Günümüzde bir körleşme örneği: AKP'den nefretin burjuvaziden medet ummayı getirmesi

Türkiye sermaye sınıfı ile AKP arasındaki ilişkiyi çözümlemeye çalışmadan Türkiye kapitalizminin ve burjuva siyasetinin yönelimlerini anlamak pek mümkün değil. Ancak bununla birlikte, ikisi arasında süreklileşmiş bir karşıtlık ilişkisi kurmaya çalışmak gerçeklik algısının ortadan kalkmasına yol açabilir.

Günümüzde bir körleşme örneği: AKP'den nefretin burjuvaziden medet ummayı getirmesi

Türkiye sermaye sınıfı ile AKP arasındaki ilişkiyi çözümlemeye çalışmadan Türkiye kapitalizminin ve burjuva siyasetinin yönelimlerini anlamak pek mümkün değil. Ancak bununla birlikte, ikisi arasında süreklileşmiş bir karşıtlık ilişkisi kurmaya çalışmak gerçeklik algısının ortadan kalkmasına yol açabilir.

Neşe Deniz Babacan

Türkiye sermaye sınıfı ile siyasi temsilcisi AKP arasındaki ilişkiyi ele alırken öncelikle iki düzlemin belirginleştirilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi ilişkinin ekonomi politik yanını oluşturan olgular bütünü olarak görülebilir. Bu alan iki özne açısından pozitif değerlere sahip bir zemine sahip olup, sermaye sınıfının özlemleri ile AKP’nin siyaseten buluştuğu yerdir.

İkinici düzlem ise, AKP’ye karşı tepkilerin ya da AKP’nin “aşırı uç” olarak görülen yönelimlerine dönük itirazların ve düzeltme taleplerinin sermaye sınıfı aracılığıyla siyasi iktidara iletildiği olgular bütününden oluşmaktadır. Hızlıca ifade etmekte fayda bulunuyor. Özellikle Türkiye sol, sosyalist hareketine de sirayet edecek şekilde, bahsettiğimiz ikinci düzlemin mutlaklaştırıldığı ve AKP’yi geriletme, AKP’den kurtulma gibi başlıkların buraya hapsedilmeye çalışıldığı uğrakları ya da örnekleri görebiliyoruz.

O yüzden bir notu ortaya koyarak ilerlemekte fayda bulunmaktadır. Her kapitalist rejimde olabileceği gibi sermaye sınıfı ile siyasi iktidar arasındaki gerilimleri ya da sürtünme noktalarını abartmak ve buralardan “devrimci” projeler çıkartmaya çalışmak sizi düzen içi arayışlara, en iyi ihtimalle ise içinde bulunduğunuz sistemin sosyal demokrasisine götürürür. Pratik örnekleri için çok uzak tarihlere ise gitmeye gerek bulunmuyor. 2014 yerel seçimlerinde CHP destekçiliği, 2015 yılındaki genel seçimlerde ise HDP destekçiliğine soyunan sol tam da bu hatta denk düşmektedir.

AKP ve sermaye sınıfını ortaklaştıran şeyler nelerdir?

Siyasi iktidar ile sermaye sınıfının ilişkisini irdelerken özellikle liberallerin sermaye devletine yaklaşımını gözden kaçırırsanız gerçeklik algısını da yitirebilirsiniz. Soyut bir devlet tanımı ve bunun emperyalizm, burjuvazi, AKP ile olan ilişkilerini yok sayan ya da reddeden liberal anlayışa göre sınıf iktidarından kendisini bağımsızlaştırmış olduğu iddia edilen devlet bütün kötülüklerin anası olarak gösterilmektedir. Sermaye devletinin “derin ya da yüzeysel” bazı uzuvlarının kapitalist sistemin bekası için görece özerk veya bağımsız hareket etme kabiliyetlerine bakarak devletin tamamen sömürü düzeninden ve emperyalizmden bağımsız hareket ettiğini savunmak tam da bu bahsettiğimize örnek olarak gösterilmelidir.

