Emperyalizmin güncellenen Suriye politikaları ve değişmeyen paradigma: Böl, parçala, yönet… - 1

Ortadoğu ve özelde Suriye’ye dönük emperyalist planların güncel durumu hakkında her geçen gün daha fazla bilgi ortaya çıkıyor.

Emperyalizmin güncellenen Suriye politikaları ve değişmeyen paradigma: Böl, parçala, yönet… - 1

NEŞE DENİZ BABACAN

Ortadoğu ve özelde Suriye’ye dönük emperyalist planların güncel durumu hakkında her geçen gün daha fazla bilgi ortaya çıkıyor.

Doğal olarak bu bilgilerin birer yalan haber ya da yanlış bilgilendirme (dezenformasyon) olmadığının garantisi yok. Ancak bunların doğruluğunu kanıtlamak ya da eğer doğruluklarına dair bir öngörümüz varsa bunların tarihte oturdukları yeri anlamak için emperyalizmin Ortadoğu politikalarına dair genel yönelimleri gözden kaçırmamak gerektiği açıktır.

Dolayısıyla tüm güncel ve tarihsel olay ve olguları ancak böyle bir mercekten geçirerek anlamlandırmak mümkün. Buradan hareketle emperyalizm ve Ortadoğu denklemine dair bazı köşe taşlarını belirginleştirmek gerekiyor.

EMPERYALİZM AÇISINDAN ORTADOĞU VAZGEÇİLMEZDİR

1 -) Öncelikle emperyalist sistemdeki çelişkilerin bir yere denk düştüğünü, ancak güncel olarak emperyalist ülkeler arasında ABD’nin hiyerarşinin tepesindeki pozisyonunu koruduğunu ifade etmek gerekmektedir. Bu durum dünyanın aşağı yukarı tüm bölgeleri için geçerli olmakla birlikte, emperyalist ülkelerin kendilerince bir egemenlik alanı olduğu da açıktır. Bu egemenlik alanının tüm dünya denilebileceği tek ülke ABD gibi görünmektedir.

2 -) Bunların dışında kalan büyük kapitalist ülkeler ile emperyalist ülkeler arasında çekişmeler olduğu gibi, bu ülkelerin egemenlik kurmaya çalıştıkları alanlar da siyasetin ve dönem dönem savaşların zemini olarak ortaya çıkmaktadır. Güncel olarak yaşanan karşı karşıya gelişler asla geri dönülmez ve uzlaşılmaz seviyesine gelmemiştir. Dolayısıyla bu düzlemlerde anlaşmalar da olmaktadır.

3 -) Yazımızla da ilişkili olduğundan dolayı Ortadoğu, yukarıda bahsettiğimiz meseleler açısından bir zemin olarak günümüzde de çeşitli olaylara ev sahipliği yapmakta, Ortadoğu’nun emekçi halkaları bu olaylardan etkilenmektedir.

4 -) Ortadoğu’da ABD ile birlikte pozisyon alan iki emperyalist ülke İngiltere ve Fransa’dır. 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’dan kalan toprakların paylaşılmasında öne çıkan bu iki emperyalist ülke şu anda ancak ABD’nin hamiliğinde adım atabilir duruma gelmiştir. Dönem dönem bazı politikalarda aralarında görüş ayrımı olsa da genel itibariyle aralarında uyum, askeri ve siyasi işbirliği mevcuttur. NATO da bu işbirliğinin önemli bir zemini olarak bilinmekte; Irak, Suriye ve Basra Körfezi’ndeki petrol ve doğalgaz kaynakları da ekonomik paylaşımın bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada Almanya’nın pozisyonu belirsizdir. Emperyalist yönelimlerini ağırlıklı olarak Avrupa’nın doğusu, Türkiye, Ukrayna üzerinden hayata geçiren Almanya’nın Ortadoğu’daki varlığı güncel olarak da çok güçlü görünmemektedir. Ancak 2003’teki ABD’nin Irak işgali ile birlikte 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa askeri olarak ülkesi dışına açılan Almanya Ortadoğu’daki verili durumdan elbette istifade etmek istemektedir. (Bu yazının konusunu aşacağı için bu son başlık üzerine daha kapsamlı bir araştırma yapılarak, okurlarla paylaşılacaktır.)

