Suriye’de SDG Esad yönetimi ile anlaşıyor mu?

Geçtiğimiz haftanın önemli gelişmelerinden biri, SDG’nin çatı örgütlenmesi olan SDK'nin Suriye devleti ile yaptığı görüşmeler olarak kayda geçti. Görüşmelere dair bir dizi spekülasyon da beraberinde geldi

Suriye’de SDG Esad yönetimi ile anlaşıyor mu?

Neşe Deniz Babacan

Geçtiğimiz haftanın önemli gelişmelerinden bir tanesi, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan desteği ile var olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin çatı örgütlenmesi olan Suriye Demokratik Konseyi’nin (SDK) Suriye devleti ile yaptığı görüşmeler olarak kayda geçti. Görüşmelere dair bir dizi spekülasyon da beraberinde geldi.

Yaklaşık son dört yıldır Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele adı altında ABD ile işbirliğine giden Kürt siyasi hareketinin Suriye hükümetini temsil eden askeri temsilciler ile yaptığı görüşmeler geçtiğimiz haftanın önemli bir gündemiydi. Bu gündem ile ilgili bir dizi spekülasyon da ortaya atıldı. Özellikle çeşitli Arap gazetelerinde bahsedilen görüşmelerin içeriğinde ABD’nin Suriye’yi terk etme gündeminden tutun, Suriye hükümetinin Kürtlere özerklik vereceği, SDG’nin askeri örgütlenmesinin Suriye ordusunun altına gireceği, çeşitli kentlerin Suriye devletine bırakılacağı gibi başlıklar gündeme geldi. Ancak zaman geçtikçe Kürt siyaseti cenahından görüşmelere katılanlardan ya da yetkili ağızlardan daha somut açıklamalar gelmeye başladı.

Rusya ve ABD anlaştı mı?

Görüşmelerin ayrıntısına geçmeden önce, Suriye’deki sürece müdahil olan iki aktörün yaklaşımlarını ele almak gerekiyor. Rusya ve ABD’nin meseleye dair duruşlarını ele alırken, Rusya’nın Suriye’deki egemen devletin ve meşru iktidarın çağrısı sonucunda orada olduğunu; ABD’ninse cihatçı terörizmi bahane ederek Suriye’de adı konulmamış fiili bir işgal yaptığını da bir kenara not edelim. Yapılan anlaşmalar ya da görüşmelerin bu çerçevede ele alınması en doğrusu olacaktır.

SDK temsilcilerinin Esad yönetimi ile yaptıkları görüşme, ülkemizdeki liberal yayın organlarında ABD’nin Rusya ile anlaşması ve bunun üzerinden ABD’nin Kuzey Suriye’den artık çekileceğinin sinyali olarak gündeme getirdiler. Bunun tipik örneği Fehim Taştekin’in 30 Temmuz 2018 tarihinde Gazete Duvar’da çıkan yazısında ortaya çıktı. Taştekin bu süreci yazısında şu şekilde yorumluyor:

“Rusya, ABD ve İsrail arasındaki çapraz diplomatik trafikten yansıyan bilgilere bakılırsa Amerikan yönetimi, Suriye’yi terk etmeyi iki koşula indirgiyor: İran’ın bölgeden uzaklaştırılması ve İsrail’in güvenliğinin temini. (…) Teyit edilmemekle birlikte Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Donald Trump, Helsinki buluşmasında, pazarlığı bir al-ver zeminine oturtmaya çalıştı: Buna göre Rusya, İran ve onunla ilintili unsurların İsrail’e tehdit oluşturamayacak şekilde Suriye’den çıkarılmasını temin edecek, buna karşılık ABD de Suriye’deki askerlerini çekecek ve Kürtleri Şam ile müzakereye teşvik edecek.”

