Neden bu kadar çok sevdiniz?

Sermaye sınıfı küçük yaşlardan itibaren eğitimden başlayarak, medyası, kültür ve spor alanlarındaki yoğun ideolojik propagandası ile sistemin ne kadar iyi işlediğini, seçeneksizliğini emekçilerin beyinlerine kazıyor...

Neden bu kadar çok sevdiniz?

Fatih KARA

Sermaye sınıfı küçük yaşlardan itibaren eğitimden başlayarak, medyası, kültür ve spor alanlarındaki yoğun ideolojik propagandası ile sistemin ne kadar iyi işlediğini, seçeneksizliğini emekçilerin beyinlerine kazıyor. Gericilik ise “şükret” diyerek bu mücadeleye bilinçli olarak destek veriyor. Bu tarihsel ittifak karşısında mücadele inatla devam ederken, bu ideolojik bombardımandan emekçileri korumak çoğu zaman mümkün de olmuyor. Yaratılan hasar ise çeşitli şekillerde yansımalara neden oluyor.

STOCKHOLM SENDROMU?

Bir medya grubu, burjuva sınıfının önemli aktörlerinden biri tarafından, gelişmekte olan diğer burjuvazi aktörüne devlet desteği ile satıldı. Satan memnundu hem bir değer ifade ederken satmış hem de diğer işlerine kötü medya şöhretinin yansımasını bir nebze engellemişti; alan diğer aktör ise iktidarın kanatları altındaki konumunu devlet bankası eli ile güçlendirmişti, elbette o da memnundu. Sermaye sınıfı açısından ve onun koruyucusu ve kollayıcısı iktidar tarafından normal bir alışverişti. Normal olmayan ise bu yayınlara emek olarak değer katanların durumuydu.
Kölelerin efendisine olan aşkı veya başka bir bulguyu açıklamak için formüle edilmiş Stockholm Sendromu ile açıklanacak bir durum. Herhalde en çok bilinen sendromdur, kendisini rehin alana oluşan sevgi ve sempatinin ifadesi olan Stockholm Sendromu.

İLK BELİRTİ

Bu satış sonrasında sendromun ilk belirtileri eski patronun uğurlamasında karşımıza çıktı. Akan gözyaşları, havaya atılan çiçekler… Yıllarca o satış değerini oluşturan emekçiler, yeni patronun insafına bırakılırken, bu durumun oluşmasına neden olan “eski” patrona gösterilen bu “vefanın” başka bir açıklaması olamazdı. Hâlbuki aynı patron medya sektörüne, aynı yollar ile aynı sınıfın temsilcisi olarak, aynı görevle ve yine burjuva sınıfının iktidarının desteği ile girmişti. Yöntem aynı isimler değişikti amaç ise belli, sermaye sınıfının sesi olmaktı.

NEDEN BU KADAR ÇOK SEVDİNİZ?

Başka bir sendrom belirtisi asılan pankart ile kendini gösterdi. “Biz Sizi Çok Sevdik… “ Kurum içi bir PR çalışması olması kuvvetle muhtemel ancak çalışanların çoğunluğunun duygularını yansıttığı da bir gerçek. Yıllarca her ekonomik krizde birkaç yüz emekçiye faturayı yükleyen, sermaye sınıfının iktidar oyununda pozisyon alırken medyayı kullanan, çalışanları Gezi’de direnirken ekrana Penguenler taşıyan, gözü kendi karından başka bir şey görmeyen birine bu sevgi nasıl açıklanabilirdi ki? Eskisi, yenisi hangisi daha gerici, hangisi daha demokrat yarışında ikisi de birbirinden çok mu farklıydı ki?

MİNNET DUYMA

Medyada çalışmak zordur evet. Zamanında ücretler ödenmez, iş güvencesi yoktur, her yıl yüzlerce gazetecilik mezunu sektöre girmekte, giderek tekelleşen medya da yer bulamamaktadır. Çalışanlar arasında ücret farklılığındaki makas çok büyüktür. İş sahibi olanlar tüm mobinglere, ücretsiz fazladan çalışma saatlerine rağmen iş bulabildikleri için minnet duyarlar. Çünkü sistem, yaşamasına neden olan işsiz ordusu ile bu minneti beslemektedir. Ve işte bu minnet emeğinin değerini unutmasına neden olur.

ZİNCİRİ KIRMAK

Gelecek kaygısı, öğrenilmiş çaresizlik, teslimiyetin tetiklediği ve sendroma dönüşen durumu değiştirmek mümkün. Bilmek gerekir ki “iyi” sermaye yoktur daha doğrusu sadece iki sınıf vardır tarihsel kavganın içinde. Emeği ile üretenler ve bu emeğin değerlerini kendileri için kara dönüştüren sermaye. Emeği üretenler olarak sınıf bilincini içselleştirmek herhalde öncelikli hedef olmalı. Sonra emeğimizin değerini yalnızca toplum için harcanacak bir güce dönüştürmek.
Bu dönüşümde güçle olur, güç içinde birlikte mücadele etmek lazım, birlikte mücadele edebilmek için de örgütlenmek.

SON SÖZ

Sevmeyelim de taşa mı dönelim, hayır sevelim ama bizi sömürenleri değil, gelir adaletsizliğini yaratanları değil, sağlıkta, eğitimde eşitsizliği körükleyerek bizi kötü hizmete mecbur edenleri değil…
Biz bizi özgürlüğe götürecek mücadeleyi sevelim.