Konumuza dönersek, bugün Türkiye’de AKP iktidarı ile burjuvaziyi bağlayan ve ikisinin zemin ortaklığını sağlayan şey sermaye devletidir. Siyasal iktidarın şekillenmesi ile birlikte bunu oluşturan unsurların devletin kademelerine yerleşmeleri ve iktidarı öncelikle sermaye sınıfı, devamında ise kendi çıkarları için kullanmaları zaten kapitalizmin doğası gereği ortaya çıkmaktadır. 1980 öncesinden başlayarak devletin içerisine çöreklenen FETÖ bunun en temel örneği olmuştur. 12 Eylül öncesinde komünizme karşı mücadele, 12 Eylül döneminde darbe destekçiliği, AKP iktidarı döneminde “Birinci Cumhuriyet”in tasfiyesi için yaptıkları ile var olan bu örgütlenme ile sermaye sınıfının arasında hep güçlü bağlar bulunuyordu. 2000’li yıllarda devletin çözülmesinin temel aktörlerinden biri olan FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimi ile birlikte ortaya çıkan devletin yeniden yapılandırılmasının en temel enstrümanlarından biri olmuştur. Bu noktada özellikle güncel olarak sermaye sınıfı ile AKP arasında bir uyum olduğunu tespit etmek gerekmektedir.
OHAL sebebiyle ortaya çıkan sürtünmeleri ise fazla abartmak mümkün değildir. TÜSİAD cenahında OHAL sebebiyle ufak sızlanmalar olsa da, AKP acımasız grev yasakları ve işçi düşmanı adımları ile sermaye yandaşlığını ortaya koymaktadır.

AKP iktidarı ile Türkiye sermayesi ile ortaklık ve bağlanma noktalarından bir diğeri ise istikrar beklentisi olarak lanse edilmektedir. İstikrar beklentisi, başta TÜSİAD olmak üzere farklı sermaye örgütlerinin başkanlık sistemine açık veya örtük yaktıkları yeşil ışığın varlığı ile görünür hale gelmişti.

Türkiye sermayesinin merkezileşme eğilimi yeni bir olgu değil. 1990’lı yıllarda Sakıp Sabancı tarafından propaganda edilen, 12 sonrası Turgut Özal ve Süleyman Demirel tarafından ısrarla gündeme getirilen, 2000’li yıllarda Rahmi Koç tarafından Tayyip Erdoğan’a biçilmiş kaftan olarak gösterilen başkanlık sistemi tam da bu eğilime yanıt olarak ortaya çıktı.

Başkanlık sistemine olan desteğini perdelemek için AKP iktidarını “demokratik olmamakla” eleştiren Türkiye sermaye sınıfı, bir yandan da istikrarın temel direğinin AKP olduğunu da propaganda etmeye devam etmektedir.

İstikrar beklentisinin temel direği ise Türkiye tipi ülkeler açısından ortaya konulan yapısal reformların hayata geçirilmesidir. Özellikle ekonomik başlıklar konusunda AKP’nin kurmayları da, patronlar da oldukça hassas davranmakta, Türkiye ekonomisine halel getirecek yaklaşımlardan kaçınmaktadır.

Yakın dönem uyum başlıkları nelerdir?

TÜSİAD Başkanı’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamadan anlaşıldığı üzere Türkiye kapitalizmi yakın vadede yönünü Avrupa emperyalizmine dönecek ve ihracatı arttırmaya çalışacaktır. İkinci hedef ise yeniden şekillenmeye başlayan Irak pazarı olacaktır. Ek olarak 15 Temmuz sonrasında TMSF ve devlet elinde biriken rantiyelerin burjuvazi tarafından paylaşılması da önem taşıyan bir olay olarak görülmeli, buradaki bekçiliğin ise AKP’de olduğu bilinmelidir.

Bu iki başlıkta da AKP iktidarı ile sermaye sınıfı arasında bir uyum olacağını tespit etmek gerekmektedir. Son haftalarda başta Almanya, Fransa ve İngiltere cenahından gelen ve “Türkiye dostu” olarak gösterilen açıklamaların bir sebebinin bu olduğu düşünülebilir. Buna yanıt ise çok hızlı bir şekilde Tayyip Erdoğan tarafından pozitif bir şekilde verilmiştir.

Devamında ise 2019’da yapılacak yerel seçimler de Türkiye’deki kapitalist sistemin bir kaldıracı olarak görülmektedir. AKP ve Tayyip Erdoğan açısından kritik olan seçimler, Türkiye sermaye sınıfı açısından da kazasız belasız atlatılması gereken bir uğrak olarak görülmektedir. Tüm bunlar hesaba katıldığında Türkiye burjuvazisinin hepsinin ya da bir bölümünün AKP’ye karşı harekete geçeceği, Türkiye toplumunu AKP’den kurtaracak bir yönelime girmesini beklemek boş bir hayaldir.

Verili konjonktürde bir bütün olarak sermaye devleti, AKP, MHP, yargı, ordu ve emniyet gibi devlet aygıtları arasında güçlü bir ittifak bulunurken, bu ittifakın ruhu ve aklı olan Türkiye sermaye sınıfının bu ittifakı bozması kendileri açısından bir anlamı yoktur.