Bu yorumun gerçeği pek yansıtmadığını ifade etmek gerekmektedir. Rusya Devlet Başkanı Putin ve ABD Başkanı Trump’ın 16 Temmuz tarihinde Helsinki zirvesinde yaptıkları görüşmede, Suriye’deki durumun “çözüme” kavuşturulması gerektiği Trump’ın ağzından söylenmekle birlikte ABD’nin Kuzey Suriye’den çekilmesi ve/veya bölgedeki Kürt siyasi, askeri oluşumları ile işbirliğini sonlandıracaklarına dair bir emare bulunmadığı açık. Trump’ın, Suriye’deki durumun çözülmesi için Avrupa Birliği’nin daha fazla inisiyatif alması gerektiğini söylediği de görüşmenin sonrasında basında yer almıştı. Bunlarla birlikte görüşmeye dair edinilen bilgilere göre, Trump, Suriye’deki İran varlığının ortadan kaldırılması ve İsrail’in güvenliği konu edince Putin, Trump’a Suriye’nin güvenliğini hatırlatıyor ve 1974 yılında Suriye ile İsrail’in sınırlarının çizilmesini sağlayan Yom Kippur Anlaşması’na dönülmesi gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla Taştekin’in bahsettiği gibi, ABD ile Rusya arasında İran’ın çekilmesi ve İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına karşılık ABD’nin Suriye’yi terk edeceği gibi gündem iki büyük güç arasında gündem olmamış. Ayrıca zaten, Ortadoğu’da Kürdistan’ın kurulmasının tarihsel ve güncel anlamdaki tek destekçisi olan İsrail için Kürtlerle olan işbirliğini sonlandırmak ABD ile mantıklı bir pazarlık olmayacaktır.

Trump yönetimi açısından Suriye’deki durumu kendi lehlerine en elverişli şekilde sonlandırmak ve hatta Suriye’den çekilmek bile ajanda da yer alıyor olabilir. Trump tarafından daha önce açık bir şekilde söylenen Suriye’den çekilme gündemi, başta Fransa olmak üzere Avrupa Birliği emperyalizminin Suriye’de daha fazla inisiyatif alması ile sonlanabilecektir. Dolayısıyla, meseleyi bu parametreler içerisinde değerlendirmek gerekmektedir. Tersinden ABD’nin ajandasında hala Astana sürecinin baltalanması, Cenevre’ye dönüş, geçiş hükümeti kurulması, cihatçı örgütlerin meşru muhalefetten sayılması, Esad’ın seçimle düşürülmesi vb… gibi bir dizi siyasi gündem de bulunduğu hatırlanmalıdır. Ancak tüm bunların karşısında Suriye’deki direnişin her geçen gün yeni bir mevzi kazandığı, bunun karşısında bir noktadan sonra emperyalist güçlerin de çaresiz kalacağı gerçeği de gün gibi ortadadır.

Neden görüşüldü ve ne konuşuldu?

Yukarıda bahsettiğimiz parametreler doğrultusunda ABD tarafından yönlendirilen SDG ve SDK yetkilileri geçen hafta SDK Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed başkanlığında başkent Şam’a giderek Suriye Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Tuğgeneral Selim Harba başkanlığındaki Suriye hükümeti heyetiyle 26-27 Temmuz tarihlerinde 2 günlük bir görüşme yaptı. Bu görüşmelerin hemen öncesinde ABD’nin Irak ve Suriye ile ilgilenen “sömürge valisi” Brett McGurk’ün heyeti teşvik ettiği, “öncelikle kamu hizmetleri ile ilgili” konuşmaları gerektiğini telkin ettiği ortaya çıktı. McGurk resmi açıklamasında şunları söyledi:

“Askeri operasyonlara paralel olarak bütün Sünni, Arap, Kürt, Hıristiyan, Türkmen ve diğer azınlıklar dahil bütün Suriyelilerin iradesine saygı duyacak siyasi çözüme yönelik çabaları canlandırmaya çalışacağız. Suriye’deki güçlerimizi ve ortaklarımızı korumaya devam edeceğiz.”