5 -) ABD’nin Ortadoğu’da karşıtlık ilişkisi içerisinde olduğu büyük kapitalist ülkenin temel olarak Rusya olduğu söylenebilir. Kimi yazarların ABD ile Rusya arasında karşıtlık ilişkisi olmadığı önermesi başka bir pencereden bakıldığında doğru sayılabilecek olsa da, esas olan mesele Suriye gündemi üzerinden ortaya çıkan tablodur. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak ABD ile Rusya arasında karşıtlık ve bunların devamında yapılan çeşitli anlaşmalar üzerinden şekillenen diyalektik bir ilişki olduğunu ifade etmek gerekmektedir.

6 -) Bunun dışında İran’ın bölgedeki nüfuzu ve attığı adımlar ABD açısından büyük bir tehlike olarak görülmekte, emperyalizm tarafından esas olarak bunların bertaraf edilmesi amaçlanmaktadır. Devamında genelde Rusya’nın, özelde ise İran’ın belirleyiciliği altında olduğu düşünülen Yemen, Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah emperyalist saldırganlıktan birinci elden nasibini alan ülkeler ve siyasi odaklar olarak görülmelidir. Bir önceki dönem emperyalizm açısından sorunlu olarak görülen Irak parçalanmış, şu anda Irak merkezi iktidarı İran’ın etkisine girmeye müsait ama bağımsızlıkçılık ihtimali düşük bazı işbirlikçi unsurların elindedir. Burada emperyalizm açısından denge durumu mevcuttur.

7 -) Emperyalizmin Ortadoğu’daki ittifak unsurları ise Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Türkiye, Mısır ve Körfez’deki bazı emirliklerdir. Devleti olmayan ama bölgede son 20-30 yılda önemli bir siyasi özne pozisyonuna yükselen Kürt siyasi hareketi de Irak’ta Barzani ve bölgesel yönetimleri üzerinden, Suriye’de ise PYD, YPG ve kontrol ettikleri Suriye toprakları üzerinden emperyalizm işbirlikçisi durumdadır.

8 -) Emperyalizmin daha önce Irak, son yedi yıldır Suriye üzerinden attığı adımların nedenlerini ise kısaca şu şekilde ifade edebiliriz:

  • Bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynakları ve bunların gerek Basra Körfezi, gerekse Akdeniz’deki dağıtım hatlarına dönük hegemonya kurulması.
  • Bölgede “aykırı” bir siyasi güç olarak görülen İran’ın geriletilmesi, emperyalist kapitalist sistem ile daha uyumlu hale getirilmesi.
  • İsrail’in güvenliğinin sağlanması.
  • Tek kutuplu dünya dengesinin büyük kapitalist ülkeler olarak ifade edilebilecek Rusya ve Çin lehine bozulma ihtimali ile Ortadoğu’nun bunun için önemli bir zemin olması.

SURİYE’DE GÜNCEL DURUM VE EMPERYALİST PLANLAR

Suriye’ye dönük emperyalist planlarda bazı değişikliğe gidileceği daha fazla telaffuz ediliyor. Bu durum birkaç mesele ile ilgili görünmektedir.

2011 yılında somut adımları atılmaya başlanan Suriye’de mezhep savaşının tetiklenmesi, özünde emperyalist saldırganlığın tezahürü idi. Suriye’de devletin, ordunun ve siyasal iktidarın halkın önemli bir bölümü ile birlikte bu saldırganlığa karşı koyması ise bu sürecin en önemli gerçekliği olarak ortaya çıktı.

