Brezilya: Latin Amerika’nın makus talihi

PUSULA | Brezilya: Latin Amerika’nın makus talihi

Brezilya: Latin Amerika’nın makus talihi

Behiç Oktay

Güney Amerika’daki BRICS temsilcisi, yüksek kaynak zenginliğine rağmen ABD’nin arka bahçesi olmaktan çıkamamanın faturasını ödemeyi sürdürüyor

Son yıllarda sıkıntılı dönemler geçiren Brezilya, tüm ülke içi sorunlara rağmen dünyanın en önemli ekonomilerinden biri olmayı sürdürüyor. 2014’ten bu yana süren siyasi ve ekonomik kriz durumu ise yakın zamanda çözüme kavuşacak gibi görünmüyor.

Brezilya 2014’ten bu yana ekonomik ve siyasi olarak zor bir dönemden geçiyor. Ülke bu süreç içinde, 2016’da yolsuzluk iddialarıyla görevden alınan devlet başkanı Dilma Rouseff’ten öncesine dayanan sorunlarla karşı karşıya.

İlk olarak Rouseff öncesi Brezilya’ya bakmak gerekir. İşçi Partisi (PT) yönetiminde Brezilya ekonomisi 2003-2011 yılları arasında, başkan Luiz Inácio Lula da Silva veya kısaca tanınan adıyla Lula yönetiminde büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Ancak bu atılımın uzun vadeli olmamasının ve Brezilya halkının tüm kesimlerinin adil bir şekilde bu ekonomik atılımdan faydalanamamasının sebepleri PT hükümetinin bir dizi hatasından da kaynaklanıyor.

Lula başkanlığındaki Brezilya, dünyanın en büyük 9. ekonomisi haline gelmişti. Bunun sebebi ise ülkenin petrol ve demir açısından büyük kaynaklara sahip olmasıydı. Yüksek petrol fiyatları, demir kaynakları ve canlı hayvan üretimi sayesinde Brezilya ekonomisi büyüyordu.

Zenginlik değil, gelir adaletsizliği arttı

Bununla beraber zenginleşen ülkede, ülkenin en ciddi sorunu olan gelir adaletsizliği ve yoksullukla mücadele bağlamında, “Bolsa Família” (Aile Çantası) gibi yoksul aile çocuklarına eğitim ve sağlık, “Fome Zero” (Sıfır Açlık) gibi gıda yardımları içeren programları 2006 öncesi yürürlüğe konulmuştu. Ayrıca “Minha casa, minha vida” (Evim, hayatım) adındaki konut edindirme programı ile yaklaşık 3 milyon yoksul aile ev sahibi olmuştu.

Başta petrol, demir ve canlı hayvan üretimi sayesinde ekonomisi güçlenen Brezilya, buradan gelen kaynakları Brezilya’nın önemli problemlerini çözmek için kullanmıştı. Ancak petrol fiyatlarının dünya genelinde düşmesiyle birlikte Brezilya’da ekonomik ve dolayısıyla siyasi bir kriz oluşmuştu. Bu açıdan Brezilya’nın içinden geçtiği süreç ile Venezeula’da Maduro hükümetinin yaşadığı problemler, nedenleri ve sonuçları ile benzerlik taşıyor.

İşçi Partisi’nin kapitalizm ile açıktan bir derdinin olmaması, 13 yıllık iktidarında büyük sermayeyle ve geçmiş yıllarda eleştirdiği yolsuzluğa bulaşmış tüm politikacılarla ittifak kurması ve patronların gücünü azaltacak gerekli değişiklikleri yapmaması, Brezilya’nın bugün yaşadığı sorunların asıl nedeni olarak görülmelidir.

İstikrarsız politikalar ve ABD müdahalesi

Ekonomik sıkıntılar, Lula sonrası 2011’de görevi devralan Dilma Rouseff’i halkı memnun edebilmek adına çok daha fazla sosyal harcama yapmaya itti, ancak bu Brezilya ekonomisini daha da borca soktu. Bunun yanı sıra, 2014 yılında, Rouseff’in Brezilyalı petrol devi Petrobras’ın başında olduğu dönemde kamu görevlilerinin yolsuzluk yaptığı iddialarının ortaya çıkmasıyla birlikte Rouseff için işler daha da kötüye gitmeye başladı. Her ne kadar yapılan yolsuzluklarla Rouseff arasında doğrudan bir bağlantı bulunamamış olsa da Brezilya parlamentosu Rouseff’i suçlamayı sürdürdü. Bunun sebebi hem Rouseff’in o yıllarda şirketin başında olması, hem de yolsuzlukla suçlanan kişilerin Rouseff ile yakın ilişkileri oldu.

