Nurcu Yeni Asya gazetesi: AKP iktidarının Gülen’le ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp enine boyuna tahlil edilmelidir

Nurcu Yeni Asya gazetesi: AKP iktidarının Gülen’le ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp enine boyuna tahlil edilmelidir

Nurcu Yeni Asya gazetesi: AKP iktidarının Gülen’le ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp enine boyuna tahlil edilmelidir

Furkan Vakfı’nın ardından Adnan Oktar Cemaati’ne de düzenenlenen operasyonla bir yandan operasyonun çapının genişletileceği, bir yandan ise “başka cemaatlere sıçramayacak, müsterih olun” haberleri üretiliyordu.

Nur Cemaati’nin yayın organlarından YeniAsya gazetesi bugün bir ‘Başyazı’ yayınladı. Yazıda 15 Temmuz darbe girişimi kınanırken, 2 yıllık OHAL sürecindeki hukuksuzluk ‘hukuk enkazı’ olarak tarif edildi. 20 aylık OHAL sürecinin ardından yeni süreçte cemaat ve tarikatların hedef alındığı iddia edilerek “20 aylık OHAL sürecinin geride kaldığı bir dönemeçte, cemaat ve tarikatları hedef alan iftira yüklü kara propagandaların yoğunlaştırılmasını esefle karşılıyor ve kınıyoruz.” yorumuna yer verildi.

Takvim Gazetesi merkezli üretilen ve AKP medyasınca paylaşılan haberlerde “Kripto biçimde FETÖ’nün çıkarlarına hizmet eden yayınlarıyla bilinen Yeni Asya gazetesi, bugün de kirli algı operasyonuna devam etti. 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ ile ilişkisi sıkça gündeme gelen Yeni Asya’nın, bir terör örgütü ile böylesine kripto işbirliğini nasıl sürdürdüğü merak ediliyor… FETÖ ve ByLock nedeniyle tutuklu bulunan bir şahsı “Bir bebek daha cezaevinde” manşetiyle aklama operasyonu yaptı. Dünyadaki en kutsal değerlerden biri olan “çocuk/bebek sevgisini” kendi kirli amaçlarına alet ederek FETÖ’yü masumlaştırmaya çalışan Yeni Asya’nın bu manşeti ilk olmadığı gibi son olacağa da benzemiyor. 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminden bu yana FETÖ, sürekli bebekler ve çocuklar üzerinden Yeni Asya’nın haberinde olduğu gibi kara propaganda yürütüyor.” ifadeleri yer almıştı.

Bu haberlere ilişkin ilgili yazıda “Bu meyanda Yeni Asya’nın, evvelce de defaatle maruz kalıp, her defasında sağlam delil ve argümanlarla reddederek sahiplerine iade ettiği iftiraların, bu  geçiş sürecinde aynı mahfillerce yine tekrarlanmasını yeni bir provokasyon olarak değerlendiriyoruz.” denildi.

FETHULLAH GÜLEN ve ILIMLI İSLAM PROJESİ

Fethullah Gülen’le ilişkilerine dair başyazıda şu değerlendirmeler yapıldı: “Daha 1971’deki İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandığı dönemde kendisine atfedilen Nurculuk nitelemesini reddetmiş olan ve 1974’te Yeni Asya ile yolunu tamamen ayıran Fethullah Gülen ise özellikle bu noktalardaki farklı yöneliş ve uygulamaları ile öne çıkmıştır. 12 Eylül’den sonra darbecilerin belli şartlar karşılığında birlikte çalışma teklifinde bulunduğu Mehmet Kutlular’ın, “Ben reddedince Gülen’e gittiler” açıklaması, sonraki süreç ve gelişmeler dikkate alındığında son derece manidardır. Gülen’in önünün açılması ve görünen görünmeyen yoğun desteklerle getirildiği nokta, Kutlular’ı teyid etmiştir. Zamanla bu destek Türkiye’nin inisiyatif ve kontrolünden çıkmış ve uluslar arası “ılımlı İslâm” projeleri için kullanılma boyutuna ulaşmıştır.

Yazıda bahsi geçen Mehmet Kutlular ‘İşte Hayatım’ kitabında “Biz, Fethullah Hocanın sıkıntı çıkaracağını sezdiğimiz için (1973 senesi olabilir) Hocayı İstanbul’a çağırdık. Bu sezgimiz delillere dayanıyordu. Fethullah Hocanın etrafında bir takım insanlar toplanmış, Hocaya bazı makamlar izafe ediyorlardı. Kimisi “Hz. İsa”, kimisi “Mehdi” kimisi de “Kahtani” diyordu. ifadelerine yer vermişti.

Yine aynı kitapta Nur Cemaati’ndeki tartışmalar “Fethullah Hoca bir şey yapıyordu; biz ağabeyleri ona uyarı için gönderiyorduk: “Gidin, uyarın!” Oraya ikaza giden ağabeyler, “Kendilerine göre Kur’ân kursu var, talebe yetiştiriyorlar, maşaallah, barekâllah” deyip tebrikle, takdirle dönüyorlardı.” şeklinde anlatılıyordu.

Yazıda ayrıca AKP iktidarının Gülen’le ilişkilerinin masaya yatırılması gerekliliğine değinilerek “Bu noktada AKP iktidarının Gülen’le ilişkileri ayrıca masaya yatırılıp enine boyuna tahlil edilmelidir. 12 Eylül 2010 anayasa referandumuna kadarki süreçte “Ne istedilerse verdik” ifadesiyle açığa vurulan sınırsız bir destek söz konusu olmuşken, birbirini izleyen MİT krizi, dershaneler meselesi, paralel yapı ve devlette cemaatçi kadrolaşma tartışmaları ile çok farklı tablo ortaya çıkmış; “Ne verdinizse geri alın” aşamasına gelinmiş; hızlanarak ve yaygınlaşarak devam eden tasfiyeler, 15 Temmuz kalkışması sonrasında zirveye çıkmıştır. 20 Temmuz’da başlayan OHAL sürecindeki gözaltı, tutuklama ve ihraçlarla, maalesef kurunun yanında yaşı da yakan mağduriyetlere sebebiyet verilmiştir.” denildi.