2014 yılına kadar El Kaide ve Müslüman Kardeşler kökenli örgütler başta olmak üzere Suriye’de onlarca cihatçı ve katliamcı İslamcı örgüt piyasaya çıktı. Bu örgütler Suriye’de yüz binlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın göçüne yol açtılar. Bu örgütler için emperyalizm eliyle Suriye Ulusal Konseyi adı verilen siyasi yapılanmalar ve Özgür Suriye Ordusu adı verilen askeri örgütlenmeler şekillendi.

Bu örgütler ABD’nin bölgedeki işbirlikçileri olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye tarafından desteklendi ve finanse edildi. Cihatçılar Suriye’nin sahil bölümleri dışındaki Suriye’nin neredeyse tamamını ele geçirdiler. Suriye’nin Akdeniz’e çıkan kapısı Lazkiye ve Rus askeri üssü olan Tartus tehlike çemberine girince Suriye’deki meşru iktidarın talebi üzerine Rus askeri Suriye’ye girdi ve cihatçılara karşı savaşmaya başladı.

Bu noktadan sonra emperyalizmin kritik bir hamle yaptığını ve cihatçı örgütlerden vazgeçmeye başladığını, Kürt siyasi hareketi ile müttefik olmaya başladığını gördük. Bundan sonra Irak’ın önemli bir bölümünde ve Suriye’nin üçte ikisinde hortlayan IŞİD ortaya çıktı. Tüm dünya ABD eliyle IŞİD’e karşı mücadeleye davet edildi. IŞİD özellikle Kürtler için büyük bir tehlike olarak gösterilirken, Kürt siyasi hareketinin işbirlikçiliğinin zemini oluşturuldu. Emperyalist ülkelerin medyasında (BBC ve The New York Times) IŞİD’e karşı savaşan YPG savaşçıları, dünyanın özgürleşmesinin temel aktörü olarak lanse edilirken, Suriye Ordusu’nun cihatçı örgütlere ve IŞİD’e karşı kazandığı zaferler görmezden gelindi. Ve hatta bunlar sivil halkın katledilmesi olarak sunuldu.

Bu ayrıntıların ötesinde ortaya çıkan tabloyu bugünden iyi görmek gerekir. Suriye’yi parçalamaya dönük politikasını, Suriye’yi işgal politikasına çeviren emperyalizm, IŞİD’e karşı mücadele aracılığı ile bölgede meşruiyet kazanmaya çalışmış, dünyadaki ve diğer emperyalist ülkeler üzerindeki ağırlığını bu şekilde korumuştur.

ABD’NİN SURİYE’Yİ İŞGAL VE BÖLME PLANI

İttifaklar politikasını yenileyen, Kürt siyasi hareketi ile işbirliği yüzünden Türkiye ile daha problemli günler yaşayan ama bunu fazla takmayan ABD açısından yeni dönemin kodları daha da belirginleşmiştir. Bunları kabaca şu şekilde ifade edebiliriz.

