Medyanın İran yalanları ve gerçekler

Medyanın İran yalanları ve gerçekler

Medyanın İran yalanları ve gerçekler

Alev Doğan

Medya, iktidarların hegemonyalarını tesis edebilmeleri için en etkili araçlardan birisi hiç kuşkusuz. Bunu yalnızca ülkemizin başına bela olan istibdat rejimi ile sınırlandırmak gerçekçi değil. Emperyalist  güçlerin, “ileri demokrasilerin” bile hala en geçerli manipülasyon silahı.

Bilindiği gibi geçtiğimiz Perşembe günü İran’da başlayan protestolar dünya gündemini en çok meşgul eden konulardan bir tanesi. Buna ABD’de görülen ve jürinin kararını henüz açıkladığı, İran ambargosunu delme davası da eklenince daha uzunca bir süre İran konuşulacak gibi duruyor. Ama mutlaka doğru argümanlar ve gerçek bilgiler ile beraber.

Dünyada yoksulluğa bayrak açmış her hareket kendisini sosyalist olarak tanımlayan insanların radarında. Ancak bu radara anti-emperyalist kimlik eklenmeyince eksikli bir bakış çıkıyor ortaya. Tezler, iddialar gerçeklikten yoksun bir biçimde havada uçuşup, yanlış yönlendirmelere yol açabiliyor. Dahası iyi niyetli bir biçimde hareket ettiğinizi düşünürken, bir şeylerin aparatı olarak bulabiliyorsunuz kendinizi.

İran’ın gerici bir rejim ile yönetildiğine kimsenin itirazı olmayacaktır. Ancak deklere edildiği gibi İran’daki protestolar, yaşanan baskı ortamına dair midir, ilerici, seküler bir yapısı var mıdır buna biraz bakmak gerekiyor. Medyanın bizlere servis ettiği şeyler gerçek mi, değil mi? Buna bakacağız.

28 Aralık 2017’de protestoların ilk başladığı yer olan Meşhed, İmam Rıza türbesi ve yılda 3 milyona yakın insanı ağırlaması sebebiyle Şii’lerin kalesi olarak bilinen bir şehir. Protestoların sıçradığı diğer bir şehir olan Kum da, Meşhed gibi muhafazakar bir yapıya sahip. Medyanın iddiasının aksine İran’da ilk protestolar baskıcı rejime karşı değil ekonomik talepler ile ortaya çıkıyor.

İran’daki ekonomik sıkışmışlığın nedeni ise ambargo. Medya bir kez daha devreye girerek İran’ın yalıtılmışlığını “anti-demokratik yönetim biçimine” bağlıyor. Ancak İran’a yönelik ambargonun nedeni bu değil. Öyle olsaydı, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin tamamı bu ambargonun hedefinde olurdu.

Medyada en çok yer alan bilgilerden bir tanesi de, sosyal haberleşme ağı Telegram aracılığı ile 1 milyona yakın insanın bu eylemlere çağrı yaptığı yönünde. 1 milyon insanın çağrı yaptığı doğru bir bilgi doğru ancak eksik. Zira bu mesajların yarının Suudi Arabistan’dan atıldığı gibi bir gerçek var ortada.

Bir diğer dezenformatif bilgilerden bir tanesi de, İran’da gösterilerden çekildiği iddia edilen ve başta Körfez medyasında ardından da Türkiye’de dolaşıma sokulan bir video. “38 yıllık dinci faşizme isyan eden İran halkı demokrasi için sokaklarda. Yaklaşık üç yüz bin kişi kahrolsun mollalar, yaşasın demokrasi diye haykırıyor” spotu ile servis edilen video aslında ne bugüne ne de İran’a ait. İlgili video, 14 Şubat 2011’de 600 bin kişinin katıldığı Bahreyn Manama’daki bir gösteriden.

Bir diğer çarpıtılmış bilgi de, İran’ın bu protestolar aracılığı ile molla rejimine karşı tek yürek olduğu iddiası. Öncelikle eylemler tek bir karakter taşımıyor ve bölgeden bölgeye atılan sloganların değişikliği ile bu rahatlıkla anlaşılabiliyor. İsfahan’da Şah Pehveli’yi öven, Ayetullah Ali Hamaney’e karşı sloganlar göze çarparken, Arapların ağırlık oluşturduğu Ahvaz’daSuudi Arabistan Kralı Selman’a selam yollanıyor. Kürtlerin yoğunluklu olduğu şehirlerde ise İran bayrakları yakılırken, İranlıların eylemlerinde rejim karşıtlığından ziyade ekonomik hoşnutsuzluk nedeniyle hükümete tepki var.

Çarpıtmalardan bir tanesi de, bu protestoların İran’ın dış politikada aldığı tutuma ilişkin gösterilen tepki olduğu yönünde. İddiaların lokomotifi de ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Netanyahu’dan başkası değil. Ancak Körfez medyasında da bu iddiaları sıklıkla dillendirir durumda. Eylemcilerin, İran’ın dış politikada aldığı tutuma tepki gösterdikleri iddiaları ise, bir iki yerde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin yırtılan posterleri ve atılan “Ne Gazze, ne Lübnan, İran’a canım feda olsun” sloganları. Ancak bu da eylemlerin bütününün karakterini yansıtmıyor ve örneklerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor.

Dün gece İran Devrim Muhafızları tarafından yapılan protestoların bittiğine yönelik açıklama ile İran’da suların biraz durulduğunu gözlemleyebiliyoruz. Önümüzdeki günlerin neler getireceği merak konusu olsa da, ABD emperyalizminin İran’ı hedef tahtasına oturttuğu bir gerçek.

Yalnızca İran’da değil, dünyanın neresinde olursa olsun yorum yapabilmek için gerçeklerin peşinde koşmaya devam etmek gerek. Hele ki, Ortadoğu gibi savaşlarla sınanmış bir coğrafyaya bakıyorsanız.

Yalanlara teslim olmayın!