Ne yapıyoruz?

Sınıfın tavrının ortaya çıktığı bir örgütlenme bugün adlı adınca komünist hareketin öncülüğünde şekillenmeye başlamıştır. Bunun biçimlenmesini sağlayan irade ise tam da yukarıda bahsettiğimiz politik ve örgütsel karakterde adım adım güçlenmektedir.

Türkiye solunun genel gidişatı ve komünist hareketin durumu hakkında bazı değerlendirmeleri gündeme almak gerekiyor. Çok uzaklara gitmeye gerek bulunmuyor, sadece beş yıl önce Türkiye tarihinin en büyük direnişinin yaşandığı bir dönemin sonrasındayız ve ülkemiz bir kere daha çeşitli uğraklarda olduğu gibi sınıflar mücadelesinin yeni sonuçları ile karşı karşıya kalacağı günlere doğru yol alıyor.

Nesnel değerlendirmeleri bir kenara bırakalım. Önemli olan bugün özne olanın yani devrimci mücadelenin muhataplarının güncel pozisyonunu ortaya koymak ve bunun toplumsal kurtuluş açısından durduğu yeri netleştirmek.

O yüzden iki başlığın altının güçlü bir şekilde çizilmesi elzem. Birincisi, bugün işçi sınıfın temel örgütlenme biçimlerinden, politik örgütlenmesine kadar bir projesi olmayan bir devrimci öznenin geleceği kazanma şansı bulunmamaktadır. İkincisi ise bu devrimci öznenin tepeden tırnağa (politik, ideolojik, örgütsel) kadar işçi sınıfının devrimi için şekillenmiş, disiplinli, kararlı bir yapıya sahip olması gerekmektedir.

Marksizm Leninizmin güncel tezahürünün basit bir şekilde ifade edilmesi olarak tercüme edebileceğimiz bu tespitin hakkı verilmediği oranda, emekçi sınıfların kurtuluş mücadelesi açısından bir gram yol alınabilmesinin imkanı yoktur.

Türkiye’de sermaye iktidarının en büyük koltuk değneği olan liberaller ile bugün aynı masaya oturan sol bir anlayışın işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde yeri bulunmamaktadır.

Benzeri bir değerlendirme, sermaye iktidarının diğer koltuk değneklerinden biri olan sosyal demokrasi (daha açık olarak CHP) ile ilişki kurmaya sevdalı olan sol için geçerlidir. Daha önce da yazdık, 24 Haziran seçimleri bunun en önemli örneklerinden biri olarak ortaya çıkmıştı, önümüzdeki yerel seçimlerde de benzeri örnekler görülecektir.

Yine benzeri şekilde, Türkiye’de işçi sınıfının mücadelesi yerine ulusalcılığı ve sınıfların uzlaşmasını koyan anlayışın geldiği nokta, AKP’nin yerli ve milli hamasetinin acenteliğini yapmaktan başka anlamı kalmamıştır. Bu acentelik görevinde kendilerine verilen görev ise küçük burjuvazi için kurtuluş reçeteleri sunmaktan başka bir şey olmamıştır. Bu kesimin emperyalizme karşı duruşunun biçimsel olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Çünkü işbirlikçi burjuvazi ile sınıf kavgası vermemektedirler.

Emperyalizme karşı mücadeleyi kitabından çıkaran ya da çıkarmaya çalışan solun ise Türkiye işçi sınıfının sermayeden bağımsızlaşma süreci hakkında söyleyecek sözü bulunmamaktadır. Unutulmaması gereken nokta ise, anti emperyalizmin solun kitabından çıkartılması ile Kürt siyasi hareketinin Ortadoğu’da emperyalizm ile açık işbirliğine girmesi atbaşı gitmiş olmasıdır. Ancak elbette Kürt emekçilerinin sömürüye ve zulme karşı mücadelelerini anti-emperyalist bir eksene taşıdığı bir zaman gelecektir. Bu da son tahlilde ülkemizdeki Türk ve Kürt emekçilerinin sosyalizm bayrağı altında örgülü mücadeleye atılmasının konusudur. Bunun dışındaki yolları gündeme getirerek birbirimizi kandırmanın ise anlamı bulunmamaktadır.

