Pieter Brueghel'in “Körlerin Kör Kılavuzu” adlı tablosu ve 24 Haziran seçimleri

Sosyalist ve komünist partilerin seçime sokulmadığı 24 Haziran seçimleri, Pieter Bruegel’in “Körlerin Kör Kılavuzu”, “Körlerin Yürüyüşü” resmini hatırlatıyor.

Pieter Bruegel (1525-1569), zamanının sıradan insanlarının gündelik yaşamlarıyla ilgili birçok gerçekçi resim yapan ünlü 16. yüzyıl ressamıdır. Resimlerinde kullandığı gerçekçilik derecesi, 16. yüzyılın ikinci yarısındaki hayat hakkında çok fazla bilgi verir niteliktedir. Resimlerinde sadece insan yüzlerini detaylandırmakla kalmayıp, zihinsel durumlarını yansıtma söz konusu olduğunda da özeldir. Pieter Bruegel sadece bir ressam değildir. Her şeyden önce bir oyma baskıcıdır. Tasarımları diğer sanatçıların oyma baskılarında da yaşam bulmuştur. Antwerp’te büyümekte olan baskı endüstrisi içinde çalışmıştır. Antwerp, daha on altıncı yüzyılda büyük bir metropol olmuştur. Bruegel’in resimlerinin çoğu, Habsburg Dükleri ve kralları tarafından takdir edildiği için korunmuştur. II. Philip, II. Rudolph ve Arşidük Leopold-Wilhelm, onun kırsal-köy peyzajlarını sevmişlerdir. Resimlerinin en büyük koleksiyonu, Viyana Kunsthistorisches Müzesi’nde muhafaza edilmiştir.

Pieter Bruegel, “Körlerin Kör Kılavuzu”, “Körlerin Yürüyüşü” gibi farklı isimlerle de anılan ve en iyi eserleri arasında yer alan şaheseri ölümünden bir yıl önce tamamlamıştır. Bruegel’in resminin adının kaynağı, Yeni Ahit’te geçen, İsa’nın, manevi körlüğü fiziksel körlüğe benzettiği ve insanların dine karşı içsel körlüğünden bahsettiği “Bırakın onları; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, ikisi de çukura düşer.” cümlesidir.

Bu tabloda bir grup kör insan, -belki de dilenciler- temsil edilir. Tablodaki altı kör adamın, her biri önündekinin omuzunu veya bastonunu tutarak bir sıra halinde birbirilerine tutunarak yürümeye çalıştığını görürüz. Sahnede acıklı, dokunaklı bir şeyler vardır. Öndeki kılavuz, dereye sırt üstü düşmüş bir kaplumbağa gibi ters dönmüş çaresizce yatmaktadır. İkinci kör, bir boşluk içindedir ve ağlamaktadır, şapkası önünde uçar, tökezleyerek kılavuzun üzerine kapaklanmak üzeredir.

Üçüncüsü garip bir şeylerin olduğunu hissetmektedir, bu yüzden tehlikeyi koklamak istiyormuşçasına kafasını havaya kaldırmıştır.

Dördüncü başını kaldırmış, ağzını açmış, neler olduğuna dair bir şeyler duymak ya da yakalamak istemektedir. Ancak ne olup bittiğini bilememektedir. Beşinci sıradakinin boynundaki haç net olarak görülse de başındaki şapka yüzünün ifadesini yarı yarıya gizlemektedir. Yine de tehlikeyi hissetmiş gibi görünmektedir ve yüzünde korkuyla ilgili ilk belirti görülmektedir. Sadece sonuncusu mutlu, masum ve kendinden eminmiş gibidir ve belki halen tehlikenin farkında değildir. Yüzlerdeki ifadeler, güvenden şaşkınlığa ve şoka kadar değişir. Arka plandaki kilise ise belki de bu körlüğün farkında olmaksızın, onu umursamaksızın uzaktadır.

