Bir “yetmez ama evet”çi portresi: Sezai Temelli

MERCEK | Bir “yetmez ama evet”çi portresi: Sezai Temelli.

Bir “yetmez ama evet”çi portresi: Sezai Temelli

Alev Doğan

AKP’nin Cemaat ile kol kola cumhuriyeti boğazlama girişiminin başarıya ulaşmasında kuşkusuz en önemli rol “askeri vesayet kalkıyor” “sivil demokrasi” türkülerini en yüksek perdeden icra eden yetmez ama evet korosunundu. Bu koronun şeflerinden Murat Belge, cumhuriyeti boğazlayanlar ile yeni bir cumhuriyet şiarı ile bu katliama sessiz kalmayacağını deklere edenleri karşı karşıya bırakıp ülkeden kaça dursun, bir başka yetmez ama evetçi, Sezai Temelli geçtiğimiz pazar yapılan HDP Kongresinde eş genel başkan seçildi. Bu tercih ile HDP projesinin sonuna gelip gelinmediği bir başka yazının konusu olmakla beraber, bu yazıda Sezai Temelli ve siyasi portresini inceleyelim istedik.

Sezai Temelli 2009’da Ufuk Uras ile birlikte ayrılışına kadar Özgürlük ve Demokrasi Partisi’nde (ÖDP) siyaset yaptı. 2010 yılındaki Anayasa Referandumunda ise, “ne yetmez ne de evet diyoruz” kıvraklığıyla ülkenin bugün içinde bulunduğu durumun müsebbipleri arasında yer almayı tercih etti.

Tarihler 10 Ağustos 2010’u gösterdiğinde, Beyoğlu Muammer Karaca Tiyatrosu’nda AKP’ye örtülü destek vermek için  bir araya gelen “Yetmez ama Evet” korosunda yer alan Sezai Temelli, yüzünde son derece memnun bir ifade ile kameralara verdiği pozların hatırlatılmasından rahatsız olmuş olacak ki,  eş genel başkanlığa seçildiği kongrenin hemen ardından, Gazete Duvar’a verdiği röportajda, “yetmez ama evet” çıkışına ilişkin şunları kaydedecekti;

“12 Eylül mağdurlarının 12 Eylül ile hesaplaşması gerekiyor. ‘Yetmez ama Evet’, ‘boykot’ ve ‘evet’ diyenlerin tezleri bazı yerlerde birbiri ile buluştu. Bir kez daha ifade ediyorum, ben ‘yetmez ama evet’, ‘boykot’ ve ‘evet’in buluştuğu yerlerde bu anayasa değişikliklerinin yetersizlikleri üzerinden ama nasıl bir anayasa değişikliğinin ihtiyacı üzerinden bir akademik kimlikle yer aldım ve 12 Eylül faşist diktatörlük Anayasasına karşı çıktım. Çünkü ben ve arkadaşlarım 12 Eylül mağdurlarıydık, bu itiraz benim için önemliydi. Bu bir suçlama, sosyal medyada kampanya olarak karşımıza çıkıyor. Ben anlıyorum. Ama bu tür kamplaşmış akıllarla yol almamız mümkün değil. Bunun en güzel örneğini de 16 Nisan referandumunda gördük.”

Temelli, kendisine hatırlatılan “yetmez ama evet”çi geçmişine, alıntı yaptığımız röportajdaki  gibi kavramları derdest ederek bir meşruluk kazandırmaya çalışsa da, bir siyaset bilimci olarak kendisinin de iyi bildiği gibi siyasette kimlikler tercihleri belirler. Ve Temelli’nin temsiliyetini üstlendiği o tercih Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumu yaratmıştır. Bugün freni boşalmış bir araba gibi son hızla uçurumun kenarına sürüklenen Türkiye’de insanlar açlıktan kendini yakmakta, nüfusun yarısından fazlası açlık sınırının altında yaşamakta, AKP’nin beslediği cihatçı çetelerin saldırıları sonucu yurttaşlarımız onar onar, yüzer yüzer ölmekte,  tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz edilmekte…

Yani mesele, pişmanlıkla, kandırılmışlıkla, basit bir tercih ile açıklanamayacak kadar önemli. Milyonlarca insanın geleceğini ipotek altına alacak bir karara ilişkin üstü örtülü ya da değil boykot ederek ya da evet diyerek destek veriyorsanız bunun tarihsel sorumluluğunu da omuzlarınızda taşımanız gerekir. Çünkü Türkçe’nin ifade biçimlerine aşina herkes iyi bilir ki bir cümlede “ama” geçiyorsa öncesini çöpe atın gitsin.

12 Eylül ile hesaplaşacaklarmış; 12 Eylül’ün öz çocuğu olan AKP’ye vekâlet vererek mi hesaplaşacaksınız 12 Eylül’le?

Anayasa değişikliğine “hayır” diyen herkesi postal yalayıcı olarak addettikten, size açık açık “al bu kadarını sus” demiş bir iktidar ile “yetmez ama evet” diyerek bir ilişki biçimi geliştirdikten, laikliği özgürlükçü gibi kavramlar ile sulandırdıktan sonra, birileri ülkenin bu hale gelmesindeki sorumluluğunuzu size hatırlattığında; “Bizim tek suçumuz kötüler arasından AKP’yi seçmekti” cevabı ile bu günahın üzerini örtemezsiniz.

Daha devam edebiliriz ama etmeyelim ve sözü “Yetmez ama Evet” diyerek AKP’ye stepne olan   Temelli’ye verelim;

“12 Eylül’de de mağdurduk, geldik bunca yıl sonra ironik bir günde, 29 Ekim Cumhuriyetin ilan edildiği günde -belki de Cumhuriyeti demokratikleştirememenin sancısı- televizyonda bir altyazı ile ihraç edildiğimizi öğrendik. 30 yıldan fazla emek verdiğiniz üniversiteden sadece demokrasiyi savunduğunuz, Cumhuriyeti demokratikleştirmek için bir ömür harcadığınız için ihraç ediliyor, çok sevdiğiniz üniversitenizden ayrılıyorsunuz.”

Yaptığı tercihten, AKP’ye verdiği örtülü destekten zerrece pişman olmayan Temelli, müsebbibi olduğu bugünkü tablonun mağduru olarak, HDP eş genel başkanı vazifesi ile siyaset hayatına yeni bir çentik atmışa benziyor. Türkiye ise bildiğimiz ama alışmak istemediğimiz bir durumda.  İzleyip değil, bu gidişe müdahale edip göreceğiz.