  • Daha önce emperyalizmin “siyasi çözüm” olarak ortaya koyduğu Cenevre süreçleri başarısız olmuştur. Cenevre’de, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, yeni bir Anayasa yapılması, cihatçıların bir bölümünün resmi muhalefet olarak kabul edilmesi ve geçiş süreci sonucunda Esad’sız bir Suriye arayışında olan ABD’nin karşısına Rus diplomasisi ve Suriye sahasında İran’ın askeri olarak desteklediği Suriye direnişi çıkmıştır. ABD’nin gelecekteki amaçlarından bir tanesi Cenevre’nin emperyalist çıkarlar çerçevesinde güncellenmesidir.
  • Bu hattı aşamayan ABD’nin karşısına AKP iktidarının cihatçılar ile kurduğu ekonomik-siyasi-askeri işbirliği sorun olarak çıkmıştır. Katar ve Suudi Arabistan’ın cihatçı örgütler ile bağını kesmeye dönük emperyalist müdahaleler daha fazla başarılı olmuştur. Ancak cihatçı örgütler ile bağını kesemeyen AKP iktidarı Türkiye’yi önce Fırat Kalkanı üzerinden Suriye’deki emperyalist işgalin bir parçası, Afrin operasyonu üzerinden de Suriye’deki savaşın parçası haline getirmiştir. ABD bu noktada Suriye’nin üçte birini kontrol etmek için kullandığı Kürt güçleri ile stratejik müttefiki NATO üyesi Türkiye üzerinden ortaya çıkan gerilimi yönetmektedir. Bu yönetimin kendisinin de emperyalizmin Suriye’yi işgal politikasının bir parçası olarak görülmesi yanlış olmayacaktır.
  • Suriye’de cihatçıların hamisi Türkiye olarak kalmıştır. ABD politikaları Fırat nehrinin doğusuna doğru kayınca Halep’i elden çıkarmak zorunda kalan AKP iktidarı, cihatçıların hepsini İdlib’e doldurmuştur.
  • Suriye direnişinin ülkesinin üçte ikiye yakın bir kısmını geri alması ile birlikte Rusya’nın yönlendiriciliğinde ortaya çıkan Astana/Soçi süreçlerinin ana önermeleri ise Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, cihatçı güçlerin silah bırakarak Suriye Ordusu’nun tahakkümü altına girmeleri, yeni bir Anayasa’nın yapılması (Kürtlere özerkliğin gündeme getirilmesi) ve Suriye’nin egemen bir devlet olarak seçimlere gitmesi şeklinde özetlenebilir. Bunun dışında Suriye iktidarı, ülkesinin kuzeyinde üsler açan ve Kürt siyasi güçleri ile işbirliği içerisinde olan ABD’yi işgalci bir güç olarak tanımlamış ve esas çözümün öncelikle ABD’nin ülkesini terk etmesi ile sağlanabileceğini ifade etmiştir. Soçi’de yapılan toplantıda “muhalefet” adı verilen grupların temsilcilerinin de olduğu “Anayasa Komisyonu” kurulmuştur. Bu komisyona katılan cihatçı muhalafetin hamiliği AKP iktidarı tarafından yapılmaktadır.
  • Türkiye NATO üyesi bir ülke olmasına rağmen, Astana ve Soçi süreçlerinde yer almıştır. Bu durum tek başına bir eksen değişikliği olarak görülmemekte, emperyalizmin temsilciliği olarak da yorumlanmaktadır. AKP iktidarı ise Ortadoğu’da kurulan her zeminde kendine alan açmaya çalışmakta, Kürt düşmanlığından istifade ederek iç siyasette milliyetçi hamaseti yükseltmektedir.
  • Fırat’ın doğusunu ele geçiren ABD, doğuda Irak üzerindeki hegemonyası, kuzeyde Türkiye olan işbirliği, güneybatıdaki İsrail varlığı ve İngiliz emperyalizminin güneydeki acentesi Ürdün vasıtasıyla Suriye’yi kuşatmış durumdadır. Bunun karşılığında İran, Irak içerisinde etkili durumdadır. Üzerine Lübnan Hizbullahı, Yemen’deki Şii iktidarı, Suriye içerisindeki İran varlığı ve etkisini de eklediğinizde ABD’nin tedirgin olması ve karşı hamle yapması için yeter şart mevcuttur. Suriye direnişinin kazanımları ortadayken ve “Esad’ın gitmeyeceği” de reel olarak tartışıldığına göre ABD açısından Suriye’nin bölünme dinamiklerinin tetiklenmesi açık bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.

YARIN: Suriye’nin parçalanması planı için 11 Ocak tarihinde ABD’de yapılan toplantıların ayrıntıları neler? Toplantıya hangi ülkeler katıldı? Hangi başlıklar ele alındı? ABD’nin Kürt güçleri ile ilişkisinin geleceğinde ne var? Soçi ve Cenevre süreçlerini ne gibi gelişmeler bekliyor?