Mısır: Siyasal İslam’ın kurulduğu ve yenildiği yer

Mısır: Siyasal İslam’ın kurulduğu ve yenildiği yer

09-12-2018 08:45

Müslüman Kardeşler’i iktidardan indiren Sisi’nin İhvan örgütünün ideolojik merkezi El Ezher Üniversitesi’nde yaptığı konuşma ile başlayan süreçte siyasal İslam’ın anayurdu sayılabilecek Mısır’da yeni döneme uygun hale getirildiği söylenebilir.

Zafer Aksel Çekiç

Müslüman Kardeşler örgütünün Tunus ile birlikte iktidarı aldığı iki örnekten biri olan Mısır’da bu on yıl içerisinde yaşananlar “siyasal İslam’ın yükselişi ve çöküşü” olarak anılabilir. Yaklaşık yüz yıl önce kurulduğu Mısır topraklarında bugün bir terör örgütü sayılan İhvan ül Müslimin veya Müslüman Kardeşler Cemiyeti iktidarda iki yıl bile tutunamadan bir askeri darbe ile devrilmesi aynı zamanda İslamcı siyasetlerin geleceği açısından önemli bir dönüşümü de ifade ediyor.

İngiliz emperyalizminin etkisi altında Hasan el Benna tarafından kurulan ve en önemli ideologlarından birisi olan Seyid Kutb’un ABD’de eğitim gördüğü Müslüman Kardeşler’in Ortadoğu tarihinde emperyalizmle iç içe ancak şeyhliklerle kavgalı tarihinin emperyalizm için bir yedek güç ve sola karşı bir araç olmasından ibaret sayılması mümkün.

Emperyalizmin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da iktidarları yeniden şekillendirmeye giriştiği kadük “Arap Baharı” sürecinin baş aktörü olması da bunu açıkça gösteriyor. Ancak daha önemli bir kanıtın Müslüman Kardeşler’in devrilmesi ile siyasal İslam projesinin rafa kaldırılmasının çakışması olduğu da görülmeli.

Müslüman Kardeşler’i iktidardan indiren Sisi’nin İhvan örgütünün ideolojik merkezi El Ezher Üniversitesi’nde yaptığı konuşma ile başlayan süreçte siyasal İslam’ın anayurdu sayılabilecek Mısır’da yeni döneme uygun hale getirildiği söylenebilir. Burada Tayyip Erdoğan’ın Mısır ziyaretinde dile getirdiği “laiklik” tavsiyesinin anlamı da düşünülmeli. Bugün ağır aksak ilerlese de bir sürecin varlığı göze çarpıyor.

İhvan’ın iktidarı

Emperyalizm, Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından 1917’den sonra dünyada kabullenmek zorunda kaldığı tüm siyasi gelişmeleri yeniden belirleme çabasına girişti. Bu çerçevede “Arap Baharı” süreci de “Soğuk Savaş” yıllarının dengelerine oturan Arap devletlerinin yeniden belirlenmesi amacını taşıyordu. Yıllardır kenarda tutulan siyasal İslamcılar emperyalizmin bu değişim isteğine bir cevap verme vaadinde bulundular.

Türkiye’de AKP’nin iktidara gelişi ve kendisini yararlı bir araç olarak ispatlamasının ardından bu sürece liderlik etme görevini üstlenmesi aynı zamanda Müslüman Kardeşler’e bir “akıl hocası” veya “yaşam koçu” olarak atanması anlamına geliyordu.

Bu açıdan Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında Mısır’da yaptığı “Mısır bu geçiş döneminde ve sonrasında inanıyorum ki bu değerlendirmesini en güzel şekilde yapmak suretiyle özellikle demokrasi noktasındaki bu geçişte şunu görecektir. Yani laik bir devlet yapısı dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır. Böyle görecek, böyle görmesi lazım. Bundan hiç endişe etmesin ve anayasayı hazırlayacak olanlar da bunu orada teminat altına alması lazım.” sözleri anlamlı sayılmalı.

Bu sözlere karşı Müslüman Kardeşler’in Türkiye’yi ülkenin iç işlerine karışmakla suçlaması ve El Ehram gazetesine konuşan Müslüman Kardeşler’in sözcülerinden Mahmud Guzlan’ın, “Başka ülkelerdeki deneyimler, Mısır’a kopyalanamaz. Türkiye’de laik bir devletin kurulmasına neden olan koşullar, Mısır’daki koşullardan farklıdır” ifadeleri ise İhvan’ın iktidarını koruyamamasının şifresi sayılmalı.

