Güney Afrika: Irkçılıktan BRICS’e

PUSULA | Güney Afrika: Irkçılıktan BRICS’e

Güney Afrika: Irkçılıktan BRICS’e

Taylan Yılmaz

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “apartheid”* rejimi yoğun mücadeleler sonucunda 1991 yılında yıkılmış olsa da yaklaşık 8 milyon işsizin olduğu bu ülkede, bugün zengin ve yoksul arasındaki fark “apartheid” döneminden daha da kötü durumda.

İki beyaz “işadamı” Nicky Oppenheimer ve Johan Rupert, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşayan 25 milyon yoksul siyahiden daha fazla servete sahip. Servetlerinin büyük çoğunluğunu “apartheid” döneminde uygulanan ayrımcı politikalar sayesinde yaratan Oppenheimer ve Rupert, o dönemde el koydukları toprakları da siyahilere geri vermedi.

Sömürgeciliğin kökenleri

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde sömürgeciliğin kökenleri 1700’lü yıllara kadar uzandırmak mümkün. Hollandalı Doğu Hindistan Şirketi ülkeye ilk adım atan Avrupalılardan sayılabilir ancak sömürgecilik açısından belirleyici olan gelişme İngiliz İmparatorluğu’nun Napolyon Savaşları sırasında Cape Town’ı ele geçirmesiydi. Bu olayla beraber Güney Afrika, İngilizlerin Hindistan’da kurulan sömürge imparatorluğunun gelişimi için önemli bir proje haline geldi. Buna ek olarak, İngiliz imparatorluğu için yağmalanmaya açık yeni bir pazar, hammadde kaynağı ve göçmenlik merkeziydi.

Avrupa merkezli şirketlerin de ülkenin kaynaklarını yağmalamaya gelmesiyle beraber kölelik gelişti. Hollandalı ve İngiliz sömürgeciler tarafından insanlık dışı şartlarda çalıştırılan köleler, 1799-1825 yılları arasında köle isyanları başlattılar. Bu isyanlar sonucu kölelik kağıt üzerinde kaldırılsa da çeşitli yasalarla kölelik koşullarında çalışma şartları getirildi.

Apartheid dönemi ve Afrika Ulusal Konseyi

1948 yılında tamamen beyazlardan oluşan Ulusal Parti (NP) hükümeti iktidara geldikten sonra siyahlar ve beyazlar arasında ırksal ayrımı esas alan ırkçı politikalar uygulamaya başladı. Geçmişten beri ülkede bulunan sömürgecilerin lehine olan bu politikalar çerçevesinde, ülkenin çoğunluğunu oluşturan siyahi Güney Afrikalılar beyazlardan ayrı bölgelerde yaşamaya zorlandılar, yalnızca siyahiler için kullanımda olan kamu olanaklarından faydalanabilme kuralı getirildi ve beyazlarla iletişimleri kısıtlandı. Bununla da sınırlı kalmayan apartheid kuralları, beyazlar ve siyahiler arasındaki cinsel ilişkileri dahi yasaklıyordu. Ebeveynler ve çocuklar da birbirinden bağımsız olarak renklerine göre sınıflandırılabiliyordu.

1913 yılında Yerliler Arazi Kanunu’nun kabul edilmesi de apartheid için kritik bir rol oynadı. Bu kanunla birlikte Güney Afrika’da çoğunlukla Avrupalı sömürgeci yerleşimcilerden oluşan beyazlara verildi. Bu kanuna karşı çıkan yerliler ise, daha sonra Afrika Ulusal Konseyi’ni (ANC) adını alacak olan ve ANC’nin temellerini atan Güney Afrika Yerli Ulusal Kongresi kuruldu.

 Güney Afrika Komünist Partisi ve mücadele

1921 yılında Cape Town’da düzenlenen kongreyle kurulan Güney Afrika Komünist Partisi’nin (SACP) kurucu üyeleri Avrupa’dan gelen ve işçi sınıfı içerisinde çalışma yürütme konusundan deneyimli olan beyazlardan oluşuyordu. İlerleyen yıllarda işçi sınıfı içerisinde sendikal haklar ve sömürgeciliğe karşı ulusal özgürlük söylemleri etrafında örgütlenen parti, 1928 yılına gelindiğinde ağırlıklı olarak siyahi üyelerden oluşuyordu. Beyazların da üye olabildiği partiye daha sonra siyahların ağırlıkta olması kuralı getirildi.

1950 yılına gelindiğindeyse apartheid hükümeti antikomünist bir kanun çıkararak başta SACP olmak üzere apartheid karşıtı bütün örgütleri ve kuruluşları yasakladı. Yoğun baskılarla karşılaşan parti, 1953 yılından itibaren yeraltına çekildi ve ANC içinde çalışma yürütmeye başladı. Yasal alanda faaliyetin mümkün olmaması nedeniyle silahlı mücadeleye geçme kararı alan, aralarında Nelson Mandela’nın da bulunduğu ANC ve SACP kadroları Ulusun Mızrağı (MK) adlı silahlı bir örgüt kurdular.

1961 yılında başlatılan silahlı mücadelenin ardından 1963 yılında CIA tarafından sağlanan istihbarat ile yakalanan Mandela, apartheid rejiminin sona erdiği 1990 yılına kadar hapis yattı. Mandela’nın hapisten çıkmasıyla beraber ANC ve SACP birlikte hükümet kurdu. Apartheid’in yoğun mücadelelerle sona erdirilmesi ciddi bir kazanım olsa da, daha sonrasında izlenen birçok yanlış politikanın ve olanak varken kapitalist üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmaması bugün Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yaşadığı birçok sorunun temel nedeni olarak görülebilir.

BRICS ve Güney Afrika

Afrika kıtasında sömürgeciliğe karşı en önemli mücadelelerden birini veren Güney Afrika Cumhuriyeti, 2010 yılında Hindistan, Brezilya, Çin ve Rusya’dan oluşan ekonomik ve politik işbirliği bloğu olan BRIC’e katılmak üzere başvuru yaptı. Bu birlik, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de katılmasıyla beraber BRICS adını aldı. Üye ülkelere göre hem ekonomik hem de nüfus açısından daha küçük olan Güney Afrika Cumhuriyeti, uluslararası alanda Afrika kıtasının sesi olabilecek niteliklere sahip. Güney Afrika Cumhuriyeti’ni aralarına katan BRICs ülkeleri hem politik hem de ekonomik açıdan Afrika’da önemli bir mevzi edinmiş durumda.

 

* Apartheid: Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1994 yılına kadar yürürlükte olan ve beyaz olmayan ırklar arasında yasal olarak bir ayrımı öngören politika.

 

 

Pusula 1: Brezilya: Latin Amerika’nın makus talih

Pusula 2: Rusya: Sovyet mirası ve doğal kaynaklar yeter mi?

Pusula 3: Hindistan: Kastların ekonomisi

Pusula 4:  Çin: Oldu mu olacak mı?