın imkanlarını korumak üzere savunmada olduğu tartışmasız. Putin’in emperyal hayalleri öngörülebilir gelecekte de ancak bu düzeyde kalabilir.

Rusya’nın kuşkusuz güçlü bir ekonomisi var. Ancak bugün emperyalist devletlerle bir tutmayı bırakın mücadele edecek, yarışacak nitelikte olmadığı görülmeli. Dolayısıyla Rusya’yı bugün emperyalistlerle aynı seviyeye çıkartmak için emtia fiyatlarının yüksek olduğu dönemde elde ettiği fazladan geliri stratejik olarak kullanmış olması dışında bir neden bulunmuyor.

Rusya, Çin ile beraber, diğer BRICS ülkeleri olan Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’dan çok daha fazla öne çıksa da bir mirasyedi olduğu gerçeği başka her şeyden daha belirgin durumda.

Pusula 1: Brezilya: Latin Amerika’nın makus talih

Pusula 3: Hindistan: Kastların ekonomisi

Pusula 4:  Çin: Oldu mu olacak mı?

Pusula 5: Güney Afrika: Irkçılıktan BRICS’e