İttihat ve Terakkiyi nasıl değerlendirmeli?

İttihat ve Terakkiyi nasıl değerlendirmeli?

29-07-2018 08:30

İttihat ve Terakki Cemiyeti tarihsel olarak bu toprakların ilk liberal ve burjuva devrimci hareketidir...

Cengiz Kılçer

İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarihsel olarak bu toprakların ilk liberal ve burjuva devrimci hareketidir. 1908 Devrimi ise kategorik olarak 20. yüzyıl burjuva devrimleri arasında yer alır ve 1905 Rusya ve 1906 İran’da gerçekleşen devrimlerin de “etkisi” vardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selanik’in liberal ortamında kök salıp güçlendi ve değişik uluslardan, ırklardan kimselerin oluşturduğu ticaret burjuvazisinden destek gördü. İTC’nin darbeci mi ihtilalci mi olduğuna dair sorusunun en iyi ve kesin yanıtını V.İ. Lenin’in verir. Lenin’e göre 20. Yüzyıl devrimleri örneğinde, Portekiz ve 1908 Türk devrimlerini burjuva devrimleri olarak kabul etmek besbelli kaçınılmaz bir şeydir ama bir şartla: “(…)bu devrimlerin her ikisi de “halk” devrimi değildir; çünkü halk yığınları, halkın geniş çoğunluğu, kendine özgü ekonomik ve siyasal istemlerle, etkin, bağımsız ve hissedilir bir biçimde, bu devrimler içinde görünmezler.”[i] İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin darbe-devrim diyalektiğine hem 1908’deki hem de 1913’teki tarihe Bâbıâli baskını olarak geçen hükümet darbesi ile yönetimi ele geçirmeleri bir örnek oluşturur. Burjuva demokratik devrimleri sömürülen kitlelerin burjuvazinin önderliğinde başkaldırdıkları bir devrim biçimdir. 1908 Devrimi, emekçi kitlelerden uzak yukarıdan işleyen bir süreçti. Elbette “demokratik” bir karakter taşıması da mümkün olmadı. İttihat ve Terakki sosyal bir değişim niyetinde olamayan muhafazakâr bir kadrodan oluşmaktaydı; 1908 devrimcilerinin politik hedefi, 1876’da kabul ettirdikleri Anayasayı geri getirmek ve bu yolla devleti kurtarmaktır.[ii] 30 Nisan 1908’de İTC tarafından kaleme alınan ve padişaha gönderilen bir mektup İTC’nin politik mevcudiyetini objektif olarak göz önüne serer: “Biz zat-ı âlinizin yüksek imparatorluğunu takdir etmekteyiz. İttihat ve Terakki Komitesi, zat-ı âlilerinin yüksek saltanatına karşı hiçbir şekilde düşmanca duygular beslememektedir. 19 Mart 1877’de verdiğiniz taht nutkunda, bir kişinin ya da küçük bir zümrenin despot yönetimlerinin, kaçınılmaz olarak suiistimal sonucunu doğurduğuna değinerek bizim bu şikâyetimiz bizzat siz yüksek hükümdarımız tarafından ifade edilmişti. Komitemizin ideali, vaktiyle siz hükümdarımızın da takdir ettiğiniz ve övdüğünüz anayasanın uygulamaya geçirilmesidir. İttihat ve Terakki Komitesi, padişah ailesinin çıkarlarını, imparatorluğumuz uluslarının çıkarlarından ayrı tutmamaktadır. Anayasanın yürürlüğe konmasının, sizin yüksek devlet yöneticiliği haklarınıza ne maddi ne manevi en küçük bir zararı dokunmayacaktır. Tersine, imparatorluğumuza, tahtınıza bir destek olacaktır.[iii]

1908 Devrimi ve İşçi sınıfı

Meşrutiyetin [1908] ilk yıllarında, emekçilerin örgütlenme haklarını ve onlarla birlikte işçi-patron ilişkilerini düzenleyen Ta’til-i Eşgâl Kanunu (Grev Kanunu) hem İttihat ve Terakki Cemiyeti hem de onun ideolojik siyasal karakterini ortaya koyar. 23 Temmuz 1908 tarihinde ‘hürriyetin ilanı’ ile Anadolu ve Rumeli Demiryollarında başlayan grevler, Osmanlı Hükümetinin grevler ve sendikalar gibi önemli toplumsal politikalar bahsinde belirli kanuni düzenlemeler yoluna gitmesine ve yasaklar koyulmasına yol açtı.  Osmanlı Hükümeti hürriyetin ilanından iki buçuk ay sonra Ta’til-i Eşgâl Cemiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkat’ı çıkarıldı ve ne ilginçtir ki, bu Ta’til-i Eşgâl Kanunu 1936 yılına kadar yürürlükte kaldı.

