Emperyalizmin kitlelerle ilişkisi

PUSULA | Emperyalizmin kitlelerle ilişkisi

 Emperyalizmin kitlelerle ilişkisi

Ülkemizdeki sosyalist hareketin ‘hareketsizliğinden’ olsa gerek, dünyanın farklı noktalarında gelişen her türlü hareketliliğe, hayırhah bakan bir ruh hali mevcut ülkemiz solunda. En son olarak İran’da gelişen toplumsal eylemliliklerde kendisini gösteren bir ruh hali, daha da geriye doğru gidildiğinde Suriye’de, Ukrayna’da, ya da Venezuela’da da kendisini göstermişti. Suriye’de devrimi, Ukrayna’da “Gezi Ruhunu”, Venezuela’daki ABD destekli, sağcı halk hareketini desteklemek şeklinde ortaya çıkan bu ruh hali, kendi içinde pek çok yanlışı birden barındırdığı rahatlıkla söylenebilir. Programatik bir hattan yoksun, emperyalist müdahalelere son derece açık ve dahası emperyalizm tarafından kolaylıkla müdahale edilebilen bu tarz hareketlere, sırf “hareket ediyor” diye heyecanlanarak izlemek, olsa olsa apolitizmle açıklanabilir bir durum olsa gerek.

Emperyalizm sadece askeri olarak mı müdahale eder?

Emperyalizm merkezli tartışmalar, genellikle ABD öznelliğinde belirli bir ülkeye ya da bölgeye dönük işgal girişimleri vesilesiyle tartışılmasından olsa gerek, ülkemizde bu tartışmalar yapılırken bir dizi yanlışlar yapılıyor. Emperyalist müdahaleciliği, salt bir askeri operasyona ya da bir işgal girişimine indirgeyerek, emperyalizmin siyasal ve ideolojik alana dönük müdahalelerini görmemek ya da görmezden gelmek, doğal olarak güncel politik olayların yorumlanması konusunda ciddi hataların yapılmasına sebep oluyor.

Emperyalizmin kanlı tarihine bakıldığında, askeri işgallerin ya da müdahalelerin hep bir nedeni olduğu görülmelidir. Dünyayı kan gölüne çeviren emperyalist paylaşım savaşları bile, savaşa katılan işgalci devletler açısından, kendilerince hep bir takım nedenlere dayanıyordu. Hatırlanması gerekir ki ABD emperyalizmi, yakın geçmişte Irak’ı “özgürlük”, Afganistan’ı “terörle mücadele”, Suriye’yi ise “Esad gitmeli” diye işgal etmişti. Dahası ABD emperyalizmi, bugünlerde Küba’yı “insan hakları”, Venezuela’yı “ekonomik istikrarsızlık”, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni “nükleer silahlardan arındırma” gerekçeleriyle işgal ile tehdit etmektedir.

Emperyalist saldırganlığın ulaştığı en vahşi ve en şiddetli müdahale yöntemi, askeri operasyonlar ve doğrudan işgal girişimleri olsa da, günümüz dünyasında emperyalizmin çoğu zaman hedefindeki ülke ya da bölgeyi dizayn etmek amacıyla daha dolaylı yollara başvurduğu bir gerçektir. Bu dolaylı yolların başında istikrarsızlık yaratılarak, ülkelerin emperyalist müdahalelere açık hale getirmek geliyor.

Siyasal mücadelenin belirleyiciliği

Sosyalist siyasetin kendisi gibi, emperyalist siyaset de toplum içindeki gerçek ve somut sorunlardan alan açar kendisine. İster ileriye, ister geriye toplumsal dönüşümlerin tümü, her daim toplum içinde var olan sorunların üzerinden gerçekleşir. Emperyalist siyaset de, toplum içindeki geçmişten günümüze devreden problemleri, dinamikleri ve fay hatlarını gözlemler, bunlar doğrultusunda bu dinamiklere müdahale etmek için kendisine bir yol haritası belirler. Yakın dönemde yaşanmış olan Arap Baharı, bunun net bir örneğidir. Arap ülkelerinde, geçmişten günümüze devrolan kimi somut ve meşru problemler, halk kitlelerinin kendiliğinden isyanına yol açmış; ancak ortaya çıkan bu kitle hareketleri, işçi sınıfının öncü gücünün müdahale edebilmek için gerekli güç durumunda olmamasından ötürü, emperyalist müdahaleye iyice açık hale gelmiş ve son kertede de emperyalizmin belirlediği bir düzlemle sonuca bağlanmıştır.

Buradan hareketle, emperyalizm merkezli tartışmalarda yapılacak hataların en önemlilerinden biri de, güncel bir olayı değerlendirirken, o olayı salt sonuçları itibariyle geriye dönük olarak açıklamaya çalışmaktır. Örneğin Arap Baharı, sonucu itibariyle ABD emperyalizminin istediği şekilde sonuçlanan, Arap Baharı’nı “emperyalizmin oyunu” olarak nitelemek, siyasal mücadeleyi tamamen yok sayan büyük bir yanlıştır. Bir ayaklanmanın sonucunu belirleyecek olan, kuşkusuz siyasal mücadelenin kendisidir.

Hiçbir ülke “dışarıdan doldurulmayı bekleyen boş bir kap” değildir. Plansız, programsız, kendiliğinden oluşan halk hareketlilikleri, doğası gereği zaten belirsizliklerle doludur ve farklı sınıfların temsilcileri tarafından gerçekleştirilen müdahaleler doğrultusunda sonuçlanır. İşçi sınıfının öncü gücünün yaptığı müdahale ile emperyalizmin aktörleri tarafından yapılan müdahaleler çarpışarak ortaya ne tam anlamıyla işçi sınıfının öncü kuvvetinin istediği, ne de tam anlamıyla emperyalist öznelerin istediği bir sonuç çıkar. Bu çarpışma sırasında sonucun hangi sınıfın istediğine yakın şekilde çözüleceği ise, siyasal mücadeledeki kuvvetlerin güç dengesi belirler. İşçi sınıfının örgütlerinin hem nitelik hem de nicelik olarak gelişkin olduğu bir tabloda emperyalizmin müdahalelerini boşa çıkartmak daha kolay olurken, tersi durumdaki bir tabloda ise, sosyalist siyasetin esamesi okunmayabilir.

Sonuç Yerine

Emperyalist kapitalist sistem, dünya çapında hem ekonomik hem de ideolojik kriz yaşıyor. Yaşanan bu kriz henüz işçilerin gündelik hayatlarında kendisini bütün ağırlığıyla göstermese de, burjuva ideologların panellerinde, sempozyumlarında sık sık dile getiriliyor ve kapitalizmi sürdürülebilir kılmaya çalışmanın yolları aranıyor. Kapitalist sistemin bugünkü evresinde, kendiliğinden ortaya çıkan kitle hareketleri her ne kadar sayıca çok olursa olsun, asli olarak değerlendirilmesi gereken, bu hareket içindeki aktörlerin sınıfsal temsiliyetleri, güçleri ve programları olmalıdır. Kapitalizmin kendi yapısal sorunlarından baş gösteren memnuniyetsizliklerin, kendiliğinden, devrimci bir hatta oturarak kapitalizmi tehdit edeceğini sanmak, doğru bir beklenti değildir.

Öte yandan emperyalizmin, sosyalist siyaset üzerinden güncel kazanımları emperyalizmin mutlak gücünden değil, sosyalist siyasetin güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Hal böyleyken, yapılması gereken oldukça açıktır: Sosyalist siyaseti güçlendirmek ve yarını kazanmak!