Bu sahne İncil’deki (Matta 15:14) sadece bir kıssanın/meselin temsilidir. Bruegel’in resmi bir aksiyon harikasıdır, sanatçı birkaç figürle düşmenin çeşitli aşamalarını göstermeyi başarır. Her kör adam, düşme ve yürümenin başka bir durumundadır. Resme baktığımızda bu altı insanın ileriye dönük hareketlerinin ve düşüşlerinin durdurulamaz olduğunu biliriz. Bir sonraki aşamada ise ne olacağının tamamen farkındayızdır. Resim, izleyiciyi şekilleri ve renkleri ile çarpar.

Bruegel köylüleri ve dilencileri resmeder. Zayıfları, güçsüzleri, fakirleri… Çevresinde gördüğü yaşamın özüne çok yaklaşmıştır. Onun resimleri ahlaki mesajlarla doludur. Hiçbir gruba dâhil olmamış, hiçbir geleneği izlememiştir. Onun figürleri ufak tefek, bodur, tombuldur, gülüp dans ederler; Michelangelo’nun çıplak heykellerindeki heybetli görüntüden çok uzaktırlar. Örneğin bir Michelangelo heykeline aşağıdan yukarı doğru bakılması gerekir; oysa Bruegel’in insan figürlerine çoğunlukla üstten bakılır ve nadiren çıplaktırlar. “Körlerin Yürüyüşü”nde izleyici yüksek bir pozisyonda olmasa bile figürlerle aynı seviyededir.

Sakat olan insanlar, dilenciler, ezilmişler, hastalar…  Bruegel bunların resmini yapmıştır. Resimleri çizdiği insanlar tarafından görülememiştir çünkü Krallar ve İmparatorlar tarafından özel koleksiyonları için satın alınmışlardır. Böylece, İsa’nın mesajı Habsburglar’ın görkemli saraylarına da ulaşmıştır. Ancak, Habsburglar’ın resimlerdeki büyük ahlaki dersleri görüp görmedikleri şüphelidir.

Bugün karşı karşıya olduğumuz “tabloya” bağlamak için sözü biraz uzattık. Malum, 24 Haziran’da seçimler yapılacak.

Sosyalist ve komünist partilerin hiçbirinin seçimlere sokulmadığı, sosyalist ve devrimci hareketin bir bütün olarak bağımsız bir güç oluşturamadığı, sosyalist bir çıkışın -örgütsel ya da teknik- sağlanamadığı ve büyük oranda düzen “solunun” şemsiyesi altına girilen tabloyu görememek Pieter Bruegel’in “Körlerin Kör Kılavuzu”, “Körlerin Yürüyüşü” resmini hatırlattı da o yüzden…

Temmuz 2016’da toplumsal araştırmalar şirketi KONDA’nın sahibi Tarhan Erdem, Türkiye’deki seçimlerde artık oy kullanmayacağını açıklamış: “Bunlar meşru seçim değildir, bugünkü fiili durum ve yürütülen anlayış sürdükçe yapılacak hiçbir seçim de, ‘eşit seçim’ olmayacaktır. Yurttaş olarak hiçbir şey değişmeden ‘seçim sonucu’ olarak açıklanacak gayri meşru ilanları tanımayacağımı açıkça beyan ediyorum. Seçim denilecek oyunda ne oy veririm, ne de sonuçlarına saygı gösteririm” ifadelerini kullanmıştı.

Burjuva siyasetinin nabzını içeriden ölçen “işin erbabının” sarf ettiği sözler bile şuna işaret etmiyor mu? Gidilen yol belli ve en öndeki kör adam hendeğe çoktan düşmüş. Peki, bu kör yürüyüş, kör kılavuzu birbirlerine tutunarak takip eden diğerlerini hendeğe sürüklemiyor mu? Bir kör kılavuz ve onu takip eden beş kör… Belki artık görmeyi öğrenmenin, gerçekle yüzleşmenin zamanıdır. Belki artık 16. Yüzyılın bugün bile geçerli olan tasvirini tersine çevirmenin zamanıdır.