1908 Devrimi ile beraber başlayan ve neredeyse ülkenin sathının tümüne yayılan grevlerin önünü kesmek için hükümet bir tedbir alma yönüne gitti. Hükümet, Ta’til-i Eşgâl Kanununu önce 1908’de KHK olarak çıkarttı ardından ise 1909’da Meclis’ten geçirerek kanun haline dönüştürdü.  Ta’til-i Eşgâl Kanunu bir yanıyla da yabancı sermayeyi ürkütmemek adına çıkarılırken aslında grevlerin yabancı sermayeli işletmelerde daha yoğunlaştığının altını çizmek gerek. Dönemin Maliye Nazırı Mehmed Cavid Bey ise yabancı sermayedarlar meselesinde oldukça hassastır: “Patronlar(…) zannetmesinler ki, amelenin sendika teşkil etmeleri kendilerine muhaliftir.(…) hepimiz biliriz ki, ecnebî sermayeleri memleketimizde gerek vapur, kanal, liman, rıhtım, şimendüfer, ne yapmak istersek isteyelim, mutlaka sermayeye muhtacız.(…) ecnebî sermayelerine mecburuz. Ve o sermayeleri memleketimize getirmek için her türlü teşkilâtı, her türlü yardımı ifa etmeğe hazırız.”[iv] Ta’til-i Eşgal Kanunu, kapsamına aldığı kamu hizmeti gören kurumlarda sendika kurma hakkını kati olarak yasaklamakta ve bu yasağa uymamanın yaptırımlarını 8. maddesinde göstermekteydi bu maddeye göre: “Umuma ilişkin hizmetler ifa eden müesseselerde sendika teşkili yasaktır. İşbu müesseselerde sendika teşkil eden, cebir ve şiddet uygulayarak hizmetin tatiline sebebiyet veren veyahut diğerlerinin çalışmasını men etmeye teşebbüs eden kimselerden teşvikler icra edenler bir haftadan altı aya kadar hapis cezası veya kendilerinden bir liradan yirmi beş liraya kadar nakit para cezası alınarak ve tehditler uygulayıp ve şiddete teşebbüs edenler bir aydan bir seneye kadar hapis ve bir liradan elli liraya kadar nakit para cezası ile cezalandırılacaklardır.”[v]

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ünlü sloganı Hürriyet, Adalet ve Müsavat işçi sınıfına yasaklardan başka hiçbir şey getirmedi. 1908’in yaz aylarındaki işçi sınıfının ilk hareketleri ezildi. İstanbul’da kömür hamallarının, İzmit ve Eskişehir’de demiryolu, İzmir’de liman işçilerinin grevleri bastırılsa da; 1908’de asker-sivil bir avuç aydının öncülüğünde hayata geçen devrimin, kaçınılmaz olarak işçi sınıfı hareketlerinin de yolunu açtığını da unutmamak gerekiyor.

[i] Lenin, V.İ, “Devlet ve ihtilal, Çev. Süleyman Arslan, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1989 s. 50

[ii] Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki (1908 – 1914), Çev. Nuran Yavuz, 1999, İstanbul, Kaynak Yayınları

[iii]  Yuriy Asatoviç Petrosyan, Sovyet Gözüyle Jöntürkler, Çev. Mazlum Beyhan, Ayşe Hacıhasanoğlu, İstanbul 1974, s. 301-302

[iv] A. Gündüz Ökçün, Ta’til-i Eşgal Kanunu, 1909 Belgeler-Yorumlar, Ankara 1982, s. 21.

[v] A. Gündüz Ökçün, , a.g.e. s. 3.