Bu açıklama ABD’nin Suriye’de emperyalizm destekli muhalefeti güçlendirme ve arkasında durma iradesinin yansıması dışında bir anlam taşımıyor. Bu noktada, Suriye devletinin görüşme ihtimalinin en yüksek olduğu Kürtlerin temsilcilerinin seçilmesi, bunun da Suriye’nin İsrail sınırındaki Süveyda’da cihatçılara karşı büyük zaferler kazanmasının hemen sonrasına ve İdlib’e dönük operasyonun hemen öncesine gelmesi şaşırtıcı değil. Her ne kadar Rusya İdlib’e dönük bir operasyon yapılmayacağını dile getirse de, Suriye devleti açısından toprak bütünlüğünün sağlanması ve iktidarın perçinlenmesi için İdlib’deki durumun Suriye hükümeti lehine bir noktaya dönmesi gerekiyor.

Görüşmelerin içeriğine dair çok şey yazılıp çizilmekle birlikte, Kürt siyasi hareketi cenahından yapılan açıklamalardaki ortak tutum, adem-i merkeziyetçi bir Suriye ve Kürtlere verilecek özerklik olarak ön plana çıktı. Bununla birlikte YPG’nin geleceği, Kürtlerin elinde tuttuğu kentlerin Suriye hükümetine devredilip devredilmeyeceği, Anayasa gündemi, bayrak meselesi, yer altı kaynaklarının kullanımı ve paylaşımı konularının görüşmelerde gündeme geldiği basında yer aldı. Ancak, Suriye devletinin kırmızı çizgisinin Kuzey Suriye’deki ABD varlığının sona ermesinden ve Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolünde olan bölgelerin kendilerine devredilmesinden geçtiği biliniyor. Bunlara rağmen konuya dair en yetkili ağızlar sayılan SDK Başkanı İlham Ahmed ve PYD’nin eski Başkanı Salih Müslim’in açıklamaları ise bu kırmızı çizgilere paralel ya da emperyalizmden kopuşa işaret eder noktada değil. Dolayısıyla, Suriye’de Kürt siyasi hareketinin Suriye’deki direnişin safına geçeceğine dair yorumlar için henüz çok erken. Birinci ağızdan söylenenlere bakarsak durum daha açık bir şekilde görülecektir.

Ahmed, Suudi Arabistan ile işbirliği istiyordu!

Suriye devletinin temsilcileri ile görüşen Ahmed 31 Temmuz 2018 tarihinde ANHA’ya verdiği demeçte görüşmeye dair şunları kaydediyor:

“Sorun sadece istek ve talepler değil, Suriye’deki demokrasi sistemi ve insan hakları sorunudur. Suriye hükümeti, tüm Suriyeli halk ve inançların yer aldığı bir anayasaya dönüşü sağlamalıdır. Suriye rejimi dış müdahaleleri gerekçe göstererek, Suriye krizinde rolünden hep sıyrılmak istedi. Hiçbir zaman Suriye rejim güçlerine saldırıda bulunmadık. Çatışmaların yaşandığı dönemlerde de meşru müdafaa hakkımızı kullandık. Demokratik bir sistem kurmayı amaçladık. Bu amaçla demokratik sistem için adımlar attık ve attığımız adımlarda da başarılı olduk.”

Suriye’deki mevcut savaşın devam etmesi halinde ülkenin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan İlham Ahmed, “Anlaşmaya varılması halinde çalışma komiteleri kurulacak. Burada önemli bir nokta var: Eğer bizlerle anlaşmazlarsa bu davetlerinin sadece propagandadan ibaret olduğunu netleşecektir” diyor. Ancak bu yaklaşım Suriye hükümetini pazarlığa ikna etmek gibi yan taşısa da emperyalist güçlerin tehdidini içinde barındırıyor. Buna karşı, Suriye’deki meşru iktidarın pozisyonu belli. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın ve Suriye Dışişleri’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamalarda, Suriye’nin kuzeyindeki yapı konusunda müzakere ile çözüm olmazsa güç kullanılacağı ve ABD’nin mutlaka Suriye’den ayrılması gerektiğine dair ifadeler bulunuyor. (İlgili haber için: http://gazetemanifesto.com/2018/esad-sdg-konusunda-elimizde-iki-yol-var-181019/)