İhvan’ın devrilmesine giden süreç

Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesinin ardından onu devrilmeye götüren esas dinamik siyasal İslam’ın “ılımlılığı” ile selefi cihatçı terörizmin “radikalliği” arasındaki geçişin ne kadar kolay olabildiğini göstermesiydi.

Erdoğan’ın laiklik çıkışı ve ona tepkiden daha önemlisi Müslüman Kardeşler döneminde özellikle Sina Yarımadası’ndaki selefi terörünün devlet güçlerini de kapsayacak şekilde genişlemesi, Hristiyan Kıptilere yönelmesi ve bu arada Şiilerle bir mezhep çatışmasını ateşleyebilecek saldırıların yaşanması gibi olaylar ile Müslüman Kardeşler’in Hürriyet ve Adalet Partisi’nin içindeki unsurların radikalleşme potansiyeli açıkça ortaya çıkıyordu.

Emperyalizmin ölen eşle birlikte olma hakkı, erkeğin zorda kalırsa eşini yiyebilmesine ruhsat verilmesi gibi akıllara zarar fetvaları umursadığını düşünemeyiz. Hatta bu tür saçmalıkların Müslümanların sömürülmesini kolaylaştıran yanı nedeniyle teşvik edildiğini düşünmek gerekiyor.

Bu temel nedenin Müslüman Kardeşler’in devrilmesinin ardından daha da belirgin hale geldiği söylenebilir. Bu sürecin sonunda İhvan örgütünün bir terör örgütü olarak ilan edilmesine de şaşırmamak gerekiyor.

Sonuç olarak emperyalizmin uyumlu bir iktidar kurma çabasının kullandığı araç üzerinden yanlışlanması ile bu aracı yeniden belirlemeye çalıştığı söylenebilir.

Sisi’nin “reform” çağrısı

Bu açıdan Hürriyet ve Adalet Partisi’ni deviren Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin 31 Aralık 2014’te Sünni İslam’ın en önemli medresesi olan El Ezher’de din adamlarına yaptığı konuşmada, “1,6 milyar insanın (Müslümanlar) kendilerinin yaşaması için 7 milyarlık dünya nüfusunun geri kalanını öldürmek istemeleri mümkün müdür? Mümkün değil! Bir dini devrime ihtiyacımız olduğunu tekrar tekrar söylüyorum. Siz imamlar Allah katında sorumlusunuz. Tüm dünya bu ulus parçalanırken sizin sözünüzü bekliyor” sözleri ile işaret ettiği reformun emperyalizme uyum anlamına geldiği söylenebilir.

Bu çağrının Müslüman Kardeşler’in ideolojik merkezi El Ezher Üniversitesi’nin eski rektörü Usama el Abd tarafından yinelenmesi de meselenin basitçe “emperyalizmin piyonu Sisi” diye açıklanamayacağının delili sayılmalı. İslam İşleri Yüksek Konseyi toplantısında konuşan el Abd’ın dünyanın sürekli olarak değiştiğini ve kendisini yenilemeyen insanların zayıf düşerek yok olduklarını belirttiği konuşmasında sarf ettiği “İslam ulusunu ölüm döşeğine mahkum etme çabaları var. Onun korunması için sizlere güveniliyor. Bu ağır sorumluluğun üstesinden gelemezsek Allah katında sorumlu olacağız. Dinsel söylemde reform yapmak ve onu geliştirmek meşrudur çünkü dünya olduğu yerde durmuyor. Kuran ve Muhammed Peygamber’in sünnetini her zaman takip etmeliyiz. İnsanlar Muhammed’e sorular sorduğunda o herkese ihtiyaçlarına göre farklı cevaplar verirdi. Reform ve gelişimin anlamı budur.” sözleri bu arayışları ortaya koyuyor.

Mısır’dan gelen El Ezher Üniversitesi’nin geleceğine dönük tartışmalara, fetva yetkisinin sınırlandırılmasına, kimliklerden din hanesinin çıkartılmasına dair haberlerin bu açıdan İslamcı siyasetlerin dönüşme arayışları ve sancıları olarak görmek gerekiyor.