Küba'yı neler bekliyor?

TAYLAN YILMAZ 19 Nisan’da Küba’da yapılan seçimlerle beraber Miguel Diaz-Canel, Raul Castro’dan görevi devralarak yeni devlet başkanı oldu. Küba Devrimi önümüzdeki yıl 60. yılına girerken, Diaz-Canel henüz 57 yaşında. Devrimden sonra yetişen bir ismin devlet başkanlığı görevine seçilmesi, tarihsel bir an niteliği taşıyor. Küba Komünist Partisi’nin (PCC) gençlik örgütü Genç Komünistler Birliği (UJC) içerisinden yetişmiş,... View Article

Küba'yı neler bekliyor?

TAYLAN YILMAZ

19 Nisan’da Küba’da yapılan seçimlerle beraber Miguel Diaz-Canel, Raul Castro’dan görevi devralarak yeni devlet başkanı oldu. Küba Devrimi önümüzdeki yıl 60. yılına girerken, Diaz-Canel henüz 57 yaşında. Devrimden sonra yetişen bir ismin devlet başkanlığı görevine seçilmesi, tarihsel bir an niteliği taşıyor.

Küba Komünist Partisi’nin (PCC) gençlik örgütü Genç Komünistler Birliği (UJC) içerisinden yetişmiş, Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri’nde görev almış, gençlik yıllarından beri uluslararası alanda önemli işlere imza atmış, Merkez Komitesi ve Politbüro’da görev almış ve neredeyse 30 yıldır parti içerisinde siyaset yapan bir isim Diaz-Canel. Bunlara ek olarak; 2009 yılında Yüksek Eğitim Bakanı olan Diaz-Canel, kısa süre sonra da Devlet Başkanı Yardımcısı olarak görev yapmaya başladı.

Öte yandan Raul Castro, Devlet Başkanlığı görevini Diaz-Canel’e devretmiş olsa da 2021 yılına kadar Komünist Parti’deki Genel Sekreterlik görevinde kalmaya devam edecek.

Diaz-Canel, Küba Komünist Partisi’nin resmi yayın organı Granma‘da yayınlanan konuşmasında, dış politikada herhangi bir değişiklik olmayacağını ve Küba’nın taviz vermeyeceğini vurgularken, Fidel Castro’nun 1975 yılındaki “Emperyalizm var olduğu sürece Parti, Küba Devleti ve Küba Halkı savunma güçlerine azami önemi verecektir” şeklindeki konuşmasını alıntıladı ve devrime bağlılığını belirtti. Aynı şekilde Raul Castro da kendisine olan güvenini yineledi.

İkili para sistemi

Diaz-Canel’in Başkanlık görevini devralmasıyla beraber ilk iş olarak ekonomiye el atması ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden beri Küba’nın uyguladığı “ikili para sistemini” (dual currency) sonlandırmaya yönelik hamleler yapması bekleniyor.

Peki nedir bu ikili para sistemi?

Özet olarak, şu an Küba’da iki ayrı para birimi bulunuyor: Bunlardan bir tanesi, piyasada Amerikan doları ile sabitlenmiş olan Dönüştürülebilir Küba Pesosu (CUC) iken, diğeri Küba Pesosu (CUP) olarak biliniyor. İkili para sisteminde çoklu döviz kuru oranı kullanılıyor. Bireysel olarak yapıldığında 1 CUC ile 24 CUP takas edilebiliyorken, özel şirketler ve kamu sektörü 1 CUC karşılığında 1 CUP alabiliyor.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle birlikte oluşan ekonomik sıkıntılarla başlayan “Özel Dönem” (1989 yılından başlayarak 1990’lı yılların ortalarına kadar devam eden döneme verilen ad) ile birlikte ikili para sistemi de yürürlüğe konuldu. İkili sistem, o dönem gelişmekte olan turizm ve doğrudan yabancı yatırım sektörlerinde üretimi teşvik etti. Ayrıca, ulusal fiyatların belirlenmesi için uluslararası fiyatlar referans alındı ve iç pazarın geliştirilmesini sağladı. Doğrusu, oldukça akıllıca olan bu adımın Küba’yı reel sosyalizmin çözülüşüyle beraber girilen hem ekonomik hem de motivasyonel buhrandan kurtardığını kabul etmek gerekir. Ancak kısa vadeli olarak düşünülen bu çözüm, beklenenden uzun sürünce bir dizi sorunu da beraberinde getirdi. Örneğin, ülkeye ithal olarak gelen bazı ürünler dönüştürülebilir peso ile satılırken, Küba halkı maaşlarını CUP olarak alıyor. Bu da Küba halkının dönüştürülebilir peso ile satılan bu ürünlere erişiminde ciddi sorunlar yaratıyor.

Açık konuşmak gerekirse Diaz-Canel’in önündeki en zorlu görevlerden biri bu ikili para sistemini ortadan kaldırmak. Bununla birlikte, ülkeyi uzun yıllardır ekonomik ve politik kuşatma altına alan emperyalistlerin de en büyük “umutları”, ikili para sisteminin ortadan kaldırılmasıyla birlikte “oluşabilecek” ekonomik sıkıntılara oynayarak potansiyel bir “rejim değişikliği” senaryosu.

Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle beraber başlatılan ancak Küba Komünist Partisi’nin 2011 yılındaki 6. Kongresi ile artan özel sektör gelişimi de Küba’nın geleceğini belirleyecek önemli faktörlerden biri. Hem Raul Castro hem de Fidel Castro, Küba’daki bu özel sektör açılımının Çin veya Vietnam’daki gibi kapitalizmin restorasyonuna yönelik olmadığını vurgulamıştı. Diaz-Canel’in bunu ne kadar ileriye götüreceği merak konusu.

İşin iktisadi yönü bir başka yazının konusu olmakla beraber, ikili sistemi anlamak, gelecekte Küba’yı nelerin beklediğini de anlamak açısından oldukça önemli.

Sonuç

Küba’da önemli bir değişimi simgeleyen Diaz-Canel’in neleri yapabileceğini yahut yapamayacağını önümüzdeki süreçte daha net göreceğiz. Zira, kendisinin uzun süredir düşük bir profil izliyor olması sebebiyle hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz.

Bununla birlikte, Raul Castro’nun Devlet Başkanlığı görevini bırakmasına rağmen Komünist Parti’deki Genel Sekreterlik görevine devam etmesi, Diaz-Canel açısından bir avantaj. Castro, bu süre zarfı içerisinde Diaz-Canel’e akıl hocalığı yapacak. Bu açıdan, Diaz-Canel isminin bir tesadüf olmadığı ve özel olarak seçildiği de yeterince açık olmalı.

Hem Fidel’in hem de Raul’un uzun yıllardır “en büyük sorun” olarak nitelediği ikili sistem sorunsuz bir şekilde ortadan kaldırılırsa, Küba’nın önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmış olacak. Fakat bunu yaparken çok dikkatli ve emperyalistlere karşı uyanık olunması gerekiyor. Bu süreç içerisinde Küba’nın ekonomik sıkıntılarla boğuşması demek, köpekbalığının kan kokusunu alması demek.

Peki yarım asırdan fazladır emperyalistlerin acımasız ambargolarına karşı sosyalizm fikrinden vazgeçmeyen Küba halkı? İşte bence asıl güvenilmesi gereken yer burası.