Yapılan görüşmenin ardından kimi basın kuruluşlarında yapılan haberlere dönük yorum yapan İlham Ahmed ellerinde bulunan toprakları bırakmayacaklarını ifade etti, “Bölgesel ve uluslararası devletlere bağlı kimi gruplar çözüm görüşmelerinin önüne geçmek istemektedir. Bu söylem ve iddiaların hiçbir gerçekliği yoktur. Özgürleştirilen alanların hiçbir tarafa teslim edilmesi söz konusu değildir” diyerek yapılan görüşmeler sonrasındaki tutumunu ortaya koydu.

Görüşmelere SDK adına katılan İlham Ahmed, Suriye’deki duruma dış müdahalelerin olmaması gerektiğini de yaptığı açıklamada vurguluyor. Oysa Ahmed geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan ile işbirliği yapabileceklerine dair bir açıklamada da bulunmuştu. (İlgili haber için: http://gazetemanifesto.com/2017/suriye-demokratik-meclisi-es-baskani-ilham-ehmed-suudi-arabistan-ile-isbirligine-haziriz-100686/) Bu noktada önemli bir parantezi açmak gerekiyor. Suriye’de çözümün “dış müdahaleler” ile olamayacağını söyleyen Ahmed’in sözlerinden, Suriye’de Kürt siyasi hareketinin yüksek düzeyde askeri ve siyasi işbirliği yaptığı ABD ve Fransa ile köprüleri attığı sonucu çıkmayacaksa (ki bu mümkün değil), Ahmed’in dış güçlerden kastının Türkiye ve İran olduğu anlaşılacaktır. Türkiye’yi bir kenara koyarsak, İran’ın Suriye’den çıkartılması tezinin emperyalizme ait olduğunu ve Ahmed’in son tahlilde bu söylemi görüşmeler vesilesiyle tekrarladığını söylemek de mümkündür. Yakın dönemde bunların sonuçları da görünür olacaktır.

PYD’nin eski başkanı Salih Müslim ise 28 Temmuz 2018 tarihinde yaptığı basın toplantısında görüşmelerin müzakere anlamına gelmeyeceğini söyleyerek meseleye ihtiyatlı yaklaşıyor ve o da özerkliğe işaret ediyor.

Müslim, “Suriye hükümeti ile SDG arasındaki görüşme, sadece tartışma çerçevesindedir ve tartışma ile müzakere arsında büyük farklılıklar vardır. Bu toplantı sadece her iki tarafın birbirlerinin niyetlerini anlamaları içindir ve şimdiye dek gerçekleşen bir uzlaşma yok” dedi.

Müzakerelerin başlaması durumunda kendilerinin şartları olduğuna dikkat çeken Müslim, “Halkımız bölgede terörün sona ermesi için büyük fedakarlıklar yaptı ve özerk yönetimlerini kurdu. Şimdi de kendi kendilerini yönetiyorlar ve biz asla bu koşullardan çıkmayız” ifadelerini kullandı.

Suriye hükümeti ne dedi?

Bunlarla birlikte Suriye hükümet yetkilileri tarafından görüşmelere dair yapılan açıklamada, Rakka’nın ne olacağının tartışıldığı aktarılıyor. Açıklamada Suriye devletinin Rakka’nın yeniden inşası ve Türkiye’nin ülkenin kuzeyinde oluşturduğu askeri tehdide yoğunlaştığı ve SDK’nin Rakka’nın batısında bulunan Tabka Barajı’nın tamiri ve bölgenin yeniden inşa edilmesi için planlanan projeleri onayladığı söyleniyor. Bunun dışında özerklik vb… başlıklar ile ilgili bir yorum Suriye hükümeti cephesinden dile getirilmedi.