Türkiye’de sol hareketin başındaki en önemli belalardan bir tanesi “değerli yalnızlık” ile “buldumcuk olma hali” arasındaki salınımdır. Sosyalizm mücadelesi ve komünist hareketinin gündeminden acilen bu tablo çıkartılmalıdır. Ya da başka bir şekilde ifade etmek gerekirse komünistlerin güncel yaklaşımları artık bu tabloyu aşmaya başlamıştır. Zaten bu iki yaklaşım, son tahlilde, birbirinin türevi olarak siyaset sahnesinde yer almaktadır.

Doğru bir yolun çizilmesi için yukarıda ifade ettiğimiz sınıf örgütlenmesi ve Leninist öncülük anlayışının yerli yerine oturtulması gerekmektedir. Bahsettiğimiz bu kesimlere akıl hocalığı yapacak değiliz. Bugünkü meselemizin sınıfın örgütlenmesi ve bunun gerçek araçlarının yaratılması olduğu açık olmalı. Onun için işçi sınıfının örgütlenmesi ve politik öncülük mekanizmasının yerine sınıflar arasındaki uzlaşmayı geçiren ya da sınıf örgütlenmesinden küçük burjuvaziyi anlayan sol anlayışların emekçilerin kurtuluş açısından bir yol haritası oluşturması çok mümkün değil.

Söylemsel ve biçimsel bir tarzın işçi sınıfının kurtuluşu ve sosyalist devrim açısından hiçbir katkısı bulunmuyor. O yüzden, sınıfın mücadelesine ve arayışına dokunan, örgütlenmesinin önünü açan ve onun politik bir özne olarak Türkiye siyaset sahnesinde yer almasını sağlayacak yöntemler geliştiren bir arayıştayız. “İşçi edebiyatı” paralayıp sınıf örgütlenmesi yerine mahalli dinamikleri koyan uydurma arayışlardan da, “işçi sınıfına politik bilinç taşıyacağım” deyip sonunda çöpe atacakları projeleri ortalığa saçan, sonra da “değerli yalnızlık” hikayeleri uyduran bir tarzdan da hiçbir şey olmayacağı görülmelidir.

Anlaşılması ve omuz verilmesi gereken nokta ise bugün daha fazla belirginleşmektedir. Sınıfın tavrının ortaya çıktığı bir örgütlenme bugün adlı adınca komünist hareketin öncülüğünde şekillenmeye başlamıştır. Bunun biçimlenmesini sağlayan irade ise tam da yukarıda bahsettiğimiz politik ve örgütsel karakterde adım adım güçlenmektedir.

Bugünlere kolay gelinmedi. Ama unutmayalım savaş henüz kazanılmadı.

Dünya üzerinde Marksizme ve Leninizme küfür edenler nedense ortalıkta yoklar. Günümüzde Marksizmin ve sınıflar mücadelesinin ortadan kalktığını ateşli bir şekilde savunanlar kovuklarına çekildi. Sosyalizme karşı başlatılan huruç harekatının cafcaflı günlerinde savaş baltalarını çekenler belki yine sıranın ve zamanın kendilerine gelmesini bekliyorlardır. Onların yerini, ideolojilerinin temsilcisi olan daha başka unsurlar almış olabilir. Ancak Marksizm ve sosyalizm mücadelesi eninde sonunda bir kere daha onlara er meydanına çıkma şansını tanıyacak.

Sosyalizmin dünya tarihinde bir kere daha atılım yapacağı zemin tam da bu er meydanında biçimlenecektir. Türkiyeli devrimcilerin hazırlıklarını bu zemine göre yapması esastır. Bunun dışındaki arayışlar lâf-ı güzaftır…