Brezilya meclisi 2015 Aralık ayında, Rouseff’i görevden almak için ilk adımı attı. Amerikancı muhalefet, Rouseff’in seçildiği 2014 seçimlerinin geçersiz sayılması gerektiğini, çünkü kampanya paralarının Petrobras yolsuzluğundan gelen paralar olduğunu savundu. Bununla birlikte Rouseff’in ülkenin bütçe açıklarını olduğundan az göstermek için devlet bankalarının fonlarını kullandığı ortaya atıldı. Ancak bu iddianın da asılsız olduğu ortaya çıktı.

Sonuç olarak Rouseff, Lula döneminin politikalarını sürdürmek istese de bunu başaramamıştır. Çünkü Lula dönemindeki ekonomik politikaların petrol, demir ve canlı hayvan gibi hammaddelere bağlı oluşu ve PT’nin kapitalizm ve patronlarla yakın ilişki içinde olması, sosyal politikaların uygulanmasını imkansız kılıyordu. Bunun sonucunda ise ABD’nin de müdahil olduğu süreç sonunda Rouseff geçici olarak görevden alındı.

Gayrimeşru Temer hükümeti

Rouseff’in geçici olarak görevden alınmasının ardından yerine, Amerikancı ve sağcı Brezilya Demokratik Hareket Partisi’nden Michel Temer devlet başkanlığına getirildi. Halkın gayrımeşru olarak gördüğü Temer, göreve geldiği ilk günden itibaren Brezilya’da işçi sınıfının haklarına ve kamuculuğa topyekün bir saldırı başlattı.

Wikileaks belgelerinde CIA’ya muhbirlik yaptığı ortaya çıkan Temer, neoliberal ekonomik politikaları devreye soktu. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu bahane gösteren Temer yönetimi, bankalar, tarım endüstrisi ve büyük şirketleri memnun etmek için halk karşıtı biz dizi önlemler almayı sürdürüyor. Brezilya Parlamentosu 20 yıllık bir mali düzenlemeyi kabul ederek, bu süre boyunca kamu harcamalarını dondurmayı, hastaneleri ve okulları özelleştirmek için eğitim ve sağlık harcamalarını azaltmayı ve toplumsal alanlara ayrılan kaynakları kesmeyi onayladı.

Hükümet ayrıca İş Kanunlarının Birleştirilmesi Kanunu’nu ihlal ederek işçi hakları, ücretler ve iş güvencesini azaltan taşeron yasasını onayladı. Ülkede emeklilik yaşı 65’e yükseldi. Hükümet sözcüsünün yaptığı açıklamalarda ise “özel sektörün önünü açmak zorundayız”, “devlet tüm işleri kendisi yapamaz” şeklinde ifadelerin kullanılması, Brezilya’da gerçekleşen değişimin kim için yapıldığı ve kime yaradığını açıkça ortaya koyuyor.

Latin Amerika’da ve dünyanın diğer pek çok yerinde görüldüğü gibi, devletlerin bir yandan sosyal politikalar uygulaması, yüzünün halka dönük görünmesi gibi durumlar, sermaye ile ilişkiler kesilmediği müddetçe süreklilik sağlayamıyor. Sürekli krize girme potansiyeli bulunan kapitalizmde, ekonomi kötüye gittiği zaman, hükümetlerin izlediği sosyal politikalar patron sınıfının müdahaleleri ile kesintiye uğruyor. Dolayısıyla, bir hükümetin sosyal politikalarını ne denli koruyabileceği veya ne kadar ileriye taşıyabileceği, kapitalizm ile olan ilişkisine bağlı. Brezilya’da ve diğer Latin Amerika ülkelerinde bugün yaşanan durumun özü de bu.

 

Pusula 2: Rusya: Sovyet mirası ve doğal kaynaklar yeter mi?

Pusula 3: Hindistan: Kastların ekonomisi

Pusula 4:  Çin: Oldu mu olacak mı?

Pusula 5: Güney Afrika: Irkçılıktan BRICS’e